
In partnership with Wings
Büyüdükçe çevremizin bizden beklentileri o kadar artar ki bazen soluklanıp hayatta nerede durduğumuzu ya da gerçekten neyi amaçladığımızı sorgulayacak vakit bulamayız. Oysa yalnızca sorumluluklarımızı yerine getirmek için yaşadığımızda, mutluluğumuzun kaynağıyla olan bağımızı yitirme riskiyle karşı karşıya kalırız. Ünlü mitolojist ve yazar Joseph Campbell, The Power of Myth kitabında şöyle der: “Günün belirli bir saatinde ya da belirli bir odada, o sabah gazetelerde ne yazdığını bilmediğiniz, arkadaşlarınızın kim olduğunu unuttuğunuz, kime ne borçlu olduğunuzu ya da kimsenin size ne borcu olduğunu hatırlamadığınız bir yer olmalı. Sadece kendinizi deneyimleyebileceğiniz ve ne olabileceğinizi ortaya çıkarabileceğiniz bir alan yaratın. Sevdiğiniz bir plak koyun, bir kitap okuyun ve hayatın Tao ruhunu yakalayın.” Yalnızca kendimizi gerçekleştirmek amacıyla bulunduğumuz anlarda, dış dünyanın taleplerinden uzaklaşarak kendi mutluluğumuza ulaştığımız ve onu takip edebilme becerisini geliştirdiğimiz bir alan yaratırız. Campbell’ın The Power of Myth kitabı ve televizyon programının yayımlanmasından sonra, sözünü ettiği “Follow Your Bliss”, yani Mutluluğunun Peşinden Git yaklaşımı da giderek popüler hale geldi. Peki, Campbell’ın kişisel yaşam deneyimlerini ve uzun yıllara dayanan bilgeliğini tek bir ifade ile özetlediği bu yaklaşımı, nasıl bir felsefeye dayanıyor. Sizin için araştırdık!
Mutluluğu takip etmek ne anlama gelir?
Hiç mutluluğunun peşinden gitmemiş biri, büyük olasılıkla hayatında kendi isteklerini de önceliklendirmemiştir. İnsan hayatta başarılı olabilir, maddi yeterliliğe ulaşabilir ya da toplumun çizdiği “örnek” yaşama yakın bir hayat sürebilir. Ancak yaşamı boyunca gerçekten istediği hiçbir şeyi yapmamışsa, bu hayatın ona ne gibi bir faydası olur?
Gerçek mutluluk, şimdiki anın geçici doğasını kabullendiğinizde ve size nasıl yaşamanız gerektiğini fısıldayan seslere kulaklarınızı kapattığınızda ortaya çıkar. Mutluluğu takip etmek, içsel bir farkındalıkla dolu olduğunuz anlarda ruhunuzun gitmek istediği, size yoğun bir coşku veren o yeri keşfetmekle ilgilidir.
Joseph Campbell, mutluluğa dair geliştirdiği fikre nasıl ulaştığını şöyle açıklar: Dünyanın en kadim dillerinden biri olan Sanskritçe’de, insanı gerçeğin keşfine götüren üç terim vardır: Sat, Chit ve Ananda. Sat varoluşu, Chit tam bilinci, Ananda ise coşku ve derin mutluluğu ifade eder. Campbell şöyle der: “Bilincimin tam bilinç olup olmadığını ya da varoluşumun gerçek varlık olup olmadığını bilmiyorum. Ama mutluluğumun nerede olduğunu biliyorum. Öyleyse mutluluğuma tutunduğumda, kendi varlığımı kavrayabilir ve tam bir bilince ulaşabilirim.”
Günümüzde birçoğumuz, hayatımızı sürdürebilmek için toplumsal, ekonomik ve politik pek çok faaliyet ile uğraşmak zorunda kalıyoruz. Bu koşullar, elbette dilediğimiz anlarda kendi merkezimize dönerek mutluluğa tutunmamızı zorlaştırıyor. Ancak mutluluğumuzun peşinden gitmek, tüm bu uğraşların ötesinde, her birimizin bireysel olarak geliştirmesi gereken bir beceri. Üstelik uyanmayı bekleyen bu kapasite, hepimizin içinde zaten mevcut.
Kendi mutluluğumuzu nasıl keşfedebiliriz?
Çoğu zaman, gerçek mutluluğumuzun nerede yattığını işaret eden küçük deneyimler yaşarız. Bu sezgisel anları yakaladığınızda, onları bırakmamak ve farkındalık halinde kalabilmek ilk adımdır. Bir sonraki adım ise kendimizi tanımaktır. Mutluluk yalnızca olmasını istediğimiz şeylerle değil; aynı zamanda gerçek tutkularımızla ilgilidir.
Campbell bu farkı şu örnekle açıklar: Çok ünlü bir baterist olup dünyaca tanınmayı istemekle; bateriyle saatlerce pratik yapmak ve bunu büyük bir tutkuyla sürdürmek arasında önemli bir fark vardır. İlk senaryoda arzu vardır; ikincisinde ise yalnızca müziğe duyulan gerçek sevgi. Para ya da şöhret olmasa bile, dünyada her şeyden çok yapmak istediğiniz şey müzik ise gerçek mutluluk tam da bu noktada ortaya çıkar.
Bu yaklaşım romantik ilişkiler ve evlilikler için de geçerlidir. Campbell bu konuyu açıklarken kader çarkı simgesini kullanır. Bu sembolde, bir merkez ve etrafında dönen bir janttan oluşan bir tekerlek vardır. Eğer janta tutunursak, onunla birlikte bazen en tepede, bazen de en dipte oluruz. Oysa merkezde olduğumuzda, her zaman aynı noktada kalırız. Campbell bunu evlilik yeminine benzetir: “Hastalıkta ve sağlıkta, zenginlikte ve yoksullukta seni kabul ediyorum. Çünkü mutluluğum sensin ve seni seçiyorum.” Karşımızdaki kişinin getireceği zenginlik ya da sosyal prestij, tekerleğin jantı gibi yükselip alçalabilir ancak merkeze aldığımız kişiyle birlikte olmak tek gayemiz ise, bu mutluluğumuzun peşinden gittiğimiz anlamına gelir.
Mutluluğumuzu takip etmeye başladığımızda ne olur?
Mutluluk, kendimizi en özgün hissettiğimiz eylemde, yerde ve zamanda ortaya çıkar. Bunlar, zamanın durduğu ve yalnızca şimdi içinde yaşadığımız anlardır. Mutluluk halindeyken ego kaygıları yok olur; ailenizle yaşadığınız bir yanlış anlaşılmayı, akşam yemeğinde ne yapacağınızı, faturalarınızı nasıl ödeyeceğinizi ya da o akşam televizyonda ne olduğunu düşünmezsiniz. İster seramik yapmak, ister matematikle uğraşmak, ister bedeninizi hareket ettirmek olsun; zaman duygusu ortadan kalkar.
Bazı eleştirmenler, zamanında mutluluğun peşinden gitmenin hedonist bir yönlendirme olduğunu ileri sürmüştür. Oysa mutluluğun peşinden gitmek, canımız ne isterse onu yapmak anlamına gelmez. Campbell bu noktada şunu söyler: “Eğer mutluluğunuz yalnızca eğlence ve heyecan arayışından ibaretse, yanlış yoldasınız.”
Bu felsefeye göre gerçek mutluluğu takip etmek, egodan uzaklaşarak kendi iç dünyamızın derinliklerine inmeyi gerektirir. Böyle bir içe dönüş, derin bir yüzleşme ve farkındalıkla mümkündür. Bu sürecin sonucu ise hiçbir zaman yüzeysel ya da zevkçi bir yerden doğmayacaktır.
Campbell’ın mutluluğu takip etmeye dair tavsiyeleri, özellikle hayata yeni adım atan ve kendi yolunu bulmaya çalışanlar için uygun görünse de bu felsefe her yaştan insan için geçerlidir. Çünkü mutluluğunuzun peşinden gitmeye başladığınızda, sizi her zaman beklemiş olan bir yola adım atar ve yaşamanız gereken hayatı yaşamaya başlarsınız. Mutluluğunuz, bakmanız gereken yönü işaret eden bir pusula gibidir.
Bu oku takip edip mutluluğunuzun peşinden gitmekten korkmadığınızda, varlığından haberdar olmadığınız kapılar açılır; görünmez eller size yardım etmeye başlar ve sonsuz bir bereketi yanı başınızda bulursunuz. Bunun için gereken ise kendinizi iyi tanımak ve mutluluğunuzu takip edecek cesareti içinizde bulmaktır.
Wings ile hayatınıza değer katmaya, alışveriş keyfini ayrıcalıklara dönüştürmeye hazır mısınız? Siz de Wings’in ayrıcalıklı dünyasına katılmak ve size özel programlarını incelemek için link üzerinden başvurunuzu yapabilirsiniz!
