
Günümüzde birçoğumuz daha izole hayatlar sürüyor; günlük sosyalleşme ihtiyacımızı telefonda konuşarak ya da birkaç saat mesajlaşıp günün kritiğini yaparak karşılıyoruz. Sevdiklerimizle bir araya geldiğimizde bile, fiziksel temas çoğu zaman bir selamlaşmanın ötesine geçemiyor. Oysa bazen yalnızca bir sarılma, onlarca kelimeden daha çok şey anlatabilir. Dokunmak, beynimizin sakinlik merkezlerini harekete geçirerek sinir sistemimizi yatıştıran doğal bir regülasyon aracıdır. Bir elin omzunuza değmesi, bir dostun elinizi tutması ya da kendi kalbinize dokunmanız bile bedeninize “tehlike geçti” sinyalini iletir. Bu yüzden dokunma yalnızca bir jest değil; güven, bağ, aidiyet ve huzurun bedendeki dili gibidir. Dokunmanın beynimizdeki etkisini tanıyarak sinir sistemimizi regüle etmeyi öğrenebilir ve hem kendimize hem de ilişkilerimize yepyeni bir denge kazandırabiliriz.
Dokunmak beyinde nasıl bir etki yaratır?
Dokunmak, sarılmak ve öpüşmek bizi anında iyi hissettiren eylemlerdir. Daha bebekken bakım verenimizin dokunuşu, hem dış dünya ile kurduğumuz ilk bağ olur hem de bize güvende olduğumuzu hissettirir. Gelişim dönemlerinde dokunma eksikliğinin; bağlanma, kaygı bozukluğu ve depresyon gibi sorunlarla ilişkisini gösteren pek çok araştırma bulunur. Ancak dokunma eksikliği yalnızca çocuklukta değil, yetişkinlikte de bizi olumsuz yönde etkilemeye devam eder.
Dokunmanın en önemli faydalarından biri, vagus sinirini aktive etmesidir. Vagus, otonom sinir sistemimizde önemli bir rol oynayarak nefes alıp verme ve sindirim gibi bilinç dışı gerçekleşen işlevleri düzenler. Aynı zamanda “kaç ya da savaş” durumunda etkinleşen sempatik sinir sistemi ile güvende hissettiğimizde devreye giren parasempatik sinir sistemi arasında geçişi sağlar. Parasempatik sistem aktive olduğunda kalp atışımız yavaşlar, nefesimiz derinleşir. Bedenimizdeki bu duyumlar da zihnimize “tehlike yok, güvendesin” mesajını gönderir.
Tenimiz, vücudumuzdaki en geniş duyu organıdır. Dokunma hissi, beynimize hissettiğimiz deneyime göre olumlu ya da olumsuz sinyaller iletir. Hoşumuza giden bir dokunuş, beyinde oksitosin hormonunun salgılanmasını sağlar. Bu hormon, iyi hissetmemize yardımcı olurken duygusal ve sosyal bağları güçlendirerek kaygı ve korku gibi duyguları yatıştırır. Yani, pozitif hissiyat yaratan dokunuşlar beynimizin stres merkezlerini sessizleştirir. Dokunma eksikliği yaşayan kişilerde ise bunun tersi bir durum görülür. Olumsuz duygulardan pozitif bir ruh haline geçmek zorlaşabilir. Bu durum da zamanla yalnızlık hissine, kaygıya ve kronik strese neden olabilir.
Dokunmayı bir regülasyon aracı olarak nasıl kullanabiliriz?
Dokunmanın farklı biçimlerini kullanarak sinir sistemimiz üzerindeki pozitif etkilerini deneyimleyebiliriz. Bu teması sevdiğimiz biriyle paylaşabilir, kendi bedenimiz üzerinde uygulayabilir, hareket ya da nefes egzersizlerimize dahil edebiliriz. Hatta bazen, yalnızca günlük hayatın içinde yakaladığımız kısa anlarda bile bu sakinleştirici etkiyi hissedebiliriz. Kimi zaman kendi bedenimize yönelttiğimiz şefkatli bir dokunuşla, kimi zaman sevdiğimiz biriyle kurduğumuz sıcak temasla ya da doğaya ellerimizle temas ettiğimiz o sade anlarda bedenimizin güven duygusunu yeniden inşa edebiliriz.
Kendimize dokunmak
Dokunmayı bir regülasyon aracı olarak kullanmanın en basit ve etkili yolu, onu kendi üzerimizde deneyimlemektir. Gün içinde kaygılandığımızda ya da desteğe ihtiyaç duyduğumuz anlarda, başka hiçbir şeye gerek kalmadan kendimizi sakinleştirmeyi öğrenebiliriz.
Bunun için, ellerimizi kalbimizin üzerine koymak, kollarımızla kendimizi sarmak ya da bir elimizi yumruk şeklinde göğsümüze yerleştirip diğer elimizle üzerini kapatmak güzel başlangıçlardır. Ayrıca kendi elimizi tutabilir, kolumuzu yavaşça okşayabilir ya da yüzümüzü iki avucumuzun arasına yerleştirerek sıcaklığını hissedebiliriz. Tüm bu dokunuşlar oldukça basit ve kolayca uyarlanabilir. Bazen gerçekten de ihtiyaç duyduğumuz şefkatli dokunuşu kendi bedenimizde bulmak en iyileştirici şey olabilir.
Başkaları ile temas etmek
Başkalarıyla temas kurmak teoride kolay görünse de pratikte çoğu zaman zorlayıcı olabilir. En yakın olduğumuz insanlarla bile fiziksel temasın azaldığı, sarılma ve dokunuşların nadir olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Oysa sabahları kucaklaşmak, vedalaşırken bir el teması ya da sohbet sırasında omuza güven veren bir dokunuş hem dokunma ihtiyacımızı karşılar hem de karşımızdaki kişiyle dokunsal bağımızı yavaş yavaş güçlendirir.
Teması daha terapötik biçimlerde deneyimlemek de benzer bir rahatlama yaratabilir. Masaj, cilt bakımı veya somatik terapi gibi uygulamalar, başkalarıyla şifa yoluyla temas kurmamıza yardımcı olur. Bunlara ek olarak, belki de en saf ve rahatlatıcı temas biçimlerinden biri evcil hayvanlarla kurulan temastır. Evcil hayvanlarımızı sevmek, sinir sistemimizi yumuşatır; bizi hem anda hem de huzurda tutar.
Günlük yaşamda temas pratikleri
Dokunmayı yalnızca bir ten teması olarak değil, aynı zamanda bir farkındalık aracı olarak da deneyimlemek, onun faydalarını daha derin biçimde hissetmemizi sağlar. Bedenimizi ve özellikle ellerimizi kullanarak yaptığımız birçok aktivite aslında birer dokunma pratiğidir. Doğaya temas etmek, bitki ekmek, seramik ile uğraşmak gibi eylemler, dokunma duyularımızı harekete geçirerek bedeni rahatlatır ve zihni gevşetir.
Günlük yaşamda ise küçük anları farkındalıkla dokunma pratiğine dönüştürebiliriz. Sabah kahvemizi içerken kupanın sıcaklığını hissedebilir, duş alırken suyun tenimizdeki temasına dikkat edebilir ya da yoga ve meditasyon sırasında ellerimizle bedenimize temas ettiğimiz anlara bilinçle yer açabiliriz. Tüm bu küçük temaslar, gün içinde kendimizle yeniden bağlantı kurmanın yumuşak yollarıdır.
Dokunmak, beynimizde sakinlik ve güven duygusu yaratarak duygusal olarak zorlandığımız anlarda kendi kendimizi yatıştırmamıza yardımcı olur. Regülasyon yalnızca zihinsel bir süreç değildir; bedenin kendi içerisinde güvenlik hissini yeniden canlandırabilmesi, süreci çok daha derin ve etkili hale getirir. Çünkü güven hissi önce bedende başlar, zihin onu sonradan takip eder. Bu sayede zihinde kaybolduğumuz anlarda bedenimizi fark etmeye, hatta onu bilinçli bir şekilde kullanabilmeye başlarız.
Aynı şekilde, başkalarıyla kurduğumuz temas da hem kendimize hem sevdiklerimize şifa olma potansiyeli taşır. Dokunarak iç dünyamızı dışa vururuz; şefkat, güven, destek, empati, sevgi ve tutku gibi duyguları dokunuşumuz ile ifade edebiliriz. Belki de bazen tek ihtiyacımız olan şey, nazik bir temasın hatırlattığı “buradayım” mesajıdır. Kendimizle ya da sevdiklerimizle temas ettiğimiz anlarda, dokunmanın bu iyileştiren gücünü hatırlayıp uygulayabilir miyiz?

