YAZAN: BURCU ERBAŞ
TASARIM: JAZZ GRANT

Rusya’nın Ukrayna işgali Şubat 2022’de başladığından beri yapılan stratejik ve askeri manevralar, kaybedilen asker ve sivil hayatları, tarafların maddi yükleri ve kayıpları üzerinden sürekli olarak tartışılıyor, kayıtlara geçiriliyor, üzerinden tahminler yürütülüyor. Süregelen tüm konuşmalarda ise çok kritik bir unsur ya atlanıyor ya da göz ardı ediliyor: Çevre. 6 Kasım Uluslararası Savaş ve Silahlı Çatışmalarda Çevrenin Sömürülmesini Önleme Günü ışığında Rusya’nın Ukrayna işgalinin görünmez maliyetini ve savaşların çevresel ayak izini ele aldık.


6 Kasım Uluslararası Savaş ve Silahlı Çatışmalarda Çevrenin Sömürülmesini Önleme Günü’nün amacı ne?

Tarih, dolayısıyla bizler savaşları; yenenler ve yenilenler, kaybedilen insan yaşamları, şehirler, bölgeler ve ekonomik maliyetler üzerinden hatırlıyoruz. Savaşın ucundan kimin çıktığına bakmaksızın her daim kaybeden olan bir tarafı ise atlıyoruz: Doğa. Kirlenen havayı ve su kaynaklarını, kesilen ve yakılan ormanları, yok olan hayvan ve bitki yaşamlarını, insan hayatı ve maddi kayıpların ağırlığı karşısında göz ardı ediyoruz. Çevreye verilen hasarın kaydını tutamıyor, toplumsal söylem arasında yer vermiyoruz. Çoğu savaşın çevre için; doğal kaynakların kullanım hakkı üzerinden çıkmasına rağmen çevre tahribatı günümüze hep bir “zayiat” olarak geliyor.

Birleşmiş Milletler‘e göre doğal kaynak; temiz su, verimli toprak, değerli maden, petrol üzerinden çıkan ve şimdi sona ermiş savaşların tekrarlama riski diğer tüm çatışmalara oranla iki kat daha fazla. Son 60 yılda yaşanmış tüm iç çatışmaların yüzde 40’ının çıkış nedeni ise tamamen doğal kaynak kullanımı üzerinden gerçekleşti. Doğanın sunduklarının devletler arası politikalarda erişebildiği bu “stratejik önem”e rağmen çevre, savaş anında düşünülen en son unsur haline geliyor.

2001 yılında hem kendi bünyesinde çatışma önleme, barışı koruma ve barışı inşa etme stratejilerini benimsemek hem de toplumsal farkındalığı savaşların çevresel yüküne çekmek amacıyla Birleşmiş Milletler 6 Kasım’ı, Uluslararası Savaş ve Silahlı Çatışmalarda Çevrenin Sömürülmesini Önleme Günü ilan etti. Çevrenin korunmadığı veya onarılmadığı zamanlarda barışın gerçek anlamda sürdürülebilir olmayacağının altı çizilerek insan hayatının doğa sağlığı ile ayrılamaz şekilde ilerlediği vurgulanıyor.

Savaşların çevresel ayak izi ne seviyede yaşanıyor?

Bir savaşın çevresel etkisi ne kadar büyük? Çatışma esnasında topraklar, sular, doğal kaynaklar yoğun şekilde kirleniyor, ormanlar ve yeşillikler ya stratejik olarak kesiliyor ya da bombalanma esnasında yanıyor. Çevreyi ve canlı yaşamını korumakla yükümlü tüm sistemler ve kanalizasyon, filtreleme, temiz enerji üretimi gibi altyapılar milli savunma nedeniyle devre dışı bırakıldığı veya arka plana itildiği için sonu belli olmayan sistemik bir çöküş yaşanıyor.

Tarihten örnekler vermek gerekirse Birinci Körfez Savaşı sırasında ABD, Irak’a içerisinde uranyum bulunduran 340 ton füze yolladı. Şu anda Irak ve komşu ülkelerde kanser vakalarının artışı, toprak ve suda hala rastlanan radyasyon oranları, atılan bu füzeler ile ilişkilendiriliyor.

Mili savunmaların karbon ayak izleri de inanılmaz yüksek oluyor. Özellikle askeri güce en büyük finansmanı ayıran ülkelerden Amerika’nın ordusu tek başına ülkenin en fazla fosil yakıt salınımını yapıyor. ABD, Irak işgali sırasında her ay 190.8 milyon litre petrol harcıyordu.

Rusya’nın Ukrayna işgalinin görünmeyen maliyetleri

Dünyada süregelen birçok iç ve dış çatışma olsa da odağına kuzey yarım küreyi ve Batı’yı (!) alan medya ve toplumsal söylemin umursadığı ana bir savaş bulunuyor: Rusya’nın Ukrayna işgali. İki ülke arasında süregelen çatışmanın önemli bir unsuru da çevreye ve doğal kaynaklara dayanıyor. Rusya’nın uzun dönem stratejilerinden bir tanesi Ukrayna’nın kendi kendine yetebilmesini sağlayan doğal kaynaklarını ve ülke altyapısını çökertmekti.

Şu ana kadar Ukrayna’nın koruma altına alınmış doğal alanlarının yüzde 30’u, yaklaşık 3 milyon hektarının bombalanmış, yanmış, kirlenmiş veya stratejik olarak kesilmiş olduğu düşünülüyor. İşgalin sadece ilk 4 ayında uydular 37 bin tane yangın tespit ederken biyologlar durumun çok daha vahim olduğunu belirtiyor. Var olan tüm biyoçeşitliliğin; endemik bozkırların, bitkilerin ve canlı yaşamının yok edildiği, zarar gören sanayi sitelerinin, kanalizasyonların ve fazla çalışan kömür madenlerinin nehirleri, toprakları, Azak Denizi’ni kirlettiği düşünülüyor. Öte yandan nükleer santraller açısından yoğun bir bölgede çatışan bu iki ülkenin üzerinde daimi bir radyasyon tehdidi de bulunuyor. Çernobil felaketi sonrası boşaltılan ve doğanın yeniden yeşerdiği dışlama bölgelerinin Rusya’nın ilerlemesi yüzünden zarar gördüğünü belirten Greenpeace giderek yükselen radyasyon seviyeleri ölçümlüyor.

İşgalin karbon ayak izi ise her geçen gün katlanarak dev boyutlara ulaşıyor. Kayıtlara geçen askeri karbondioksit salınımının Şubat 2022’den bu yana yüz milyon tonun üzerine çıktığı düşünülüyor. Bu, Paris Anlaşması ile hedeflenen karbon salınım hedeflerinin çok çok üstünde olmakla beraber tüm dünya için tasarlanan uzun dönem hedeflerini de baltalıyor. Bombalar, artan radyasyon seviyeleri ve aşırı karbon salınımı da havayı canlı yaşamını tehdit edecek boyutlarda kirletiyor.

Savaştan sonra: Çevre gerçekten sadece bir zayiat mı?

Çevreye verilen hasarı hem bir savaş suçu hem de uluslararası bir suç olarak sınıflandırmayı amaçlayan politik kavram Ecocide, Rusya’nın Ukrayna işgali için de sıklıkla ortaya atılıyor.

Ukrayna merkezli çevre grupları, Rusya’nın uluslararası arenada yaptığı işgalin çevresel boyutundan da sorumlu tutulabilmesi için Ecocide kayıtları tutuyor. Şu ana kadar 270 farklı durumu savaş suçu olarak kayda geçirdiler. Peki gerçekten imzalanacak farazi bir ateşkes ve barıştan sonra Rusya neden olduğu çevresel hasar için sorumlu tutulacak, Ukrayna ise çevre suçları için tazminat alacak mı?

Cenevre Barış Anlaşması’na göre kalıcı ve çok büyük çaplı çevresel hasarlar bir savaş suçu olarak sayılıyor ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) tarafından yargılanabiliyor. Nitekim bir çevresel hasarı bu kural çerçevesinde kanıtlamak hiç kolay değil. “Yaygın, uzun süreli, şiddetli” unsurlarının her birinin kağıt üzerinde gösterilebilmesi savaştan yeni çıkmış ülkeler tarafından kolaylıkla yapılamazken, suçlanan tarafın yargılanma ve ceza alma süreci de çok uzun ve sancılı geçiyor. Özetlemek gerekirse Rusya’nın sorumlu olduğu çevresel hasardan yakın bir gelecekte sorumlu tutulması, Ukrayna’nın ise ihtiyacı olan ekonomik ve sosyal desteği alabilmesi pek mümkün durmuyor.

Daha pozitif bir bakış açısında ise süregelen çevresel krizlere yönelik uluslararası düzenin mutlaka değişeceği ve Ecocide’ın uluslararası bir suç olarak kabul edilmesi bekleniyor. Bu da Rusya ve askeri çatışmalarda çevreye bilinçli olarak zarar veren diğer tüm siyasi aktörlerin bir gün aksiyonlarından sorumlu tutulacağı güvencesini veriyor.



Burcu Erbaş

Burcu Erbaş, 2024 yılında Domus Academy Milano'da Visual Brand Design alanında yüksek lisansını, 2020 yılında ise Galatasaray Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi lisansını tamamladı. Live to Bloom'da dört yıldır içerik ve proje yöneticisi olarak görev yapan Burcu platformun görsel iletişiminde de aktif olarak rol alıyor. İyi yaşam alanında yazdığı içeriklerinde özellikle bütünsel...



BLOOM SHOP