RÖPORTAJ: ALEYNA TEPE İPER

İklim değişikliği, sadece çevresel bir kriz değil, aynı zamanda insan sağlığını derinden etkileyen bir durum. Artan sıcaklıklar, hava kirliliği, doğal afetler ve ekosistemlerdeki değişimler, fiziksel sağlığımızdan ruh sağlığımıza kadar geniş bir yelpazede tehditler oluşturuyor. İklim krizinin sağlığımız üzerindeki etkilerini ve alınabilecek önlemleri, Amerikan Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü Uzmanı ve Code Lotus Mindfulness Merkezi Direktörü Dr. Elif Altuğ’a sorduk. Dr. Altuğ, iklim değişikliğinin solunum yollarından dolaşım sistemine, ruh sağlığından enfeksiyon hastalıklarına kadar nasıl bir etki yarattığını, bu etkilerle nasıl başa çıkılabileceğini ve bireysel olarak neler yapabileceğimizi detaylı bir şekilde paylaştı!


Günümüzde iklim değişikliğinin insan sağlığı üzerindeki doğrudan ve dolaylı hangi etkilerinden bahsedilebilir? Bu etkiler nasıl ortaya çıkıyor ve sağlığımızı nasıl etkiliyor?

Soluduğumuz hava kalitesinin sağlığımıza doğrudan etkisi olduğunu hepimiz biliyoruz. Fosil yakıtlar iklim değişikliğini hızla kötüleştiriyor ve sağlık sorunlarına yol açmaya devam ediyor. Güncel veriler hiçbir ülkenin güvende olmadığını gösteriyor. İlk sıradaki yüksek tansiyon, ikinci sıradaki tütün kullanımı, ardından sağlıksız beslenme ve obeziteden sonra, dünyada “önlenebilir ölümler”in dördüncü nedeni, hava kirliliği ve iklim değişikliği.

İklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkileri göz önünde bulundurulduğunda, gelecekte karşılaşabileceğimiz olası senaryolar nelerdir? Yeni hastalıklar ortaya çıkabilir ya da belirli sağlık sorunları daha yaygın hale gelebilir mi?

2024 verilerine göre, küresel her 4 ölümden biri değiştirilebilir çevresel risklere bağlı olarak gerçekleşiyor. Bu durum üzerinde hala kontrol sağlayabiliyorken, “şimdi tam zamanı” diyerek çalışmalarımızı çoğaltmaya, hızlandırmaya ve herkes tarafından paylaşılmasını sağlamaya gönüllü olmalıyız. Bu doğrultuda öncelikle şu durumların farkında olmalıyız:

  • İklim değişikliği insanların solunum sistemi ile dolaşım sistemini etkiliyor. Akciğerlerimiz “sosyal” bir organ ve soluduğumuz havanın içeriğini doğrudan bedene ve beyine ulaştırıyor.
  • Başlıca sağlık etkileri astım, alerji, Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH), kalp hastalıkları ve kanser olarak yaşanıyor.
  • Kirleticilerin boyutu ile suda çözünmesi arasındaki oran sağlığı olumsuz yönde etkiliyor.

Havadaki Partikül Madde (PM10, PM2.5 Uçarozlar), insan sağlığını etkileyen en önemli kirleticilerden biridir. PM’nin 10 mikrondan büyük kısmı burun ve boğazda tutulur. 2,5 mikrondan küçük olanlar ise alveollere ve sonrasında dolaşım sistemine geçer. Partikül maddeler civa, kurşun, kadmiyum gibi ağır metaller ile kanserojenik kimyasalları da içerir. Çalışmalar, PM 2,5 mikrondan küçük ince partiküllere akut maruz kalım sonrası, özellikle çocuklarda ve astım hastalarında solunum yolu yakınmalarında artış ve solunum fonksiyonunda azalma olduğunu ortaya koyuyor. Partikül maddeye uzun süre maruz kalınması KOAH ve solunum yolu enfeksiyonları nedeniyle acil servis ve hastane başvurularında artışa neden oluyor.

Hava kirliliği, gürültü, sıcak ve soğuk hava dalgaları, ağır metal gibi çevresel tehlikeler ciddi sağlık sorunlarına yol açıyor. En çok maruz kaldığımız hava ve gürültü kirliliği hangi sağlık sorunlarıyla doğrudan ilişkilendiriliyor? Mevcut koşullarımızda bütünsel olarak sağlığımızı korumak için hangi önlemleri alabiliriz?

Bu sorunlar her yıl 8 milyon erken ölüme yol açıyor, dünya nüfusunun %95’ini etkiliyor. Hava kirliliğinden kaynaklanan hastalık yükü çok yüksek, evet. Tam da bu yüzden alınabilecek önlemlerle birlikte bu durumun önlenmesinin mümkün olduğu da mutlaka hatırlamak gerekiyor.

Ayrıca, aşırı sıcaklıklara maruz kalmanın bronşlarda tıkanıklığı artırıyor ve sitokinlerin salınımına neden olarak akciğer doku hasarına neden oluyor. Bu, sıcaklık dalgasının en ciddi sonuçlarından biridir. Uzun dönemde artan akciğer enfeksiyonları ve akciğer kanseri riskiyle karşı karşıya kalabiliriz. “Grup 1 Karsinojen” listesine alınan “dış ortam hava kirliliği”, akciğer kanseri açısından kesin, mesane kanseri için de risk artırıcı olarak tanımlanmıştır.

Ayrıca iklim değişikliği etkilerinin artmasıyla polen mevsiminde polen yoğunluğu ve polen çeşitliliği artar. Bu da hava kalitesine doğrudan etki eder. Araştırmalar iklim değişikliği sebebiyle Avrupa’da 2050 yılına kadar kanarya otu poleni hava konsantrasyonunun 4 katına kadar çıkabileceğini gösteriyor. Bu da etkilenen insanların sayısının 33 milyondan 77 milyona çıkacağı anlamına geliyor.

İklim krizi enfeksiyöz hastalıkların da yeni bölgelere yayılımı demektir. Sivrisineklerle bulaşan sıtma hastalığını ele alalım. Geçmiş yıllara kadar sıtma yayılımı için çok kuru veya çok soğuk olan bölgeler son 10 yıldır sıtma yayılımı için uygun hale dönüştü. Isınan bu bölgeler Dang humması ve Zika virüsü gibi viral hastalıkların yayılımını da artırıyor.

İklim değişikliğinden en çok etkilenenler ise 5 yaş altı çocuklar ve bebekler, kronik hastalar ve ileri yaştaki kişilerdir. Bebek ve çocuklar anne karnındayken ve yaşamın ilk yıllarında, akciğerleri, beyinleri ve organları hala gelişim aşamasında olduğu için havadaki kirleticilerden daha fazla etkilenirler. Ayrıca, çocuklar ağırlıklı olarak ağızdan nefes alırlar. Bu durum burundaki ilk filtrelerin atlanması ve kirli partiküllerin alttaki hava yollarına geçebilmesi demektir. Çocuklar yetişkinlerden daha hızlı nefes alıp verir. Bu nedenle daha fazla hava ve daha fazla kirleticiye maruz kalırlar. Ayrıca boylarının kısa olması da zemine çöken bazı kirleticilere daha fazla maruz kalmalarına neden olur.

İklim değişikliğinden en ağır biçimde etkilenen diğer gruplar, kronik hastalığı olanlar ve 65 yaş üzerindeki kişilerdir. İleri yaşta geçmiş maruziyetlerin biyolojik etkileri ve zayıflamış bağışıklık sistemi tepkisi gibi hava kirliliğiyle başa çıkmak için fizyolojik kapasitenin azalması, durumu olumsuz etkiler. Bu duruma düşük sosyal statü (evsizler vb.), sağlık kuruluşuna ulaşamama (örneğin; afet durumları), sigara ve alkol alışkanlığı ve beslenme bozukluğu gibi etmenlerin eklenmesiyle etkiler daha şiddetli hale gelebilir.

Toplumsal kaygı ya da iklim kaynaklı stresin ruh sağlığı üzerinde ne gibi etkilerinden bahsedilebilir? Psikolojik etkileri minimuma indirmek için ne gibi önlemler alınabilir?

Dünya genelinde giderek daha fazla insanı endişelendiren konuların başında iklim değişikliği geliyor. Bu duruma “iklim değişikliği anksiyetesi” veya eko-anksiyete” (eko-endişe) deniyor. Yapılan araştırmalar, sıcaklık artışı nedeniyle endişe ve depresyonda artış, intihara eğilim, öfke ve şiddet içerikli davranışlarda artış ve 3 çocuktan 2’sinin iklim değişikliği nedeniyle endişeli olduğunu ortaya koymuştur.

“Eko-anksiyete”yi diğer endişe türlerinden ayıran en önemli nokta, kaynağının belirsizlik ve çaresizlik olmasında yatıyor. Diğer küresel krizlerin aksine iklim krizinin bireysel aksiyonlar alarak tahmin veya kontrol edilemeyecek bir boyutta olması, endişenin ana kaynağını oluşturuyor. Belirsizlikle başa çıkmaya alışkın olmayan insan zihni ise sürekli olarak tetikte yani stres altında kalıyor.

Neden “eko-anksiyete” (eko-endişe) yaşanabilir?

“Eko-endişe”, kısa dönem ve uzun dönem olarak iki farklı şekilde yaşanabiliyor.

  • İlki, iklim değişikliğine bağlı ağır hava koşulları veya doğal afetlerin hemen ardından yaşanan, kişinin zihinsel sağlığı üzerinde çok büyük ve ani bir etki bırakan öfke, şok, dehşet, ağır stres hislerini kapsıyor. Verilen bu ilk tepkinin yerini zamanla “post travmatik sendrom” alıyor.
  • Sadece doğal afetlerle sınırlı olmayan “eko-endişe”, aynı zamanda iklim krizinin uzun süreli etkilerine bağlı olarak yaşam alanı, toprak, iş gücü kaybı gibi durumlarda da ortaya çıkıyor. (Örneğin, iklim krizi yüzünden yaşanamayacak kadar sıcak, işlenemeyecek kadar kurak topraklarını bırakarak göç etmek zorunda kalan çiftçi bir ailenin stres, çaresizlik, yalnızlık ve endişe hissetmesi gibi.)

İklim değişimine uyum sağlayabilmemiz, bu tehditle yüzleşebilecek duygusal kapasitemizle doğrudan bağlantılıdır. Bu durumu atlatabilmek için şu konularda bakış açısı kazanmak faydalı olabilir:

  • Bilgi ve farkındalık: Konu hakkında bilgi sahibi olmak önemlidir ancak aşırı bilgi yüklemesinden kaçınmak gerekir. Kişi, güvenilir kaynaklardan bilgi alarak endişelerini artıracak yanlış bilgilerden kaçınmalıdır.
  • Eyleme geçmek: Küçük de olsa bireysel olarak yapılabilecek geri dönüşüm, enerji tasarrufu, çevre dostu ürünler kullanma vb. eylemler hem çevreye katkı sağlar hem de anksiyeteyi azaltır.
  • Destek grupları: Benzer endişelere sahip insanlarla konuşmak, destek gruplarına katılmak ve deneyimleri paylaşmak rahatlatıcı olabilir.
  • Profesyonel yardım: Eğer anksiyete kişinin günlük yaşamını olumsuz etkiliyorsa, bir psikolog veya terapistten profesyonel yardım almak gerekir.
  • Doğaya temas etmek: Doğada zaman geçirmek, doğa ile yeniden bağlantı kurmaya ve rahatlamaya yardımcı olabilir. Doğanın rahatlatıcı etkisinden her zaman faydalanmak gerekir.
  • Meditasyon ve mindfulness: Uzmanlar eşliğinde doğru olarak yapılacak meditasyon ve mindfulness teknikleri, anksiyeteyi azaltmada etkili olabilir.

Sizce iklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkan değişimlere nasıl uyum sağlayabiliriz? Hem farkındalığı artırmada hem de olası problemlerin önüne geçmede rolümüz nedir?

“Karbon ayak izi”, birim karbondioksit cinsinden üretilen sera gazı miktarı açısından insan eylemlerinin çevreye zararının etkisidir. Bunu azaltmak üzere, işe bireysel davranış ve tüketim seçimlerimizi düzenleyerek başlayabiliriz. Bunun için şu öneriler faydalı olabilir.

  1. Konuşalım. Yaşadıklarımızdan, seçimlerimizden ve nedenlerinden birbirimize bahsedelim. Sorun olarak gördüğümüz, çözüm oluşturabileceğimiz alanları yetkililere ulaştırmak için konuşalım. “İklim dili” geliştirelim.
  2. Yerli üretim olan gıdalar tüketelim. Hem vaktinde yemiş ve besin değerinden faydalanmış oluruz hem de besinin transferi için gerekecek enerji tüketiminden gezegenimizi korumuş oluruz.
  3. Soğuk su kullanalım, çamaşırları düşük sıcaklıkta ve makine dolunca yıkayıp asarak kurutalım.
  4. Ev içi ısıtma ve soğutma kullanmak yerine, evin yalıtımını destekleyecek önlemler alalım.
  5. İkinci el giysi kullanalım. Bir tişört için 2.700 litre ve bir ceket için 10.000 litre su tüketiliyor.
  6. Ev ve iş yerinde çöpümüzü azaltalım. Kendi bardak, tabak ve kaşık/çatalımızı kullanabiliriz. Bir A4 kağıt için 10 litre su harcanıyor. Geri dönüşüm kutularına dikkat ederek emisyon oluşumunu azaltabiliriz.
  7. Bitkisel beslenelim. Araştırmalar, dünyadaki sera gazı emisyonlarının en az %15’inin kaynağının hayvan yetiştiriciliği olduğunu gösteriyor. Bu oran hava ve kara trafiğinin yol açtığı sera gazı emisyonundan daha yüksek. Hayvanların sindirimi atmosfere metan gazı salımına neden olurken, gübre üretimi karbon monoksit yayıyor. Et üretimi aynı zamanda su tüketimiyle de yakından ilgili; 500 gram inek eti üretmek için yaklaşık 7.000 litre su tüketmek gerekiyor. Bu rakam buğday ve pirinç için kullanılan suyun 10 katı.
  8. Seyahat şeklimizi değiştirelim. Toplu taşıma, ortak araç, bisiklet, yürüyüş sağlık açısından da faydalı. Direkt uçuşları, online eğitimleri tercih edebiliriz.
  9. İklim değişikliği farkındalığını temel eğitime entegre edelim.
  10. İklim değişimi ve sağlık sorunlarını tıp eğitimine katalım. Hastalıklar için risk faktörü oluşturduğundan seçilen tedavilerin de iklim değişimi eşliğinde nasıl seçileceğini öğretebiliriz.
  11. Hangi ürünü tüketiyorsak, dünyamıza nasıl geri dönüşü olacağını merak edip öğrenerek seçimlerimizi belirleyelim.
  12. Sağlık alanında çevresel koşulların tehdit edici sınırlarda olduğu halleri erken uyarı sistemleri kurarak tanımlayabiliriz. Yüksek sıcaklık durumlarında korunmayı sağlamak için uyarıları sağlayacak sistemler yapılabilir. Belki lokal sağlık takip ve bakım ekipleri oluşturarak dijital ortamdan öneri ve uyarılar sunan aplikasyonlarla destek sağlanabilir.
  13. Ve en önemlisi, doğru ve doğrudan bilgi edineceğiniz “Yuvam Dünya” ve “İklim Kliniği” gibi kuruluşların eylemlerine dahil olabilirsiniz.



Aleyna Tepe

1997 yılında İstanbul’da doğan Aleyna, lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde tamamladı. Yüksek lisans eğitimine Bahçeşehir Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji alanında devam ediyor. Çocukluğundan beri duygu ve düşüncelerini yazarak ifade eden Aleyna, iyi yaşam konseptine duyduğu ilgiyi yazma tutkusuyla birleştirerek Live to Bloom’da editör olarak çalışıyor. Akademik ve deneyimsel olarak kendini...



BLOOM SHOP