YAZAN: BAŞAK BİNGÜLER

Her ay Bloom Kitap Kulübü için liste hazırlarken kendime tek bir şey soruyorum: “Bu ay zihnimi ve ruhumu en çok ne besliyor?” Bloom Kitap Kulübü Aralık 2025 seçkisi bu soruya verdiğim en içten yanıtlardan biri oldu. Bu ay elim hep aynı yerlere gitti… Bedenin neye ihtiyaç duyduğunu, zihnin nerede tıkandığını, kalbin hangi hikayeye dokunmak istediğini anlamaya çalıştım. Uykunun unuttuğumuz doğasına, aile içinde saklı kalan kırılmalara, bir insanın hafızasıyla birlikte ilişkilerinin nasıl dönüşebileceğine, yıllardır üzeri örtülmüş kadın öfkesine ve zihnin perde arkasına baktım. Ortaya hem sakinleştiren hem sarsan hem de içimizde yeni bir içgörü uyandıran bir seçki çıktı. Aralık ayının o yavaşlayan, derinleşen ruhuna eşlik edecek bu beş kitabın her biri, kendi kapısını aralamaya davet ediyor. Keyifli okumalar!


Mağara İnsanı Gibi Nasıl Uyunur? – Merijn van de Laar

Uyku konusundaki bilimsel kitaplar genellikle karmaşık terimlerin arasında kaybolur. Merijn van de Laar ise tam tersini yapıyor: modern uykusuzluğumuzu insanlığın en eski alışkanlıklarına bağlayarak hem şaşırtıcı hem uygulanabilir bir rehber sunuyor. Mağara İnsanı Gibi Nasıl Uyunur?, uykuyu daha “ilkel”, daha içgüdüsel, daha doğal bir noktadan anlamayı öneriyor. Uyku bilimi üzerine çalışan ve eski bir insomnia hastası olan Van de Laar, uyku bilimindeki güncel bulguları, insan evrimindeki özelliklerle birleştiriyor ve bu sorunları ilk bizim yaşamadığımızı söylüyor. Işığa maruz kalma, sıcaklık, hareket, stres ve çevre düzeni gibi unsurların uyku üzerindeki etkilerini herkesin anlayabileceği şekilde açıklıyor.

Bu kitap, uykusuzlukla mücadele edenler, sabahları yorgun uyanmaktan sıkılanlar, “uyku hijyeni” tavsiyelerinin işe yaramamasından bunalanlar, sahiden 8 saat uyumamıza gerek var mı diye sorgulayanlar ve daha doğal bir yaşam ritmine geçmek isteyen herkes için bir kılavuz. Van de Laar, uyku kalitesini artırmak için okunması kolay ama etkisi yüksek yöntemler sunuyor: melatonin döngüsünü düzenlemekten uyku ortamınızı optimize etmeye kadar pek çok somut öneri kitabın omurgasını oluşturuyor. Kısacası “Daha iyi uyumak istiyorum ama nereden başlayacağımı bilmiyorum” diyen herkes için pratik bir başlangıç noktası olduğunu söyleyebilirim. Bu kitapta bilimsel, sade, uygulanabilir ve insan doğasına uygun bir yol haritası bulacaksınız. 


Annemin Uyurgezer Geceleri – Ayfer Tunç

Ayfer Tunç’un her kitabında hissedilen o derin insan gözlemi, bu romanda bambaşka bir yoğunluğa kavuşuyor. Annemin Uyurgezer Geceleri, bir ailenin sessiz kırılmalarını, anne-kız ilişkisinin görünmez yaralarını ve geçmişle bugün arasında gidip gelen duygusal bir çözülmeyi anlatıyor. Tunç’un karakter kurmadaki ustalığı burada da kendini gösteriyor: sıradan gibi görünen yaşamların içinde büyük yalnızlıklar, bastırılmış öfkeler, anlaşılmamış korkular ve yıllarca dillendirilememiş acılar var. Tunç’un dili her zamanki gibi incelikli, sarsıcı ve empatik. Bu kitabı benzerlerinden ayıran, dramatik bir olay örgüsünden çok, insana dair mikro duyguları sabırla işleyen yapısı. Her cümle, görünmeyen bir yükü açığa çıkarıyor; her bölüm, karakterlerin iç dünyasında yeni bir kapı aralıyor. Annemin Uyurgezer Geceleri, Ayfer Tunç’un güçlü anlatıcılığıyla insan ruhunun en kuytuda kalmış odalarına dokunan bir hikaye.


Düşlenemez Diyarların Yolcuları – Dasha Kiper

Alzheimer ve diğer demans türleriyle yaşayan insanlara ve onlara bakım verenlere yıllarını adayan Klinik Psikolog Dasha Kiper, bu kitabında bakım verenlerin görünmez yüklerine ışık tutuyor. Demansın yalnızca tıbbi değil, psikolojik, ilişkisel ve duygusal etkilerini anlatıyor. Demansı yalnızca nörolojik bir hastalık olarak değil, aynı zamanda ilişkileri dönüştüren, bakım verenleri kimi zaman içinden çıkılmaz bir duygu döngüsüne sokan karmaşık bir süreç olarak ele alıyor. Kiper, bakım verenlerin yaşadığı suçluluk, öfke, sabır, tükenmişlik, sevgi ve çaresizlik gibi duyguların üzerini örtmek yerine açıkça konuşuyor. Bunu yaparken de yalnızca kişisel hikayeleri aktarmıyor; aynı zamanda bu duyguların neden ortaya çıktığını, beynin nasıl işlediğini, bakım ilişkilerinde hangi psikolojik mekanizmaların tetiklendiğini son derece anlaşılır bir dille açıklıyor. Hem bilimsel bir içgörü sunuyor hem de “Bu duyguyu yaşayan sadece ben değilim” hissiyle okuru rahatlatıyor. 

Alzheimer veya demans yaşayan yakınlarına bakanlar, sağlık çalışanları, yaşlanma ve bakım psikolojisine ilgi duyan okurlar için güçlü bir kaynak olan Düşlenemez Diyarların Yolcuları, bakımın zorluğunu dramatize etmeden yoğun bir empatiyle ele alıyor. Bu yönüyle yalnızca bir rehber olma özelliği taşımıyor, aynı zamanda zor bir konuyu nezaketle taşıyan, bakım verenlerin içsel yaralarını görünür kılan iyileştirici bir dayanışma metni olarak okunuyor. 


Kadınlar Öfkeli – Jennifer Cox

Yıllardır hem klinik psikoloji hem de adli psikoterapi alanında çalışan Jennifer Cox, danışanlarıyla yaptığı yüzlerce seansta tekrar tekrar aynı şeye tanık olmuş: kadınlar öfkeliler ama çoğu bu öfkenin adını bile koyamıyorlar. İşte Kadınlar Öfkeli, Cox’un bu gözlemini kitaplaştırdığı, kadınların bastırılmış öfkesini hem psikolojik hem kültürel bir perspektifle ele alan çarpıcı bir çalışma.

Cox, The Guardian’a verdiği röportajda, kadınların öfkesinin sıklıkla “bedenselleştiğini” söylüyor: migren, sindirim sorunları, kronik yorgunluk, açıklanamayan gerginlik… Yani görünürde tıbbi bir sorun gibi duran pek çok belirti aslında yıllarca susturulmuş duyguların bir sonucu. Pandemi döneminde kadınların yükünün katlanarak arttığını ve “öfkenin görünmez bir biçimde biriktiğini” de açıkça dile getiriyor. Bu kitap tam da bu nedenle doğmuş: kadınların öfkesini tehlikeli bir duygu olarak görmek yerine, onu anlamaları ve dönüştürmeleri için bir alan açmak.

Jennifer Cox kitabında kadınların öfkesini yeniden tanımlıyor: bastırılmış bir duygu olarak değil, toplumsal, tarihsel ve kişisel bir enerji kaynağı olarak.  Kadınların yıllardır görünmezleştirilen öfkesinin aslında ne kadar haklı, ne kadar dönüştürücü ve ne kadar yaratıcı bir potansiyele sahip olduğunu anlatıyor. Cox, “Öfke kötü değildir; sinyal verir” diyerek bu duygunun aslında kişisel sınırlar, beden sağlığı, ilişkiler ve öz güven için ne kadar kritik olduğunu gösteriyor. Kendini sakin görünmeye zorlayan, “tatlı ol” kültürüyle büyümüş, içsel yükünü taşırken neden bu kadar yorgun olduğunu merak eden tüm kadınlara öfkenin gizlenmesi gerektiğini değil, anlaşılması gerektiğini hatırlatıyor. Kadınlar Öfkeli kitabını benzerlerinden ayıran şey ise sadece feminist bir öfke anlatısı sunmaması; aynı zamanda bu öfkenin psikolojik köklerini, kültürel arka planını ve kişisel dönüşümdeki rolünü tüm açıklığıyla ele alması. Modern dünyanın yükleriyle mücadele ederken içsel ateşimizin bize ne söylediğini anlamak için cesur ve kucaklayıcı bir rehber olduğunu düşünüyorum. 


Read Your Mind – Oz Pearlman

Dünyanın en tanınan mentalistlerinden biri olan Oz Pearlman, sahnede yıllardır sergilediği “zihin okuma” performanslarının ardında aslında tek bir gerçek olduğunu söylüyor: Zihin okumak sihir değil, insanı anlamaktır. Read Your Mind, Pearlman’ın bu birikimini kişisel ve profesyonel hayata uygulanabilir bir rehber haline getirdiği dikkat çekici bir kitap. Read Your Mind, dikkat yönetiminden karar vermeye, odaklanmadan ikna becerilerine kadar pek çok beceriyi “zihin alışkanlıkları” üzerinden anlatıyor. Pearlman, sahne deneyiminde kullandığı teknikleri bilimsel araştırmalarla ilişkilendirerek daha net, uygulanabilir bir yapıya kavuşturuyor.

Finans sektöründe çalışırken performans sanatına yönelen Pearlman, yıllar boyunca binlerce insanı gözlemleme fırsatı buldu. Kitap, bu sahne deneyimini psikoloji ve davranış bilimi bulgularıyla harmanlıyor. Penguin Random House’un tanımına göre eser, “hileler değil, araçlar” sunuyor; yani kitaptaki stratejiler, sihirbazlık sırlarından çok zihinsel alışkanlıklar üzerine kurulu. Publishers Weekly de kitabı “mentalizmin insanların zihinlerini değil, davranışlarını okumak üzerine kurulu olduğunu hatırlatan bir çalışma” olarak nitelendiriyor.

Pearlman kitabında odaklanma, karar verme, ikna becerisi, beden dilini okuma, zihinsel engelleri aşma ve güçlü alışkanlıklar geliştirme gibi alanlara odaklanıyor. Okur, birinin ne söylemek istediğini kelimelerden çok davranışlarından anlamayı, kendi zihninin otomatik kalıplarını fark etmeyi ve performansını sabote eden içsel engelleri yönetmeyi öğreniyor.

Bu kitap özellikle iş hayatında daha etkili iletişim kurmak, sosyal ortamlarda güçlü bir ilk izlenim bırakmak ve zihinsel berraklık kazanmak isteyenlere hitap ediyor. Pearlman’ın yaklaşımını benzersiz kılan, sahne enerjisini bilimsel çerçeveyle birleştirmesi: “Bir mentalist olmak zorunda değilsiniz, sadece bir mentalist gibi düşünmeniz yeter” diyerek okuru güçlendiren bir yol sunuyor. Umarım bir gün Türkçe olarak da yayımlanır.



Başak Bingüler

1987 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Kültür Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı lisans ve Halkla İlişkiler yandal eğitimi aldı. Ardından Anadolu Üniversitesi Medya ve İletişim bölümünü tamamladı. Kariyerine sektörel bir yayın grubunda sırasıyla Editör Yardımcısı, Editör ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü olarak başladı. Daha sonra Kurumsal İletişim ve Pazarlama alanında yönetici...



BLOOM SHOP