YAZAN: ALEYNA TEPE İPER
In partnership with Wings

Kendinizi sık sık, basit bir yanıtın yeterli olduğu anlarda uzun uzun açıklamalar yaparken, söylediklerinizi tekrar tekrar anlatırken ya da kararlarınızı fazlasıyla gerekçelendirirken buluyor musunuz? Eğer öyleyse, “aşırı açıklama” alışkanlığına sahip olabilirsiniz. Aşırı açıklama, çoğu zaman bilinçsizce geliştirilen ve ardında derin duygusal dinamikler barındıran bir iletişim biçimidir. Aşırı açıklamak yalnızca çok konuşmak değildir; anlaşılma, kabul görme ve güvende olma ihtiyacının bir dışa vurumudur. Bu iletişim modelini değiştirmek için önce alışkanlığın kaynağını anlamak ve üzerinizdeki duygusal etkilerini keşfetmek faydalı olabilir. Aşırı açıklama yapma ihtiyacını aşmanın, daha sade ve net bir iletişim kurmanın yollarını sizin için araştırdık!


Aşırı açıklama nedir?

Aşırı açıklama, söylenmesi gerekenden fazlasını anlatmak, gereksiz detaylar vermek, kararları ve duyguları sürekli gerekçelendirmek anlamına gelir. Basit bir “Hayır” yanıtının yeterli olacağı bir durumda, uzun uzun neden hayır dendiğini anlatmak bu davranışın tipik örneklerinden biridir. Zaman zaman bu açıklamalar mantıklı ya da kibar gibi görünse de arkasındaki asıl motivasyon genellikle onaylanma arzusu, yanlış anlaşılma korkusu ya da karşı tarafı hayal kırıklığına uğratmaktan kaçınma isteğidir.

Psikolojik açıdan bakıldığında, aşırı açıklamanın temelinde çoğu zaman “anlaşılmak yetmez, kabul edilmeliyim” inancı yatar. Bu da kişiyi, sözlerini güçlendirmek için ekstra kelimeler kullanmaya iter. Aşırı açıklama davranışı genellikle duygusal olarak güvenli olmayan ortamlarda büyümüş kişilerde görülebilir. Bu kişiler kendilerini güvende tutabilmek amacıyla her şeyi açıklayarak iletişim kurduklarından bu davranış onların normali haline gelir. İyi niyetli görünen bu iletişim biçimi, aslında fazlasıyla yorucudur. Söylenenlerin netliği kaybedilebilir, mesaj dağılabilir ve kişi, yaptığı tüm açıklamalara rağmen hala tam olarak anlaşılmamış hissedebilir. Bu da hem kişinin iç dünyasında bir yetersizlik duygusu yaratır hem de ilişkilerde dengesiz bir iletişim dinamiğine neden olabilir.

Neden aşırı açıklama yapma ihtiyacı duyarız?

Aşırı açıklama, bir alışkanlık gibi görünse de aslında çoğunlukla geçmiş yaşantıların şekillendirdiği bir savunma mekanizmasıdır. Özellikle çocukluk döneminde sıkça eleştirilen, susturulan, yanlış anlaşılmaktan korkan ya da kabul görmek için sürekli kendini açıklamak zorunda bırakılan bireyler, yetişkinlikte de bu iletişim kalıbını taşımaya devam ederler. Bu durum, kişinin kendini anlatma çabası gibi görünse de çoğunlukla daha derin bir ihtiyaçtan beslenir.

→ Yanlış anlaşılma korkusu

Birçok insan için anlaşılmak son derece önemlidir. Daha önce söyledikleri çarpıtılmış ya da niyetleri yanlış yorumlanmış kişiler, zamanla kendilerini açıklamayı bir zorunluluk gibi hissedeler. Yanlış anlaşılmayı, doğal bir iletişim kazası olarak değil, ilişkisel bir tehdit olarak algılarlar. Bu tehditten korunmak için de her detayı özenle anlatır, her ihtimale karşı açıklamalar yaparlar. Ancak bu davranış biçimi, bir yandan zihinsel yük oluştururken bir yandan da kişinin kendi sözlerine olan güvenini zayıflatır. Zamanla kişi, her cümlesini savunmak zorundaymış gibi hissetmeye başlar.

→ Onaylanma ihtiyacı

Kabul görmek ve beğenilmek, pek çok kişi için temel bir duygusal ihtiyaçtır. Özellikle dış onaya fazlasıyla önem veren bireyler, söylediklerinin ya da yaptıklarının başkaları tarafından nasıl algılanacağını fazlaca düşünür. Bu nedenle her açıklamalarına ek gerekçeler, ek açıklamalar ve yumuşatıcı ifadeler eşlik eder. Bu iletişim biçimi, kişinin kendine değil, başkalarının tepkilerine göre şekillenen bir doğruluk algısı geliştirmesine neden olur. Zamanla kişi, kendi iç sesinden uzaklaşıp sadece karşı tarafı memnun etmeye odaklanır. Bu da özgünlükten uzak, yorucu ve dengesiz bir iletişim döngüsüne yol açar.

→ Reddedilme ve terk edilme korkusu

Bazı kişiler için sınır koymak ya da farklı bir fikir belirtmek ilişkisel bir risk taşır. Özellikle geçmişte reddedilme ya da yalnız bırakılma deneyimi yaşamış bireyler, “hayır” demeyi ya da karşı tarafla aynı fikirde olmamayı ilişki kaybı tehdidi olarak algılar. Bu yüzden her kararın ardına uzun açıklamalar eklenir, olası kırgınlıklar önceden yumuşatılmaya çalışılır. Bu çaba, bir yandan ilişkiyi koruma isteğinden kaynaklansa da diğer yandan kişinin kendi ihtiyaçlarını ikinci plana atmasına neden olur. Zamanla kişi, başkalarını üzmemek için kendini zorlayan, sınırlarını belirsizleştiren bir iletişim biçimi geliştirir.

→ Suçluluk ve utanç duyguları

Aşırı açıklama ihtiyacı, bazen kişinin kendi ihtiyaçlarını dile getirmekten bile suçluluk duymasıyla bağlantılıdır. Dinlenmek istemek, yardım talep etmek ya da bir şeye “hayır” demek gibi son derece insani ihtiyaçlar, kişi tarafından fazlasıyla sorgulanabilir. Bunun sonucunda da her istek ya da karar, uzun açıklamalarla gerekçelendirilmek zorunda hissedilir. Bu durumun temelinde, kişinin kendi varlığının, ihtiyaçlarının ya da sınırlarının yeterince değerli olmadığına dair inançları yatabilir. Fark edilmediğinde ve şifalandırılmadığında bu his, kişinin kendi haklarını savunurken bile özür diler gibi konuşmasına yol açabilir.

→ Kontrol ihtiyacı ve belirsizliğe tahammülsüzlük

Kimileri için belirsizlik, oldukça zorlayıcı bir duygudur. Karşı tarafın nasıl tepki vereceğini kestirememek, olası yanlış anlamalar ya da beklenmeyen sorular, bu kişilerde içsel bir huzursuzluk yaratır. Bu huzursuzlukla baş edebilmek için ise, her ihtimal önceden hesaplanır ve açıklamalarla süreç kontrol altında tutulmaya çalışılır. Ancak bu yaklaşım, doğal iletişim akışını bozar ve her konuşmayı zihinsel bir yük haline getirir. Kişi, içinden geldiği gibi konuşmak yerine sürekli stratejik düşünerek iletişim kurar. Bu da özgünlüğün yerini gerginliğe, açıklığın yerini savunmaya bırakır.

Aşırı açıklama yapma alışkanlığının üstesinden nasıl gelebiliriz?

Aşırı açıklama, zamanla otomatikleşmiş bir davranışa dönüşse de bu alışkanlığın farkına varmak ve daha sağlıklı bir iletişim biçimiyle değiştirmek mümkündür. Burada asıl niyet, daha az konuşmak değil; ifade etmek istenileni daha net, kendinden emin ve direkt bir şekilde ifade edebilmektir.

→ Durun ve fark edin.

Her değişim farkındalıkla başlar. İlk olarak aşırı açıklama yaptığınız anları fark etmeyi öğrenebilirsiniz. Ne zaman uzun açıklamalar yapıyorsunuz? Hangi kişilerle konuşurken ya da hangi durumların içindeyken kendinizi daha çok anlatma ihtiyacı hissediyorsunuz? Bu sorulara verdiğiniz yanıtlar, davranışınızın tetikleyicilerini keşfetmeyi sağlar. Bu sayede şifayı nerde arayacağınızı ve kendinizi neden bu denli açıklama ihtiyacı hissettiğinizi anlayabilirsiniz.

→ Önce kendinizi onaylayın.

Aşırı açıklamanın temelinde çoğu zaman onaylanma ihtiyacı yatar. Dolayısıyla onu aşmak için içsel onay geliştirmek faydalı olabilir. Kendi kararlarınızı ve duygularınızı onaylayabildiğinizde, başkalarının sizi nasıl algılayacağına daha az takılırsınız. Günlük hayatta kendinize sık sık şu cümleyi hatırlatabilirsiniz: “Söylediklerim ve hissettiklerim, herhangi bir gerekçeye ihtiyaç duymadan da değerli ve kabul edilebilir.” İçsel onay, zamanla açıklama yapma zorunluluğu hissetmeden, daha özgür bir şekilde konuşmanızı sağlayabilir.

→ Kısa ve net cümleler tercih edin.

Söylemek istediklerinizi sadeleştirmek, iletişimi kolaylaştırır. Bu, iletişimde soğuk olmak ya da kendinizi geri çekmek anlamına gelmez. Aksine, ne söylediğinizi daha net biçimde ifade edebilmek anlamına gelir. Her açıklamanın sonuna “çünkü…” ile başlayan bir gerekçe eklemek zorunda değilsiniz. Bu tür sade ifadeleri günlük hayatta pratik ettikçe, aşırı açıklama ihtiyacının giderek azaldığını fark edebilirsiniz.

→ Belirsizliğe karşı tahammül geliştirin.

Açıklama yapmamak, özellikle ilk başlarda rahatsız edici olabilir. Sessizlik, yanlış anlaşılma ihtimali ya da beklentilerin karşılanmaması sizi huzursuz hissettirebilir. Ancak bu duygularla kalmayı öğrenmek, uzun vadede duygusal dayanıklılığı artırır. Unutmayın, her rahatsız edici duygu kaçılması gereken bir şey değildir. Aksine, bazen rahatsızlık alanında kalmak; büyümek, güçlenmek ve kendi sınırlarınızı tanımak için yol gösterici olabilir.

→ Net olmak ve nazik olmak arasındaki dengeyi koruyun.

Aşırı açıklamanın arkasında yatan bir düşünce de “kaba olmamalıyım” düşüncesidir. Net ve direkt olmak zaman zaman kabalık gibi düşünülebilir. Oysa net olmak, nazik olmanın önünde bir engel değildir. Hatta bazen en nazik davranış, karşınızdakine aşırı bilgiyle yüklenmeden, durumu yalın şekilde ifade etmektir. Netlik, karşı tarafın sizi daha kolay anlamasını sağlar; naziklik ise ilişkinin duygusal sıcaklığını korur. Netlik ve nezaketin dengelendiği bir ifade ise hem sınır koyar hem ilişkiyi korur.


Wings ile hayatınıza değer katmaya, alışveriş keyfini ayrıcalıklara dönüştürmeye hazır mısınız? Siz de Wings’in ayrıcalıklı dünyasına katılmak ve size özel programlarını incelemek için link üzerinden başvurunuzu yapabilirsiniz!



Aleyna Tepe İper

1997 yılında İstanbul’da doğan Aleyna, lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde tamamladı. Yüksek lisans eğitimine Bahçeşehir Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji alanında devam ediyor. Çocukluğundan beri duygu ve düşüncelerini yazarak ifade eden Aleyna, iyi yaşam konseptine duyduğu ilgiyi yazma tutkusuyla birleştirerek Live to Bloom’da editör olarak çalışıyor. Akademik ve deneyimsel olarak kendini...



BLOOM SHOP