Koşu hayatımın başında çiçeği burnunda bir koşucuyken öyle saatlerce koşmayı gereksiz bulur, koşanların da müptelalık derecesinde çılgın olduğunu düşünürdüm. Öte yandan yarı maratonları ve maratonları hiç durmadan koşabilen bu çılgınların çok özel genlere sahip, çok özel insanlar oldukları gerçeğini yadsımak pek de mümkün değildi. Onların bu üstünlüğünü hafif gıpta ve iç burukluğuyla kabul ederdim!
İlk 8 kilometreyi koştuğum gün telefon uygulamasının bana layık gördüğü kupayı daha dün gibi hatırlarım. Tebrikler! İlk 8 kilometrenizi koştunuz! Kupalar, alkışlar telefondan yağıyordu. Bir zaman sonra gözlerim meraklı bakışlarla sağa sola kaymaya başladı. Ayşe 10 kilometre, Ali 12 kilometre koşuyormuş derken bir gün kendimi 21 kilometre koşarken buldum. Şimdi ise her hafta düzenli olarak 2 saat 45 dakikayı bulan uzun koşular yapıyorum.
Yani artık ben de bir çılgınım. Ve daha da önemlisi sıradan genlere sahip sıradan insanların da bu mesafeleri hiç durmadan koşabileceğinin canlı kanıtıyım.
Sağlıklı olan herkes doğru hazırlıkla dakikalarca ve hatta saatlerce koşabilir.
Sağlıklı bir yaşam için yarı maratonlar, maratonlar koşmak zorunda değiliz. Hatta bu açıdan bakıldığında maraton koşmayı halen gereksiz bulurum. Fakat, kalp, tansiyon, aşırı şişmanlık gibi bir sağlık sorunu olmayan ve doktorundan yeşil ışık almış olan herkes, eğer isterse, yarı maraton ya da maraton koşabilir.
Vücut, değişen koşullara ayak uydurabilen muazzam bir varlıktır. Bakar ki sürekli koşuyoruz ve koşmaya da devam edecek gibiyiz hemen kendini geliştirmeye başlar. Kalbi güçlendirir. Kas liflerini, kemikleri kuvvetlendirir. Yeni enerji fabrikaları, yeni kılcal damar ağları inşa eder. Bütün bunları bize bir kere bile dönüp sormadan kendi başına tıkır tıkır halleder. Biz koştukça ve kilometre yaptıkça o da kendini geliştirir. Ve bir gün “artık ben de yarı maratona hazırım” der.
Fakat çok erken heveslenmemek gerekir. Yolun başında bir koşucu için o “bir gün” yarın ya da öbür günden çok daha uzaklarda bir gündür.
Kilometre basamaklarını yavaş yavaş çıkmak gerekir.
Oduna baltayı bir vurursunuz bir şey olmaz. İki vurursunuz bir şey olmaz. Üçüncüsünde ortadan ikiye yarılıverir.
Bunu neden söylüyorum?
Belki bugün ayakkabılarınızı ayağınıza geçirip dışarı çıksanız, daha önceden hiç koşmamış olmanıza rağmen 10 kilometreyi ne yapar ne eder koşarsınız. Hadi 10 olmasın da 5 kilometre olsun.
Fakat bir mesafeyi koşabilmiş olmak, oduna indirilen ilk darbe misali, sağlıklı ve doğru iş yaptığımız anlamına gelmez. Vücudu gereğinden fazla zorlamak içte dengeleri bozar, yıkıma ve hasara neden olur. Biz de bunu çok geçmeden kas ağrısı, diz ağrısı, kemik ağrısı olarak hissederiz.
Bu yüzden kilometre basamaklarını yavaş yavaş çıkmak gerekir.
İlk kesintisiz koşu belki 20 dakika sürecek, sonraki haftalarda yavaş yavaş 30 dakikaya, 40 dakikaya çıkacak. Bacaklarınız koşu devinimine alışacak. Kemikler darbeyle baş etmesini öğrenecek. Koşu tekniğiniz oturacak. İlk başlarda belki haftada 2 kereyi anca çıkarabilirken bir zaman sonra kendinizi bir üçüncü, bir dördüncü koşuyu sabırsızlıkla beklerken bulacaksınız.
Bu koşu işini biraz abartmaya mı başladınız? Merak etmeyin; ipin ucunu biraz kaçırdığınızda, biraz aşırıya kaçtığınızda vücudunuz sizi hemen uyaracaktır. Esas sorun; acaba siz bu uyarıyı duyabilecek misiniz?
Uzun mesafe koşu vücudu tanımayı, onun dilinden anlamayı gerektirir.
Yolun başında bir koşucuyken bir dönem diz ağrısıyla çok mücadele etmek zorunda kaldım. Ağrıların kaynağının dizin kendisi değil de adım tekniği, zayıf kalça ve gergin bacak kasları olduğunu anlayınca işin ciddiyetini de kavramış oldum.
Vücudumu çok iyi tanımam gerekiyordu.
Yarı maraton ya da maraton gibi uzun mesafeleri koşmak, ağrıların, sızıların dilinden anlamayı gerektirir. Hangisi kemik, hangisi kas ağrısı, hangisi kalıcı, hangisi geçici… Duruma göre biraz yavaşlamak, bazen de hiç hesapta yokken birkaç gün dinlenmek gerekir. Kalbinizi dinlemeyi, yorgunluğu onun ritminde duyabilmeyi, kan şekerini düzgün yönetebilmeyi, iyi beslenmeyi çok iyi öğrenmelisiniz. Düzenli sağlık kontrolü şarttır.
Koştukça ve koşuda tecrübelendikçe, hata yaptıkça ve hatalardan öğrendikçe vücudumuzu daha iyi tanır, onun dilinden daha iyi anlarız. Bu yüzden ben yarı maraton ya da maraton gibi uzun mesafelere geçmeden önce daha kısa mesafelerde edinilen tecrübeyi çok önemserim.
Sağlığı yerinde olan herkes uzun uzun koşabilir. Fakat doğru hazırlık şarttır. Doğru hazırlık da, söylemedi demeyin, epey sabır, tutku ve emek gerektirir.
Konu ile ilgili “daha fazla” bilgiye aşağıdaki yazılardan da ulaşabilirsiniz: