YAZAN: DUYGU ERDOĞAN

Endometriozis, sadece şiddetli regl sancılarından ibaret bir durum değildir. Bu kronik hastalık, hormonal dengesizlikler, bağışıklık sistemi sorunları ve inflamasyonla yakından ilişkilidir. Kimi zaman yıllarca tanı konulamadan ilerleyen, yaşam kalitesini düşüren ve duygusal sağlığı da etkileyen çok katmanlı bir sorundur. Tam da bu nedenle, endometriozise sadece semptom odaklı değil; bedenin tüm sistemlerini kapsayan bütüncül bir yaklaşımla destek vermek gerekir. Bütüncül beslenme, inflamasyonun azaltılması, hormon dengesinin desteklenmesi, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi ve sindirim sisteminin sağlıklı çalışması gibi pek çok alanı aynı anda beslemeyi hedefler. Bu yaklaşım, sadece ağrıyı hafifletmekle kalmaz; aynı zamanda bedenin kendi kendini onarma kapasitesini de destekler. Bu yazıda, bilimsel araştırmalara dayanan ve birçok kadının yaşamında dönüşüm yaratan bütüncül beslenmenin adımlarını sizin için derledim.


Tetikleyicilerden uzaklaşın: İnflamasyonu artıran gıdaları tüketmeyin.

Endometriozisi yönetmenin ilk adımı, inflamasyonu tetikleyen yiyecekleri belirlemek ve bunlardan bir süre uzaklaşmaktır. Süt ürünleri, glütenli gıdalar, rafine şeker ve kafein birçok kadında ağrıları artırabilir. Eliminasyon sürecinin kişiye özel planlanması, hem bedensel hem de zihinsel farkındalık için etkili bir başlangıç olabilir. Bu süre boyunca vücut dikkatle gözlemlenmeli ve olası iyileşmeler ya da gerilemeler not edilmelidir.

İnflamasyonu azaltın: Anti-inflamatuar bir mutfak tasarlayın.

Bitki bazlı, Akdeniz tipi bir beslenme modeli endometriozis tanılı kadınlar için oldukça faydalıdır. Bol miktarda yeşil yapraklı sebze, antioksidan bakımından zengin meyveler (özellikle böğürtlen, yaban mersini gibi koyu renkli olanlar), zeytinyağı, az miktarda kırmızı et, tercihen organik tavuk ve Omega-3 kaynağı balıklarla hazırlanan menüler inflamasyonu azaltmaya yardımcı olur.

Düzenli olarak sebze ve meyve tüketmek, bağışıklık sistemini besleyen lif ve antioksidan alımını artırır. Özellikle brokoli, Brüksel lahanası ve kara lahana gibi sebzeler östrojen metabolizmasını destekleyerek hormon dengesine katkı sağlar. Kurkumin, kuersetin, zencefil kökü gibi gıda takviyeleri de bu süreçte destekleyici olabilir. Bu takviyelere başlamadan önce mutlaka bir hekime danışılmalıdır.

Hormonlarınızı dengeleyin: Lif ve fitoöstrojen besinler tüketin.

Endometriozis, östrojenin baskın olduğu bir hormonal düzensizlikle yakından ilişkilidir. Bu nedenle fazla östrojenin vücuttan atılması büyük önem taşır. Günde en az 25 gram lif almak ve bağırsak hareketliliğini sağlamak, hormon dengesini doğal yollarla düzenlemenin temel adımlarındandır.

Günlük bir ya da iki yemek kaşığı taze çekilmiş keten tohumu tüketmek, östrojen metabolizmasını destekler. Kabızlık sorunu yaşayanlar için gece yatmadan önce alınan magnezyum sitrat sabah bağırsak hareketlerini destekleyebilir.

Onarın ve şifalanın: Antioksidanlarla doku desteği

Kronik inflamasyonun yol açtığı doku hasarını önlemek ve tersine çevirmek için güçlü antioksidanlar büyük rol oynar. Vitamin A, C ve E içeren besinler veya kaliteli bir multivitamin, hücre yenilenmesini destekler.

Araştırmalara göre özellikle iki takviye dikkat çekicidir:

  • N-Asetilsistein (NAC): 2013 yılında İtalya’da yapılan bir çalışmada, üç ay boyunca haftada üç gün 600 mg NAC alan kadınların önemli bir kısmı planlanan ameliyatlarını iptal etti. Ağrılarında azalma, lezyonlarda gerileme ya da hamilelik gibi olumlu gelişmeler görüldü.
  • Çam Kabuğu Ekstresi (Pycnogenol): 48 hafta boyunca günde iki kez 30 mg kullanan kadınların yüzde 33’ünde şiddetli ağrılar dahil olmak üzere belirgin bir azalma gözlendi. Hormon tedavisine kıyasla daha yavaş ancak daha kalıcı sonuçlar sağlandığı belirtildi. Beş kadın bu süreçte doğal yollarla hamile kaldı.

Her iki takviye de mutlaka hekim kontrolünde kullanılmalıdır.

Stresinizi yönetin: Sinir sisteminizi sakinleştirin.

Endometriozis sadece fiziksel değil, aynı zamanda duygusal yükü de artırır. Kronik ağrı, belirsizlik ve yorgunluk hali, zamanla stres hormonlarının (özellikle kortizolün) artmasına neden olabilir. Bu durum, inflamasyonu körükleyerek semptomların şiddetlenmesine yol açabilir. Tam da bu yüzden stres yönetimi, endometriozis bakımının ayrılmaz bir parçası olmalıdır.

Günlük yaşamda uygulanabilecek bazı sinir sistemi dostu teknikler şunlardır:

  • Nefes çalışmaları: Parasempatik sinir sistemini aktive eden burundan, yavaş ve derin nefesler hem zihni sakinleştirir hem de iç organların işlevini destekler. Özellikle “karın nefesi” ve “4-7-8 nefesi” gibi teknikler, düzenli uygulandığında ağrı algısını bile azaltabilir.
  • Yin yoga veya meditasyon: Bedeni zorlamadan yapılan, yumuşak geçişli hareketler ve içe dönük pratikler hem kas gerginliğini azaltır hem de ruhsal rahatlama sağlar.
  • Doğada zaman geçirmek: Toprakla temas, yeşil alanlarda yürüyüş ya da sadece bir ağacın gölgesinde oturmak bile stres hormonlarını düşürür. Bu temas, sinir sistemine “güvendesin” mesajını iletir.
  • Bitkisel destekler: Ashwagandha, rhodiola rosea ve reishi mantarı gibi adaptojenler sinir sistemini yatıştırıcı etkileriyle bilinir. Ancak her takviyede olduğu gibi, başlamadan önce mutlaka bir uzmana danışılmalıdır.

Unutmayın, beden stres altındayken iyileşme moduna geçemez. Bu yüzden kendi iç ritminizi duymak, hızınızı yavaşlatmak ve bedeninize “ben buradayım” demek, şifanın en kıymetli adımlarından biridir.

Endometriozis ile yaşamak, yalnızca ağrıyı yönetmek değil; aynı zamanda bedeni, zihni ve ruhu bir dengeye taşımak demektir. Bütüncül beslenme, bu dönüşüm yolculuğunda en güçlü araçlardan biridir. Doğal ritimlerine yeniden bağlanan bir beden, sadece hastalıkla değil, yaşamla da daha uyumlu bir bağ kurar. İlaçlarla bastırılan değil, anlayışla desteklenen bir bedende, şifa, yalnızca bir hedef değil, bir yaşam biçimi haline gelir. Endometriozis tanılı kadınların bu bilgeliğe adım atması, yalnızca sağlıklarını değil, yaşamlarını da derinlemesine dönüştürebilir.

Bu içerik bilgilendirme amaçlıdır. Profesyonel tıbbi tavsiye, teşhis veya tedavinin yerini almaz veya olması amaçlanmamıştır. Bir sağlık sorununuz varsa veya böyle bir sorununuz olduğundan şüpheleniyorsanız, mutlaka doktorunuza danışmanız gerekmektedir. 

Kaynakça: https://www.elsevier.es/en-revista-clinics-22-articulo-effect-omega-3-polyunsaturated-fatty-acid-S1807593225000791, https://www.rbmojournal.com/article/S1472-6483(24)00481-4/pdf, https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC9983692/





BLOOM SHOP