RÖPORTAJ: CEREN CEYLAN ERTAÇ
FOTOĞRAF: CİHAT HIDIR

Bedenin fısıltısını ancak sessizliğin duyulduğu yerlerde işitebiliriz. Güney Ege’nin sığla ormanlarında, doğayla uyum içinde tasarlanan AHĀMA’da geçirdiğimiz beş gün boyunca bedenimizin mevsimsel ritmini dinlerken, arınmanın sadece bedensel değil; zihinsel ve duygusal bir yeniden bağlantı süreci olduğunu hatırladık. Bu çok katmanlı yolculuğun rehberi, Ayurveda danışmanı, eğitmeni ve yazarı Ulli Allmendinger’di. Ayurvedik Bilimler alanında yüksek lisans yapan Ulli, Dr. Vasant Lad ve Dr. Robert Svoboda gibi ustalardan aldığı eğitimlerde edindiği bilgileri yirmi yılı aşkın süredir İstanbul ve Bali arasında paylaşmayı sürdürüyor. Ulli’nin rehberliğinde sadeleşmeye, yavaşlamaya ve kendimizle yeniden bağ kurmaya alan açtığımız inzivanın ardındaki bilgeliği ve Ayurveda’nın bugüne nasıl ses verdiğini konuştuk.


Mevsim dönerken sadece doğa değil, beden de başka bir ritme geçiyor. Ayurveda, bu geçişi doğanın döngülerine uyumlanmak ve bu değişimleri bedenin içsel ritmiyle hizalamak olarak (seasonal resonance) tanımlıyor. Bu frekansa yeniden uyumlanmak neden bu kadar dönüştürücü hissettiriyor?

Ayurveda’ya göre doğanın döngüleriyle hizalanmak sadece bir tercih değil, sağlığın temelidir. Her mevsim kendine özgü bir ritim, nitelik ve elementsel etkiyle gelir; aynı zamanda kendine özgü bir potansiyel ve armağan sunar. İlkbahar yenilenme ve tazelenme getirir; yaz neşe, bolluk ve kutlamayı; sonbahar bırakmayı ve özümüze dönmeyi hatırlatır; kış ise dinlenme ve enerjiyi toplama zamanıdır. Rutinlerimizi, beslenme düzenimizi ve öz bakım alışkanlıklarımızı bu değişimlere göre uyarladığımızda, doğayla yeniden bağ kurarız. Bu da dengeyi geri kazanmamıza yardımcı olur. Bu bağlantı, doğadan ayrı olmadığımızı, onun yaşayan ve nefes alan bir parçası olduğumuzu hatırlattığı için derin bir dönüşüm yaratır. Bizi köklendirir, enerjimizi yeniler ve sakinlik ile netlik hissi verir.

Karaciğerin ve lenf sisteminin sadece fiziksel değil, aynı zamanda enerjisel yükleri de taşıdığını fark ettim. Ayurveda bu iki sistemi nasıl okuyor ve onları arındırmak için nasıl bir yol öneriyor?

Ayurveda, karaciğeri hem fiziksel hem de duygusal sindirimin ve dönüşümün merkezi olarak görür. Çin Tıbbı’nda karaciğer, tüm organları yöneten “komutan” olarak tanımlanır; yani oldukça stratejik bir rol üstlenir. Karaciğer yalnızca toksinleri değil, öfke ve hayal kırıklığı gibi bastırılmış duyguları da depolar. Bu duygular biriktiğinde, organın işlevi olumsuz etkilenebilir.

Lenf sistemi ise Ayurveda’da “rasa dhatu” olarak geçen plazma ve lenf dokusunu ifade eder; besinleri taşır ve atıkları uzaklaştırır. Ancak aynı zamanda durgun enerjilerin de biriktiği bir alandır. Stresle birlikte kasların kasılması, bu sistemin doğal akışını bozar. Sonuç olarak lenf durgunluğu, ödem, cansız cilt, yorgunluk ve sık hastalanma görülebilir. Ayurvedik detoks süreçleri uygun beslenme, bitkisel destekler, abhyanga (sıcak yağ masajı), terleme terapileri, yoga, nefes çalışmaları ve yazı yazma gibi fiziksel ve enerjisel temizlik yöntemleriyle bu sistemleri arındırır. Böylece hem fiziksel toksinler (ama) hem de duygusal yükler temizlenmiş olur.

Karaciğer meridyenine odaklanan yin yoga seansında sadece kaslarım değil, sanki uzun süredir tuttuğum duygular da yumuşadı. Bu kadim sistemde karaciğerin duygusal belleğimizdeki rolü nedir?

Ayurveda’ya göre karaciğer, Pitta doshanın yani ateş elementinin yönetimindedir ve özellikle öfke ile hayal kırıklığı gibi bastırılmış duyguların depolandığı alandır. Yin yoga ya da belirli akupunktur noktalarıyla karaciğer meridyenine odaklanıldığında, yalnızca kaslar değil, duygusal tıkanıklıklar da serbest kalmaya başlar. Çünkü beden duyguları frekanslarına göre çeşitli organlarda depolar. Öfke karaciğerde, yas akciğerlerde, korku ise böbreklerde tutulur. Bu yüzden karaciğeri hedef alan pratikler, hem fiziksel hem duygusal olarak rahatlatıcı ve arındırıcıdır.

Agni, yani içsel ateşi yalnızca sindirimle ilişkilendirmek eksik kalıyor gibi. Sanki yaşamın gücünü, netliğini ve canlılığını da orada buluyoruz. Ayurveda bu temel gücü nasıl besliyor ve dengede tutuyor?

Agni, yalnızca fiziksel sindirimi değil, zihinsel netliği, sezgisel anlayışı ve duygusal işlemeyi yöneten dönüştürücü bir ateştir. Güçlü olduğunda enerjik, berrak ve canlı hissederiz. Ayurveda, Agni’yi sıcak, taze ve baharatlı yiyeceklerle; düzenli öğün saatleri ve uyumlu günlük ritüellerle beslemeyi önerir. Zencefil, kimyon, tarçın gibi baharatlar Agni’yi canlandırırken soğuk, ağır ve işlenmiş yiyecekler bu ateşi söndürebilir. Ayrıca nefes çalışmaları, hareket ve öz bakım pratikleri Agni’nin dengede kalmasına yardımcı olur.

Günlük yaşamda zaman zaman enerjimin azaldığını hissediyorum. Bu inzivada Ojas kavramıyla tanışınca, bu yaşamsal özü nasıl koruyacağımı düşünmeye başladım. Ayurveda’ya göre Ojas’ı desteklemenin modern hayatta uygulanabilir yolları nelerdir?

Ojas, Ayurveda’da bağışıklığın, ışıltının ve yaşam enerjisinin özü olarak tanımlanır. Aşırı işlenmiş gıdalar, yüksek stres, kötü uyku düzeni ve sürekli dijital uyarana maruz kalmak Ojas’ı tüketir. Onu korumak için sade ama tutarlı ritüeller gerekir. Kaliteli uyku, sıcak ve besleyici yemekler, susam yağıyla yapılan öz bakım masajları ve sakinleştirici nefes çalışmaları. Badem, hurma, ghee ve kakule-safran gibi baharatlarla hazırlanan bitkisel sütler de Ojas’ı besler. Ojas’ı korumak, daha çok şey yapmakla değil; gerçekten besleyici olanı fark edip ona yönelmekle mümkündür.

Sabahları dil sıyırma, haftada birkaç kez kuru fırçalama ve soğuk duş gibi Ayurvedik ritüeller hem basit hem de derinlemesine dengeleyici. Peki neden bu kadar önemli kabul ediliyorlar?

Bu pratikler, Ayurveda’nın “dinacharya” yani günlük rutin yaklaşımının bir parçasıdır ve doğanın ritmiyle uyumlanmanın yolları olarak görülür. Dil sıyırma, gece boyunca biriken toksinleri temizlerken; kuru fırçalama lenf sistemini harekete geçirerek dolaşımı artırır. Sıcak-soğuk duşlar ise hem zihni hem bedeni canlandırır ve bağışıklığı destekler. Düzenli olarak uygulandığında, bu basit ritüeller bedenin ve zihnin doğal bilgeliğiyle bağ kurmamıza yardımcı olur. Net, canlı ve köklenmiş bir his yaratır.

Ayurveda, zihinsel berraklığı, duygusal dayanıklılığı ve bağışıklığı Agni ve Ojas kavramları üzerinden birbirine bağlı olarak ele alıyor. Bu çok katmanlı bakış açısı modern yaşamın kronik stresine karşı nasıl bir destek sunuyor?

Ayurveda, beden, zihin ve duyguların birbirinden bağımsız değil, birbiriyle sürekli etkileşim halinde olduğunu savunur. Agni güçlü olduğunda sindirim sistemi iyi çalışır, zihin berraktır ve bağışıklık (Ojas) desteklenmiş olur. Ancak kronik stres Agni’yi zayıflatır. Bu da sindirim sorunları, zihinsel bulanıklık ve düşük enerjiye yol açar.

Ayurveda bu dengeyi mevsime ve bünyeye uygun beslenme, Agni’yi destekleyen baharatlar, nefes çalışmaları, meditasyon ve öz bakım pratikleriyle kurar. Tüm bu katmanlarda aynı anda çalışmak, uzun vadeli denge ve bütünsel iyilik haline ulaşmak için destek sağlar.

Bu beş günlük inzivada beni en çok etkileyen şey, arınmanın sadece bedenle değil, zihni ve kalbi de içine alan bir süreçle gerçekleşmesiydi. Ayurveda’ya göre bu üç katmandan en çok ihmal edilen hangisi ve neden?

Detoks programlarında genellikle beden odakta tutulur. Oysa Ayurveda, zihnin ve kalbin de en az beden kadar arındırılması gerektiğini vurgular. Modern yaşamda işlenmemiş duygular; stres, endişe, yas ve öfke şeklinde birikerek duygusal toksinlere dönüşebilir. Ancak ölçülemez ve gözle görünmez oldukları için genellikle ihmal edilir. Bu katmanların arındırılması; meditasyon, hareket, toplulukla bağlantı, abhyanga (yağ masajı) ve ses terapisi gibi yöntemlerle sağlanır.

İlk kez böyle bir inzivaya katılacak biri için bu deneyim bir adım geri atmak değil, belki de kendine doğru ilk adımı atmak gibi. Sence böylesi bir inziva, modern insanın hayatında neye alan açıyor?

Bir inziva, günlük hayattan bilinçli bir şekilde geri çekilme fırsatıdır. Hepimiz hayatın içinde birçok rol üstleniyoruz; öğretmen, ebeveyn, arkadaş… Zamanla bu rollerin içinde kaybolabiliyoruz. Alışıldık ortamdan uzaklaşmak, bedenin fısıltılarını duymak ve içsel pusulamızı yeniden kalibre etmek için kutsal bir alan açar. Günümüz dünyasında sürekli dış uyaranlarla meşgulken, bu içe dönüş artık bir lüks değil, temel bir ihtiyaç. Yavaşlamak, sadeleşmek ve doğanın ritmiyle hizalanmak; beden, zihin ve kalp düzeyinde yenilenme sağlar.

Haziran ayında Doğan Kitap’tan çıkacak Ayurveda 2.0 kitabı ve 31 Mayıs’ta Six Senses Kocataş Mansions’ta gerçekleşecek Urban Glow Into Summer mini detoks kampı ise bu dönüşüm yolculuğunu derinleştirmek isteyenler için iki özel davet niteliğinde. Karaciğer, lenf, cilt ve enerji sistemini desteklemeye yönelik Ayurvedik öz bakım ritüelleri, nefes, hareket ve derin dinlenme pratikleriyle dolu bu özel günde, şehrin kalbinde bedenin doğal ışıltısına yeniden bağlanmak isteyenler Ulli ile iletişime geçebilir.



Ceren Ceylan Ertaç

1988 yılında, Ankara’da doğdu. 2010 yılında, lisans eğitimini burslu olarak girdiği Başkent Üniversitesi İşletme Bölümü ve Inholland University International Communication Management Bölümü’nde tamamladı. Mezun olduktan sonra, uluslararası bir denetim firmasında çalışmaya başladı. Kurumsal firmada çalıştığı yıllarda, daha iyi ve dengeli yaşamanın yöntemlerini ararken birtakım teknikler ile tanıştı. Bu tekniklerin, olumlu...



BLOOM SHOP