Günümüzde, toplumunun değer-yargı sistemi yani etik ve ahlak kuralları, dinler, kültürler, devletler herkesi doğduğu günden itibaren şekillendirir. Bizi öz halimizden uzaklaştırıp, özgürlüğümüzü elimizden alır. Böylelikle reddedilme duygusunun, korkunun, utancın bizi yönettiği bir hayat süreriz.
Güçlü belleklerimiz sayesinde her hatamızı defalarca yaşayıp, kendimizi cezalandırırız. Aslında kendi inanç sistemimiz toplum kurallarının bir ürünüdür. Kendimizi olduğumuz gibi kabul etmeyip sevgiyi, kabul görmeyi dışarıda aradığımız için mutluluktan uzak bir hayat süreriz. Peki davranışlarımızda neleri değiştirmeliyiz?
İşte “Don Miguel Ruiz’in Dört Anlaşma’sını neden okumalısınız?” cevabı!
İlginizi çekebilir: Wu Wei ve Taoizm ile Hayatımızı Nasıl İyileştirebiliriz?
Don Miguel Ruiz kimdir?
Toltek bilgeliği insanın doğa ve evrenle bir olduğuna inanan, yaşamın doğa yasalarıyla uyumunu amaçlayan bir yaşam tarzıdır. Meksika’da Toltek yaşam tarzını uygulayan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Don Miguel tıp fakültesinde beyin cerrahisi okur. Hayatı ise ölümcül bir araba kazası ile bir günde değişir.
İyileşince modern şehir hayatını bırakıp, hayatın anlamını aramaya başlar. Meksika çöllerine geri dönüp Toltek bilgilerinin ustası “nagual”lardan eğitim almaya başlar. Toltek Bilgeliği’ni modern tıp bilgileriyle birleştirerek bireysel özgürlük ve mutluluk arayışında olan herkes için günlük hayatta uygulanabilecek dört adımdan oluşan bir mutlu yaşam rehberi oluşturur. İşte mutlu ve özgür bir hayat için Don Miguel Ruiz’e göre uymamız gereken dört anlaşma!
Kullandığın sözcükleri özenle seç
İlk anlaşma en önemli ve uygulaması en zor anlaşmalardan biri. Ağzımızdan çıkan her sözcüğün doğru, düşünülmüş ve iyi niyetli olması gerekli. Hepimiz insan ilişkilerimizde gerektiğinde yalan söylemeye, eğlence için dedikodu yapmaya, düşünmeden kötü laflar kullanmaya ve sürekli başkalarını yargılamaya alıştık.
Her duyduğumuz lafla önyargılar oluşturmaya, birbirimizi olduğu gibi kabul etmemeye hatta sevmemeye başladık. Bu negatifliği aşabilmenin tek yolu kendi sözcük seçimimizin iç mutluluğumuz üzerindeki gücünü kabul etmek.
Kendimizi ne kadar sevdiğimiz ve kabul ettiğimiz, direkt olarak telaffuz ettiğimiz sözcüklerle bağlantılıdır. İlk olarak kendimizden başlayarak, etrafımızdaki herkese sevgi yaymak, gerçekleri söylemek için konuşmaya başladığımız zaman mutluluğumuzun artacağını görebiliriz.
İlginizi çekebilir: Olumsuz Öz-Konuşmanın Temel Nedenleri
Hiçbir şeyi kişisel algılama
Her insanın yaptığı hareket, söylediği laf kendisi içindir. Bir olayı kişisel algıladığımızda karşımızdaki kişinin iç dünyasını kendi iç dünyamız gibi düşünür, kendi bildiklerimizi onun da bildiği olarak varsayarız. Bir olayda kırılmak durumun kendisinden çok bizim kendi yaralarımıza, özgüvensizliklerimize dokunması nedeniyledir aslında.
Birinin bize “çok çirkinsin” dediğinde kişisel algılamamamızın tek yolu kendimize güvenmekten geçer. Cevabını dışarıda aradığımız her sorunun çözümü kendi içimizde mevcut. Tek yapmamız gereken bunun farkında olup, kararlarımızı kendi içimizde alabilmek. Bu sayede kurulan özgüven o kadar güçlü ve sağlam olur ki etrafta olup biten hiçbir şeyi, pozitif veya negatif ya da kişisel algılamayız.
Varsayımda bulunma
Varsayımda bulunmak, bilinmezlik durumlarında veya gerçekleri duymaktan korktuğumuzda kendimizi güvende hissedebilmek için başvurduğumuz bir savunma mekanizmasıdır.
İlişkilerimizde kavgaların, dramların, yanlış anlaşılmaların asıl nedeni de varsayımlardan kaynaklanır. Herkesin bizim gibi düşündüğünü, davrandığını varsayarız. Aslında, her insanın kendine has bir iç dünyası var. Bu yüzden varsayımlardan kurtulmanın tek yolu her ilişkimizde açık iletişime sahip olmaktan geçer.
Sağlıklı ilişkilerin temelinde ise anlamadığımız her durumu sormak, düşündüklerimizi çekinmeden karşı tarafa iletmek, kendimizi olduğumuz gibi severken başka insanların iç dünyasını da olduğu gibi kabul etmek yatar.
İlginizi çekebilir: Önümüzdeki En Büyük Engel: Ego Savunma Mekanizmaları
Daima yapabildiğinin en iyisini yap
İlk üç anlaşmanın gerçekleşebilmesinin tek yolu dördüncü anlaşmadır, yani aksiyona geçmektir. Diğer anlaşmaları mükemmel bir şekilde anlayana, içselleştirene kadar beklememiz yanlış olur.
Şu andan itibaren her anımızda anlaşmalar dahil, yaptığımız her işi en iyi şekilde yapmaya çalışmalıyız. Bu her iyimizin “en iyi” veya her günümüzün hatasız olacağı anlamına gelmez. Aksine bu anlaşma bize; bazı günlerin en iyisinin kötü, bazılarınınsa daha iyi olduğu, anlaşmaların bazen bozulduğu, bazense bozulmadığı öz eleştirisiz bir alan tanır.