Aslında hepimiz Einstein, Bukowski, Voltaire ve Mevlana gibi çok kıymetli insanların önyargılar ve empati ile ilgili söyledikleri sözleri duymuşuzdur. Atasözü ve deyimlerimiz de vardır; “İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır”, “Birini yargılamak için önce onun ayakkabılarını giy ve bir kilometre yürü” gibi… Aslında biraz öyle biraz değil.
Peki, neden değil? Bizi “biz” yapan şeyler çok karmaşık ve derin kavramlardır. Bunları algılama ve yorumlamalarımız da bu yüzden farklılaşmaktadır. Aslında önyargılarımızın oluşması ve diğer bireylere karşı kolay empati kuramamamız da bireysel deneyimlerimiz ile ilişkilidir.
Önyargılarımız nasıl oluşur?
Biz kabul etmesek de, önyargılar yaşamımızın bir parçasıdır ve davranışlarımızı etkiler. Doğan Cüceloğlu’na göre önyargının iki temel öğesi vardır. Birincisi bir grup ya da kişiye karşı olumsuz bir duygu, ikincisi bireyleri tanımadan onları bir grubun üyesi olarak yargılamak (kalıp yargı). Bu açıdan bakıldığında önyargıda hem duygusal hem de düşünsel öğelerinin bulunduğu görülmektedir. Bu öğeler bireylerin karşı tarafın farklı özelliklerini ayırt etmesini sağlayarak, normalde davranacağından farklı davranmasını sağlar ve tüm sosyal ortamlarda kendini gösterir.
Önyargı ya çocuklukta öğrenilmiştir, ya kişiliğin bir parçasıdır, ya grup üyeliğinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır ya da algılanan benzerlik/farklılık miktarına göre şekillenmiştir. Veya sosyal bir varlık olan insanda tüm bunlar farklı zaman ve durumlarda, farklı kişilerce desteklenerek gelişmiştir.
Psikoloji profesörü Stephen Franzoi’ye göre genel çerçevede önyargı, bireylere karşı bir tutumdur.
Önyargı ve empati arasında nasıl bir ilişki var?
Türk Dil Kurumu’na bakarsanız, empatinin duygudaşlık, diğer bir deyişle kendini karşındakinin yerine koyma sanatı olduğunu göreceksiniz. Hepimizi birey yapan duygular, algılar, yaşanmışlıklar ve davranışlar; aslında karşı tarafı anlamamızı da kolaylaştırmalı…
Yapılan çalışmalar, bireylerin bir duruma ve kişiye önyargı ile ya da empati ile yaklaşırken beynin bazı bölgelerinin aktif olduğunu göstermiştir. Aslında bizi önyargı ve empati durumlarına yaklaştıran şey, duygusal ya da bilişsel geçmişimiz. Odaklanarak, farkında olarak ve doğru nefes alarak, önyargılarınızı empatiye dönüştürebilirsiniz. Yanlış anlaşılma olmasın, empati kurmak her şekilde karşı tarafı haklı çıkarmak/haklı bulmak değildir. Bireyin bir davranışı neden yaptığını veya karşılaştığı durumlarda hissettiği duyguyu anlayabilme çabasıdır.
İnsan olarak bizler, ilişkiler ve tüm yönleriyle hayat zaten fazlası ile yorucuyken, bir de kendimizi peşin hükümlü durumlara hapsetmektense daha olumlu, sakin ve anlayışlı bakmakta fayda var diye düşünüyorum. Kabul edilebilir düzeylerde empati kurmak hepimize (kendimize ve çevremize) iyi gelecektir.
Bir dizi önerisi
Önyargı ve empati kavramlarını akıcı bir şekilde işlemiş mini bir dizi önerim var; Emmy ödüllü “Big Little Lies”. Oyuncu kadrosu ve performansları ile göz dolduran bu diziyi izlemenizi tavsiye ederim.
Dizi; insanların sosyal baskılar ile nasıl uğraştığını, sosyal normlar altında nasıl ezildiğini, roller ve gerçek kişilikler arasındaki çatışmaları, ilişkiler arasındaki denge kurma çabasını, tüm bunlar yapılırken de bireyin kendi ile uğraşmasını aynı zamanda da birey ve toplum arasındaki ince, güçlü ve bağlantıyı gözler önüne seriyor.
Her kaliteli yapım gibi bunda da kendinizden ufak da olsa bir şeyler bulacaksınız, yaşamınıza dair bir şeyler göreceksiniz ve bir şekilde sizin de iç dünyanıza dokunacak.