YAZAN: UZM. PSK. NAZLI KOCABAŞA

Bazen kendimizi takılmış bir plak gibi aynı döngünün içinde dönüp dururken bulabiliriz. Başımıza hep aynı tip sorunların gelmesi, hep benzer hataları yapmak, benzer hayal kırıklıkları yaşamak, aynı tip insanlara âşık olmak gibi. İçinden çıkamadığımız bu döngüler, kontrol altına alınmadığı durumlarda tekerrür eden ve hayatımızın aynı yönde ilerlemesine neden olan davranış şemaları nedeniyle oluşur.


Peki bu döngüler nasıl ve neden oluyor?

Çocukken, içine doğduğumuz ailenin özelliklerine, tutum ve davranışlarına göre, o ailede tutunabilmek için kafamızda bazı kalıplar oluştururuz. Ebeveynlerin çocuklarına olan sevgisinden şüphemiz olmasa da bu yetişkinler, genellikle çocuklarının ihtiyaçlarını tam saptayamazlar. Bir şeyleri onlara az ya da fazla verebilirler. Onları ihmal edebilirler ya da aşırı koruyabilirler. Yetişkinler kadar kapsamlı düşünme becerisi olmayan çocuklar da bu durumlarla baş edebilmek için davranış şemaları, yani belirli zihinsel yapılar geliştirir. Bu zihinsel yapının içindeki düşünceler, kişi tarafından mutlak doğrular olarak kaydedilir ve kolay kolay da değişmez.

Örneğin çocukluğunda, ebeveynlerinin beklentileri karşılamadığında sürekli ayıplanıp, eleştirilen bir kişi, bu durumu bertaraf edebilmek ve ebeveynlerinin beklentilerini karşılayabilmek için başarılı olmayı önceliğine koyacak ve yetişkin olduğunda da sürekli aynı hisle birlikte, nefes almadan çalışmaya devam edecektir. Rahatlamaya ve keyif almaya vakit ayıramayacak, üzerinde hep bir baskı hissedecektir. 

Ya da başka bir örnek vermek gerekirse, çocukluğunun belli bir döneminde ebeveynlerinden birinin ya da ikisinin ilgisini dikkat çekici bir şekilde kaybetmiş bir çocuk (mesela kardeş doğumu olabilir ya da ebeveynler boşanıp başkalarıyla evlenmiş ve çocuklarını ihmal etmiş olması olabilir) yetişkin olduğunda da insanların ondan vazgeçebileceğini düşünecektir. Hep içlerinden bir ses onlara günün birinde yalnız kalacağını söyleyip duracaktır. 

Örneklerden de görüldüğü gibi, çocukluğumuzda, kontrolümüz dışında, maruz kaldığımız bu durumlar yüzünden oluşturduğumuz davranış şemaları, yetişkinliğimizde de peşimizi bırakmaz. Biz kurtulmak istesek de farkında olmadan kendimizi yine benzer ortamlarda buluruz. Aslında bu defa kurtulmak istediğimiz ortamın bir benzerine biz kendi ayaklarımızla gitmişizdir. 

Peki bunu neden yapıyoruz?

Beyin tanıdık olanda kalmak ister. Mesela, ailesinde çocukluğundan beri “değerli” hissedememiş birisi için, değersizlik duygusu çok tanıdıktır, hatta o duyguyla mücadele etmekte de baya ustalaşmıştır. Değersiz hissetmek, neredeyse onun konfor alanı olmuştur. Bu kişi içten içe, biri tarafından değerli hissettirilirse ne yapacağını bilemez hale gelir. Yani kişi için tanıdık olan, değersizlik hissinin içinde kalmaktır. Hal böyle olunca, her ne kadar kurtulmaya çalıştığını düşünse de kendini yine değersiz hissettiren bir ortama girer. 

Bazen danışanlar şöyle söyleyebilir, “İyi de ben ona aşık olduğumda o bana çok iyi davranıyordu, bilemezdim ki onun da beni bu kadar değersiz hissettireceğini.” Oysa ki bilinç dışımız sandığımızdan çok daha iyi koku almaktadır. Bilinçli olarak fark etmesek de bilinç dışı o tanıdıklığın kokusunu alır. Belki bir bakıştan, bir espriden, bir kokudan ya da çok daha küçük bir ayrıntıdan. 

Beyinin tanıdıkta kalma dürtüsünün yanı sıra bir de acılı geçmişini temizlemek isteme dürtüsü vardır ki bu da bizi döngülerimizin içinde tutar. Yine değersizlik örneği üzerinden devam etmek gerekirse, çocukluğunda oluşan değersizlik hisleri yüzünden, yine kendisini değersiz hissettiği bir ilişkiye girdiğini varsayalım. Aslında içimizdeki ses bilinçsizce şunu söyler, “Bu kişinin gözünde değerli olmayı başarabilirsem, geçmişimi iyileştirebilir, yaralarımı sarmış olurum, beni ilk değersiz hissettireni haksız çıkarmış olurum, yenmiş olurum.”

Bu oyunu nasıl bozabiliriz?

Birçok kişisel gelişim konusunda değindiğimiz gibi burada da ilk adım farkındalık. Fark edebilmek için de döngülerimizi gerekirse yazarak anlamaya çalışmalıyız. Tekrar eden kalıplar hayatımızın hangi alanlarındaysa, oralara geniş perspektiften bakmaya çalışmalıyız.

Örneğin benzer romantik ilişki döngüleri içindeyseniz, tüm ilişkilerinizi gözden geçirip ortaklıkları bulmaya çalışın. Bu ilişkilerin sizi hangi noktalardan incittiğini, en çok hangi olumsuz duyguyu yaşattığını görmeye çalışın. Bu durumun geçmişle bağlantısını anlamaya çalışın. Bu süreç, tek başına yürütmesi zor bir süreç olabilir bu sebeple zamanınız ve bütçeniz el veriyorsa profesyonel bir destek alın. 

Başka bir örnek vermek gerekirse, ilişki örüntülerinize baktığınızda gördünüz ki, tüm ilişkilerinizde çok kıskançtınız. “Ben kıskanç biriyim demek ki onlar da beni kıskandırmamaya çalışsın yapacak bir şey yok” diyerek geçmeyin. İçinizdeki terk edilmekten korkan çocuğu görmeye çalışın. 

Şunu unutmamalıyız, zamanında, çocukken yaratmış olduğumuz düşünce kalıplarımız, o zamanki şartlarla başa çıkabilmek, o ailenin bir parçası olarak kalabilmek ya da travmalarımızın bizi yıkmasını engellemek adına işlevseldi, ama artık bir yetişkin olduğumuzda, bu kalıplar hiçbir işlevselliği olmayan, bizi aşağıya geçmekten başka bir işe yaramayan düşüncelere dönüşmüştür ve bizi içinden çıkamadığımız döngülere sürüklemekten başka bir işe yaramaz.



Klinik Psk. Nazlı Kocabaşa

1986 yılında İstanbul'da doğan Nazlı, Notre Dame de Sion Fransız Lisesini bitirdikten sonra Koç Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun oldu. Uzmanlığına klinik psikoloji üzerinde devam eden Nazlı aynı zamanda psikodrama, aile danışmanlığı ve emdr terapistliği eğitimleri aldı. Şuanda "Tempora Aile Danışmanlık Merkezi"nde yetişkin ve çift-aile terapisti olarak hizmet vermektedir....



BLOOM SHOP