YAZAN: ALEYNA TEPE
TASARIM: VOX

İçinde bulunduğumuz bu dönemde telefonlardan, sosyal medyadan ya da online platformlardan uzaklaşmak neredeyse imkansız. Teknolojik gelişmelerin sağlık, eğitim ya da günlük yaşamda birçok faydası olduğu inkar edilemez. Ancak kontrolsüz kullanımın ve bağımlılığın zihinsel işleyişimiz üzerindeki olumsuz etkileri de göz ardı edilemez. Bilgiye hızlı erişimin, sosyal medyanın ve teknolojinin zihinsel sağlık üzerindeki etkilerini ve sosyal medyanın hızına nasıl uyum sağlayabileceğinizin ipuçlarını araştırdık.


Günde kaç saatinizi ekrana bakarak geçirdiğinizi biliyor musunuz? Günlük, haftalık ya da aylık ekran kullanımımızı akıllı telefonlarımıza bakarak görebilir, hatta kendimize belirli sınırlar koyabiliriz. Oysa çoğu zaman bu özellikten haberimiz olsa bile ekran süremizi kontrol etmiyoruz, çünkü içten içe çok fazla zaman geçirdiğimizi biliyor ve bu gerçekle yüzleşmekten kaçıyoruz. Yayınlanan son istatistiklere göre dünya genelinde bir insan günde ortalama 6 saat 57 dakika ekrana maruz kalıyor. Türkiye’nin ekran kullanım süresi ise ortalama 8 saat olarak belirtiliyor ve bunun 3 saatini sosyal medya platformları oluşturuyor. Zararsız gibi görünen bu üç saat her gün tekrar ettiğinde beynimizde kalıcı etkilere sebep oluyor ve bilişsel fonksiyonlarımızı etkiliyor.

Sosyal medya ve beynimiz

Sosyal medya kullanımının ve bağımlılığının en temel etkilerinden bir tanesi dikkat süremiz üzerinden gözlemleniyor. Sürekli yenile butonuna basmak hızlı bir şekilde binlerce uyarana ve bilgiye maruz kalmamıza sebep oluyor. Gördüğümüz her yeni bilgi beynimize bir ödül mesajı veriyor, yeni gönderiler görmek için de sürekli heyecanlanıyor ve bu davranışı tekrarlıyoruz. Bu da sosyal medya bağımlılığına sebep oluyor. Yapılan araştırmalar bu durumun beynimiz üzerinde olumsuz etkilere sebep olduğunu gösteriyor. Örneğin, iki saat boyunca sosyal medyada gezindiğinizi düşünün, bu iki saat içerisinde binlerce uyarana maruz kalıyorsunuz ve beyin maruz kaldığı bu uyaranları işlemeye yetişemiyor. Bu da, kendinizi daha gergin ve stresli hissetmenize sebep oluyor. Yoğun sosyal medya kullanımı, kolay erişilebilirliği ve sürekli yenilenen içerikleri nedeniyle, kullanıcılarının genel olarak dikkat dağıtıcı şeyleri görmezden gelme becerisini olumsuz etkileyebiliyor.

Yoğun sosyal medya kullanımının bir diğer etkisi ise hafıza üzerinde gözlemleniyor ve hafıza eksiklikleri ile bağlantılı olduğu söyleniyor. Beynimiz hangi bilgilerin saklanıp hangilerinin eleneceğine karar veren bir yapıya sahiptir, kontrolsüz sosyal medya kullanımı bu yapının zarar görmesine sebep olur. Sosyal medyanın temel özelliklerinden bir tanesi, deneyimlerin paylaşılması ve saklanmasıdır. Hangi paylaşımı yaptığımız neyi paylaşmak, saklamak ya da göstermek istediğimizle ilişkilidir. Oysa, unutmamak için paylaştığımız deneyimlerimiz en çok unuttuklarımız olabiliyor. Yürütülen bir çalışmada, iki farklı gruba birer görev atanarak bir gruptan süreci kaydetmeleri ve diğer gruptan yalnızca aktiviteyle ilgilenmeleri istenmiş, sonucunda ise olayı kaydedenlerin, kaydetmeyenlere oranla daha düşük performans ve daha fazla hafıza eksikliği gösterdiği gözlemlenmiştir. Bunun sebebi ise, deneyimi kaydeden katılımcıların beyinlerinin başka bir yerde saklanan bilgileri tutması gerekmediği mesajını almasıdır.

Anlık bir dikkat eksikliği ya da unutkanlık gibi görünen bu bilişsel sorunlar uzun vadede beyin yapısında değişimlere, dolayısıyla bağımlılığa ve bir süre sonra kalıcı hasarlara sebep olabiliyor.

Sosyal medya kullanımı ve günlük yaşantımız

Beyin üzerindeki etkilerinin yanında sosyal medya kullanımı günlük yaşantımızı da fazlasıyla etkiliyor, hatta günlük yaşantımızın vazgeçilmez bir parçası haline geliyor. Sabah rutinlerimizin bir adımı da telefona bakmak oluyor, gözümüzü açtığımız kaçırdığımız bir şey olup olmadığını kontrol ediyor ya da sosyal çevremizle iletişime başlıyoruz. Sağladığı erişim kolaylığının yanında sosyal medya kullanımı iletişim ve ilişki biçimini de değiştiriyor. Artık herkes birbirine daha basit, daha erişilebilir ve daha hızlı bir şekilde bağlı; kişisel ilişkilerimizin bir kısmı dizüstü bilgisayarlarımızı, akıllı telefonlarımızı ve tabletlerimizi kullanarak yürütülebiliyor.

İnternet, insanların birbirleriyle özgürce ve kolayca, sınırsız bir şekilde iletişim kurmasını mümkün kılıyor. Fakat bir yandan ilişkilerin derinliğini olumsuz etkiliyor. Bir başkasıyla iletişim kurmak ya da alternatiflere ulaşmak bu kadar kolayken tek bir kişiye yatırım yapmak ya da derin bağlar kurmak daha da zor bir hal alıyor. Çevrimiçi iletişim, yüz yüze iletişimle karşılaştırıldığında iletebileceği duyu izlenimleri açısından oldukça sınırlı kalıyor. İletişim yalnızca sözlü gerçekleşmez, insan iletişiminin yaklaşık yüzde 60 ila 70’i sözsüz olarak gerçekleşir ve sosyal medya platformları bu açıdan çoğu zaman yetersiz kalarak yüzeysel ilişkilerle sonuçlanabilir.

Yüzeysel ilişkiler ise izolasyona ve yalnızlığa sebep olabilir. Sınırların en net çizilmesi gereken noktalardan biri belki de sosyal medya kullanımının kendimizle olan ilişkimiz üzerindeki etkisidir. Gerçeklikten uzak, filtrelerin ardına saklanmış bir yaşantıyı yansıtan sosyal medya platformları kendimizi başkalarıyla kıyaslamaya ve gerçek ile gerçek olmayan arasında bir karşılaştırma yapmamıza sebep olabilir. Sürekli kıyaslama yapmak öz saygı, özgüven ve öz sevgimiz üzerinde yıpratıcı etkilere sebep olur. Bu da mutsuzluk, hayal kırıklığı, yetersizlik gibi duyguları tetikleyerek ruhsal problemlere karşı daha savunmasız bir hale gelmemize sebep olur. İnsan sosyal bir canlıdır, hem kendisiyle hem de sosyal çevresiyle iletişim halinde olmaya ihtiyaç duyar. Dolayısıyla, sosyal medya kullanımının bu iletişimi tehdit etmeyecek ölçüde tutulması oldukça önemlidir.

Sosyal medyanın hızına uyum sağlamak mümkün mü?

Matt Haig, “Notes On a Nervous Planet” isimli kitabında teknolojinin de etkisiyle dünyanın ne kadar karmaşık, hızlı ve gergin bir hal aldığından bahsediyor. Sosyal medyanın hızına ayak uydurmak hepimiz için zaman zaman stresli ve yorucu bir hal alabiliyor, durum böyle olunca pratik bilgilere ihtiyacımız artıyor. Haig’in kitabından yola çıkarak sosyal medyanın ve teknolojinin akışında zaman zaman durabilmenizi, hızlı dünya ile uyumlanabilmenizi sağlayacak bazı ipuçlarını derledik. 

1. Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın

Nasıl mutlu olunur? Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın. Her birey farklıdır, herkesin değerleri, yaşayışı ve varlığı değişir. Dolayısıyla, aslını bilmeden yalnızca gördüğünüz kadarıyla bir bilginin gerçekliğine inanmak ve kendi gerçekliğinizle kıyaslamak sizi mutlu etmekten çok mutsuz olmanıza sebep olabilir.

2. Nefesinizi kullanarak dengelenin

Haig, kitabında Nefes, hayatınızı belirlediğiniz hızdır.” diyor. Sosyal medyanın hızı ve bir şeyleri kaçırma kaygısı ile en iyi başa çıkma yöntemi ise durup nefes almaktır.

3. Sosyal medya dışında sevdiğiniz şeyleri yapın

Gün içinde iş, görev veya internet olmayan bir yerde zaman geçirin. Sakin ve durgun olanla iletişime geçin, doğa yürüyüşleri ve topraklanma egzersizlerinden yararlanabilirsiniz.

4. Hayvanlarla vakit geçirin

Hayvanlarla vakit geçirmek birçok açıdan tedavi edici etkiye sahiptir. Bu etkinin bir nedeni ise bizim maruz kaldığımız siyasi, ekonomik ya da sosyal haberlere maruz kalmamalarıdır. Bir hayvanla zaman geçirirken sosyal medyada maruz kaldığınız bilgiler hakkında konuşamazsınız. Hayvanlarla vakit geçirmek sosyal medyaya bakmadan ya da bir şeylerden haberdar olmadan da yaşamın devam ettiğini hatırlatır.

5. Sosyal medyayı nasıl kullandığınıza ve size nasıl hissettirdiğine dikkat edin

Sorgulayın, yüzleşmekten korkmayın ve kendinize sorun: “Telefonumda çok mu fazla zaman harcıyordum? Bir şeyleri ne kadar hızlı yapmaya çalışıyordum? Sosyal medya özgüvenimi kırıyor mu?”.

6. Fiziksel ve zihinsel sağlığınızı bir bütün olarak görün

Stres, kaygı ve panik zihinsel olduğu kadar fizikseldir. Koşmak, yoga yapmak ya da fiziksel başka bir aktivitede bulunmak saatlerce ekran başında sıkışan enerjinin dengelenmesine yardımcı olur.  

7. Kendinize karşı nazik olun

Sosyal medyanın ve teknolojinin bu kadar baskın olduğu bir dönemde her şeyden uzaklaşmak elbette mümkün ya da sağlıklı olmayacaktır. Kendinize katı kurallar ve sınırlar koymayın. Nazik olun. Tüm beklentilerin, kargaşanın ve kıyaslamanın ardında kim olduğunuzu, değerlerinizin ne olduğunu anımsayın ve şefkat gösterin.



Aleyna Tepe

1997 yılında İstanbul’da doğan Aleyna, lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde tamamladı. Yüksek lisans eğitimine Bahçeşehir Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji alanında devam ediyor. Çocukluğundan beri duygu ve düşüncelerini yazarak ifade eden Aleyna, iyi yaşam konseptine duyduğu ilgiyi yazma tutkusuyla birleştirerek Live to Bloom’da editör olarak çalışıyor. Akademik ve deneyimsel olarak kendini...



BLOOM SHOP