YAZAN: DİLAN GÜNAÇTI

Geçmişin yavaşlığına özlem duyanlar ve overstimulated olmaktan bıkanlar için 2009 yılında gibi yaşamak yalnızca bir nostalji değil; modern dünyanın hızına karşı bilinçli bir yavaşlama pratiği. TikTok’ta başlayan bu yeni akım dijital dünyadan yorulan herkesi etkisi altına alıyor. Bu yazıda, hayatı 2000’lerin başında gibi yaşamanın yollarını ve modern hayatı daha farkındalıklı hale getirmenin küçük ama etkili adımlarını keşfedeceksiniz!


2000’lere döndüren yeni TikTok akımı!

Son zamanlarda TikTok’ta dikkat çeken yeni bir içerik akımı var: 2009 yılındaymış gibi yaşamak. “Trying to live as if it’s 2009” başlıklı bu içerikler, basit bir nostaljiden çok daha fazlasını amaçlıyor. Günümüzde sürekli uyaranlara maruz kalma hali anlamına gelen overstimulation ve sosyal medyanın sonsuz kaydırma döngüsüne kapılmayı işaret eden doomscrooling birçok kişinin sinir sistemini olumsuz etkiliyor. Bu akımı uygulayan ve bu konuda içerik hazırlayan üreticilerin ise ortak bir tezi var: Sürekli olarak bu kadar uyarana maruz kalmak aslında doğamıza aykırı.

2009 yılının özellikle seçilmesi ise tesadüf değil. Çünkü bu dönem, sosyal medyanın hayatımızın her alanımıza dahil olmadığı fakat teknolojinin ve internetin hayatımızı kolaylaştıran etkilerinden de faydalanabildiğimiz son yıllara denk geliyor. Bu dönemlerde yaşadığımız hayat tarzını taklit etmenin ise sinir sistemimize oldukça iyi geldiği ve bizi tekrar konfor alanımızda hissettirdiği savunuluyor. Peki, bu nostaljik hayat tarzını bugünkü tempomuza nasıl entegre edebiliriz? 

Sessiz anları yakalayabilmek

TikTok’ta bir içerik üreticisinin yazdığı “Eğer yeterince erken uyanıp yürüyüşe çıkarsanız, dışarısı hala 2009 yılı gibi hissettiriyor.” cümlesi beni oldukça etkilemişti. Zaman kavramı daha çok zihnimizde şekilleniyor; çeşitli anları, hisler ve duyularla eşleştirmemiz sayesinde “nostalji” dediğimiz o duygu ortaya çıkıyor. Bu his, yalnızca geçmişte yaşadığımız bir şeye özlem duymakla kalmayıp geçmişte yaşadığımız bir ruh halini özlemek olarak da tanımlanabilir. O ruh halini yeniden yaratmanın en kolay yollarından biri ise benzer şartları yeniden canlandırmaktan geçiyor.

İçerik üreticisinin erken uyanıp yürüyüş yapmakla kastettiği şey yalnızca fiziksel bir aktivite değil; daha çok hayattaki sessiz anları yakalayabilmekle ilgili. Herkesin henüz yeni uyandığı, güne başladığı o ilk saatler, içerisinde çok dingin bir enerji barındırıyor. Bu anların kıymetini anlayabilmek için özel bir farkındalık geliştirmek gerekiyor. Bunun yolu da bizi andan uzaklaştıran bazı alışkanlıkları geride bırakmaktan geçiyor.

Tuşlu telefon dönemlerine geri dönmek

2000’lerin başları, akıllı telefonların henüz hayatımızda olmadığı bir dönem. Yalnızca tuşlu telefonların kullanıldığı bu yıllarda bir telefon bağımlılığı geliştirmek neredeyse imkansızdı. Mesajlaşma ve aramalar her yerden ve kolayca yapılabiliyordu ancak sosyal medya ve uygulamalar henüz yaygın değildi. Bu sayede iletişim genellikle yalnızca ihtiyaçlarla sınırlı kalıyordu.

Elbette bu dönemi yeniden yaşamak için tuşlu telefon kullanın demiyoruz. Ancak birkaç küçük alışkanlık değişikliği, daima çevrim içi olma ihtiyacınızın önüne geçmenize yardımcı olabilir. Örneğin, telefonunuzu sadeleştirip yalnızca gerçekten kullandığınız uygulamaları bırakmak bir seçenek olabilir. Sosyal medya uygulamalarını yalnızca dizüstü bilgisayarınızdan kullanmak ve telefonunuzdan silmek de başka bir alternatif. Bu sayede gün içinde sadece belirli zamanlarda bildirimleri kontrol eder, onun dışında sosyal medya tarafından bilinçsizce ele geçirilmenin önüne geçebilirsiniz.

Eğer telefonunuzu sık sık fotoğraf çekmek için kullanıyorsanız, bir dijital kamera edinmeyi düşünebilirsiniz. Böylece dilediğiniz anları kaydederken elinizde dikkatinizi dağıtacak bildirimlerle dolu bir cihaz olmaz. Uyumadan önce ve uyandıktan sonra telefon kullanmamak, sabahları klasik bir alarmlı saat kullanmak ya da gün içinde belirli saatlerde telefonunuzu başka bir odaya bırakmak da uygulanabilecek öneriler arasında.

Estetik kaygılardan uzaklaşmak

Modern çağ sosyal medyası, her şeyin mükemmel olması gerektiği konusunda bizi ister istemez baskı altında bırakıyor. Bu akım ise, kusurları ve mükemmel olmayan şeyleri kabullenmekten geçiyor. Trendler, estetik görsellere maruz kaldığımız uygulamalar, herkesin hem görünüş hem de giyim tarzı açısından tek tipleşmesi, ev dekorasyonlarının bile kişiliği yansıtan renkli ve sıcak atmosferlerden çıkıp sanki kimse yaşamıyormuş gibi hissettiren ortamlara dönüşmesi birbiri ile bağlantılı. Hem kendimize hem de hayatımıza yeniden ruh katmak bizim elimizde. Etrafınızdaki şeylerle deneyselleşin. Kendinizi tek bir estetik anlayışıyla tanımlamak zorunda değilsiniz.

Bilgi edinmek için çaba göstermek

Günümüzde herhangi bir bilgiye ulaşmak için harcadığımız süre giderek kısaldı. Yapay zeka uygulamalarının günlük hayatımıza bu kadar entegre olmasıyla birlikte artık bir şeye ulaşmak için çaba göstermemiz gerektiğini pek hissetmiyoruz. Oysa bir bilgiye ulaşmak için araştırma yapmak hem zihinsel tembelliğin önüne geçmenin hem de 2000’lerdeki yaşam tarzını yeniden canlandırmanın en iyi yollarından biri olabilir.

Merak ettiğimiz bir konu olduğunda bir kitapçıya gidip o konuda kitaplar okumak, not almak istediğimizde fiziksel olarak yazmak, yemek tariflerini bir kitaptan takip etmek ya da bir aile üyemizi arayıp ondan yardım istemek, alışverişlerimizi liste hazırlayarak fiziksel olarak yapmak gibi alışkanlıklara geri dönebiliriz. Evet, bu alışkanlıklar günümüz standardına göre daha çok zaman gerektirebilir. Ancak bunları yapmanın rahatlatıcı, yavaş ve farkındalıklı bir yanı olduğu da yadsınamaz bir gerçek.

Fiziksel hobiler edinmek

Geçmişe dönük yaşarken vakit geçirmek için yapabileceğimiz temel şeylerden biri, normalde yaptığımız aktiviteleri çevrim dışı hale getirmek. Bunlar özellikle fiziksel aktiviteler olabilir. Mesela puzzle yapmak, bulmaca ya da sudoku çözmek, fiziksel gazete okumak ya da Kindle yerine basılı kitap tercih etmek, arabada radyo dinlemek gibi alışkanlıklar da teknolojinin kolaylığına kaçmadan “eski usul” takılmak için birebir.

Kendimize konfor alanı yaratmak

Nostaljinin bizi bu kadar iyi hissettirmesinin nedenlerinden biri, stresli olduğumuz anlarda konfor duyduğumuz aktiviteleri tekrarlamanın bizi rahatlatması ve o andan bir kaçış sağlamasıdır. 2000’lerin başına döndüğümüzde ise, her zaman olmasa da arada yapacağımız cumartesi sabahı çizgi film kaçamakları, klasik 90’lar ve 2000’ler dizilerini yeniden izlemek, kendimize hafta sonları yavaş kahvaltılar hazırlamak ya da çocukluktan kalan ve sıcaklık hissettiren tarifleri kendimiz için pişirmek, bu konfor alanını yeniden yaratmaya yardımcı olabilir.



Dilan Günaçtı

1998 yılında İzmir’de doğan Dilan, lisede Türk Alman Kültür ve Eğitim Vakfı’nda eğitim gördü, lisansını ise Koç Üniversitesi'nde Arkeoloji ve Sanat Tarihi üzerine yaptı. Pandemi ile birlikte kişisel gelişim ve meditasyona yönelirken, David Cornwell’den Mindfulness eğitimi alarak bilinçli farkındalık pratiği ve nefes teknikleri üzerine araştırmalarına devam etti. Editör olarak çeşitli...



BLOOM SHOP