İçimizde ansızın beliren ve tüm kontrolümüzü saniyeler içinde elimizden alan endişeleri durdurmak ne kadar zor görünse de imkânsız değil. İşte zihnimizi ve yarattığı endişeleri kontrol edebilecek gücü içimizde bulmamız için ihtiyacımız olabilecek bir bakış açısı: Budizm’de endişe kavramı nasıl ele alınıyor?

İlginizi çekebilir: Tibet Budizmi: Mutluluk Halini Artıran 6 Mükemmellik

Budizm’de endişe

Eğer probleminizi çözebiliyorsanız, üzülmenin ne gereği var? Eğer çözemiyorsanız, üzülmenin ne faydası var?” – Shantideva

Aylar önce Shantideva’nın bu sözüyle karşılaştıktan sonra Budist felsefesinin endişe kavramını nasıl ele aldığını merak etmeye başladım. Bu konunun farklı bakış açılarından ele alındığı pek çok kaynak inceledim ve her biri bana yepyeni bir perspektif sundu.

Pek çok Budist öğretinin temel amacı aslında endişeleri sonlandırmak. Neden mi?

Budistler için ne kadar küçük olduğu fark etmeksizin, kişiyi mutlu ve tatmin olduğu bir hayat yaşamaktan alıkoyan her şey acı veriyor ve aydınlanmasını engelliyor. Endişe, depresyon, öfke, pişmanlık… Yani Budistler endişeyi acı çekmenin bir biçimi, hatta temel kaynaklarından bir tanesi olarak görüyor.

İlginizi çekebilir: Tibet Budizmi’ne Ait 8 Dünyevi Kaygı

Hayatı hangi noktaya kadar ciddiye almak gerekiyor?

Budistler, bu dünyadaki her şeyi bir yansıma olarak algılıyor. Yani Budistlere göre, katı ve kalıcı olarak gördüğümüz her şey sadece şimdilik burada. Fakat bizler için durum biraz daha farklı.

Etrafımızdaki her şeyi kalıcı ve katı olarak görme eğiliminde olduğumuz zaman, hayat gereğinden fazla ciddiye alınması gereken bir kavram halini alıyor. Problemleri gözümüzde büyütüyor, içinde olduğumuz duruma bağımlı hale geliyor ve endişe yaşamaya başlıyoruz.

Geleneksel Budist öğretileri, her türlü bağlılığı acı çekmenin temeli olarak ele alıyor.

Mutsuz eden anıları zihinde canlandırmak, endişe veren düşüncelere odaklanmak, insanların değişeceğini umarak ilişkileri sürdürmek veya sağlığa zararlı olan alışkanlıklar konusunda ısrarcı olmak kişiyi bağımlı kılıyor ve acı çekme döngüsünün içine sokuyor.

Modern Budizm’de problemler

Modern Budizm’e bakıldığı zaman, Geshe Kelsang problemleri içsel ve dışsal olarak ikiye ayırıyor:

Bizim dışımızda gelişen herhangi bir olay nedeniyle endişe duyduğumuz zaman aslında hissettiğimiz acının nedeni o olay hakkındaki tahminlerimiz. Olası sonuçları düşünürken veya senaryolar kurarken ortaya çıkan ve mutsuzluk veren hisleri her an tersine çevirecek gücümüz var. Fakat zihnimizi ve durumun yarattığı endişeyi o anda kontrol etmek imkânsız gibi görüldüğü için düşüncelerin döngüsü içinde kayboluruz.

Budistlerin kurallarından bir tanesi de endişelenmemek.

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki gün içinde bize endişe hissettiren durumların yüzde 90’ı bizim kontrolümüz altında değil. Başka bir deyişle, bu durumlar için endişelenmek hiçbir işe yaramıyor. Kalan yüzde 10’luk kısım ise bizim kontrolümüz altında. Yani yine endişelenmek yerine konu hakkında bir şeyler yapabiliriz.

İlginizi çekebilir: Tibet Budizmi ile Spiritüel Öğretmenin 10 Özelliği

Endişelenmek yerine anda olmak

Buda’nın öğretilerinden bir diğeri şunları söylüyor:

Zihnin ve bedenin sağlıklı olmasının sırrı geçmiş için yas tutmamak, gelecek için endişe duymamak ve olası sorunları öngörmeye çalışmamak. Yapmamız gereken şey ise sadece anda kalmak ve mümkün olduğunca bilgece yaşamaya çalışmak. 

Günlük hayatımızda, endişelenmemize gerek olmayan pek çok durum için endişe hissetmek evhamlı bir kişiliğe bürünmeye başlamamıza neden oluyor. Budistlere göre, bu davranışımızın nedeni bizi nelerin beklediğini sürekli olarak öngörmeye çalışmamız. Yani gelecekte neler olacağına dair bir fikrimizin olmasını istiyor olmamız.

Belirsizliğe karşı olan korkumuz bizi sürekli olarak durumları gereğinden çok daha fazla analiz etmemiz konusunda tetikliyor. Bunun sonucu olarak da endişe ve sıkıntı hissetmeye başlıyoruz.

“Hayatım boyunca bir sürü korkunç olay yaşadım ve bunların bazıları gerçekten başımdan geçti” – Mark Twain

Zaman zaman içimizde geçmişi değiştirmek veya geleceği kontrol etmekle ilgili bir ihtiyaç hissediyoruz. Bunların ikisi için de zihnimizin verdiği tepki aynı oluyor: Endişelenmek!

Budizme göre geçmişi veya geleceği değiştirmeye çalışmak endişenin en derin nedenlerinden bir tanesi. Bu durum, endişelenmeyi, dışsal bir nedene bağlı olmaksızın, tamamen içsel bir problem haline getiriyor.

Gerçek anlamda sahip olduğumuz tek şey olan “şimdi”yi, sadece zihnimizde varolan, geçmiş ve gelecek kavramları ve üzerinde oluşturduğumuz fikirlerimizle boşa harcıyoruz. Yaşayabildiğimiz tek yer olan şimdi, mutlu olabileceğimiz ve geleceğimizi inşa edebileceğimiz de tek yer.

İlginizi çekebilir: 6 Adımda Korkularla Başa Çıkmak



Sıla Bakır

1993 yılında doğan Sıla, lisans eğitimini 2017 yılında Bilkent Üniversitesi İletişim Tasarım Bölümü’nde tamamladı. Lisansüstü eğitimine devam etmeye karar vererek Politecnico di Milano’da Stratejik Tasarım Master’ı yapmaya başladı. Sağlıklı ve dengeli hayat tarzı konusundaki merakı sonucunda bol bol araştırma yapmakta, karşısında çıkan yeni fikirleri denemekten ve bunları paylaşmaktan büyük keyif...



BLOOM SHOP