“Yaralı şifacı” kavramı, İsviçreli psikolog Carl Gustav Jung tarafından ortaya konmuş. Her birimizin yaralı olduğu su götürmez bir gerçek. Aynı zamanda tüm ruhsal yaralarımız şifalanmayı bekliyor. Bazılarımız yaralarımızın farkındayız, bazılarımız ise üzerlerini örtmekle meşgul. Yaralarımızın kimi bilincimizde kimi ise bizden bile gizli. Bazılarımız ise iyileşme yolculuğunda, bu yaraları çeşitli yollarla şifa sanatına dönüştürüyoruz. Bu yaşamda oluşan yaralarımız da var, atalarımızdan gelenler de. Nasıl fiziksel yapımız atalarımızınkine benziyorsa ya da ailede genetik hastalıklar baş gösteriyorsa, ruhsal DNA’lar da nesillerden nesillere aktarılıyor. Bazı yaralarımız anne atalarımızın yarası, bazıları ise baba atalarımızdan miras. Anne yarası üzerinde çalışmak dişil enerjiyi dengelemeye, baba yarası üzerinde çalışmak ise eril enerjiyi dengelemeye vesile oluyor. Baba yarası nedir ve nasıl yaralı olduğumuzu fark ederiz, merak ediyorsanız okumaya devam edin.
Anne ve baba sembolleri
Anne deyince ilk akla gelen koşulsuz sevgi, şefkat ve kabuldür. Anne yaşam veren, besleyen, koruyan, anlayan ve güçlendirendir. Baba ise koruyucu güçtür. Güven ve destek verir. Aynı zamanda iyi bir yaşam rehberidir.
İdeal bir dünyada, anne-babalarımız tam da bu özelliklerde olabilirdi. Ancak onlar da yaralı oldukları ve ebeveyn olmanın önemini tam kavrayamadan, içgüdüsel olarak bizleri dünyaya getirdikleri için bu yara döngüsü devam ediyor. Bu yazıyı okuyorsanız, döngüyü kırmanın yollarını arıyorsunuz belli ki.
Bağlanma teorisine göre, çocuk ile anne arasındaki emniyet ve güven bağı daha anne karnındayken başlıyor. Bir annenin şefkatsiz, sert ve cezalandırıcı olması ya da babanın eleştirel, katı veya istismarcı olması çocukların ruhunda derin yaralar açıyor. Ancak konunun derinlerine indikçe, onların da sadece kendi anne babalarından gördüklerini istemsizce taklit ettiklerini ya da birçok konuda tepkisel olarak bizleri yetiştirdiklerini görüyoruz.
Baba yarası nasıl ortaya çıkıyor?
Anne yarasının acısı büyük. Baba yarası ise daha az konuşulan bir konu. Babalık da annelik kadar büyük bir sorumluluk. Bu yazıda odağımızı biraz daha baba yarası üzerinde tutacağız.
Otto Kelly, babasını erken yaşta kaybetmiş ve başkalarına babalık ederek şifalanmış Amerikalı bir papaz. Babasızlıkla doğrudan veya dolaylı olarak bağlantılı birçok sosyal sorunla mücadele etmek ve baba olmanın önemini anlatmak için “Baba Akademisi”ni (Daddy Academy) kurmuş. TED konuşmasında, sosyal sorunların pek çoğunun babasızlıktan kaynaklı olduğundan bahsediyor. Araştırmalarına göre babasız büyüyen çocukların çoğunun ihtiyacı korunma, ihtiyaçlarının sağlanması, babalarının varlığını hissetmek ve onlardan onay ve övgü almak. Dünya çapında 24 milyon çocuk ideal bir baba figürü arayışı içinde ve babasız büyüyor.
Babanın eksikliği, bireyin öz değerini ve öz saygısını, depresyon ve/veya anksiyeteye yatkınlığını, alışkanlıklarını, karşı cins dahil olmak üzere tüm ilişkilerini ve hatta yaşamdaki motivasyonunu etkileyebiliyor.
Baba yaralarınızı nasıl fark edebilirsiniz?
Baba yaralarınızı fark etmek için kendinize şu soruları sorabilirsiniz:
- Babanızı tanıdınız mı?
- Babanız nasıl bir babaydı?
- Var mıydı, yok muydu? Yoksa bir var, bir yok muydu?
- Babanızdan duygusal veya fiziksel şiddet gördünüz mü?
- Eleştirel bir şekilde eylemlerinizi, seçimlerinizi ve davranışlarınızı yerici tutumlarda bulundu mu?
- Sevgisiyle sizi tehdit etti mi?
- Ceza olarak temel ihtiyaçlarınızdan mahrum bıraktı mı?
- Fiziksel tacizde bulundu mu?
- Babanızın size nasıl bir baba olmasını isterdiniz?
- Babanız hangi anlamlarda eksik kaldı? Hangi ihtiyaçlarınızı karşılayamadı?
- İyi bir baba nasıl olur?
Anne ve baba yarasından özgürleşme süreci, kaçmayı ve inkar etmeyi, ebeveynleri suçlamayı ve onlardan yapamayacaklarını beklemeyi bırakıp olanı olduğu gibi kabul ederek, şifanın bizde olduğunu fark etmekle başlıyor. Dünyayı suçlamak yerine yaşamının ve kaderinin sorumluluğunu almak ilk adım. Anne babalarımız her ne yaptılarsa, ellerinden gelen bu kadardı. Bu kadarını biliyorlardı. Daha iyisini bilselerdi, daha iyisini yaparlardı.
Biz ise kendi yaralarımıza yakından bakarak, sürdürülebilir çözümler arayarak, bu gölge yanların ve yaraların sonraki nesillere aktarımını engelleyebiliriz. Bunun için pek çok disiplinden faydalanabiliriz: Psikoterapi, farkındalık ve öz şefkat çalışmaları, aile dizimi, manevi yönden şifalanmak, sosyal sorumluluk projeleri… Mevlana’nın dediği gibi, “Sen yola çık, yol sana görünür.”
Aradığınız zaman, pek çok şifa yolu karşınıza çıkacak ve belki bir gün siz de “yaralı şifacılar” arasındaki yerinizi alacaksınız, hatta belki çoktan aldınız. Kim bilir?