YAZAN: BURCU ERBAŞ

Ağzımızı ve dişlerimizi bedenimizin geri kalanından ayrı düşünemeyiz. Bedenimizin geri kalanı ile sürekli olarak iletişim halinde olan ağız ve dişler sanılanın aksine aktif, yaşayan bir parçamız. İçerisinde bulundurduğu zengin bakteri ve mikroorganizma ekosistemi yani ağız ve diş mikrobiyomu sayesinde etki alanı kalp sağlığımızdan cinselliğimize, bilişsel fonksiyonlarımızdan doğurganlığımıza kadar uzanan ağız ve dişlerimiz daha sağlıklı bir bedenin, zihnin ve uzun bir ömrün anahtarını elinde tutuyor. Beyin ve beden sağlığı için ağız ve diş mikrobiyomu neden çok önemli ve ağız sağlığımızı korumak için hangi alışkanlıkları edinmemiz gerekiyor sorularını başarılı diş uzmanı Dr. Staci Whitman’ın önerileri ile zenginleştirerek sizin için anlattık!


Ağız-beden-beyin bağı: Neden ağız ve diş mikrobiyomu çok önemli?

Ağzımız bedenimizin geri kalanına açılan bir kapı görevi görüyor. Görevini doğru yapabilmesi yani bedeni tüm dış etmenlerden koruyabilmesi için de ev sahipliği yaptığı 700’den fazla çeşitte bakteri, mantar, virüs ekosisteminin yani mikrobiyomunun sağlıklı ve dengede olması gerekiyor. Eğer ki dengesiz yani disbiyosiz durumunda ise bu geçiş noktası bedeni sadece koruyamamakla kalmayıp ona zarar vermeye başlayabiliyor. Bedensel enflamasyonun artmasına, kardiyovasküler sağlığın kötüleşmesine, diyabet hatta bilişsel fonksiyon kaybı riskine neden olabiliyor. Kronik olarak dengesiz bir ağız ve diş mikrobiyomu uzun vadede diğer kronik hastalıklara yol açabiliyor.

Ağız ve diş mikrobiyomunun beden ve beyin üzerindeki etkisi ise enflamasyon seviyeleri üzerinden kuruluyor. Kötü ağız sağlığı kan dolaşımına patojenlerin, spesifik olarak P. gingivalis gibi ağız bakterilerilerinin karışmasına neden olarak bedensel enflamasyonu sistemik şekilde arttırıyor. Bu da özellikle Alzheimer hastalığının gelişimi ile ilişkilendiriliyor.

Ağız-beden-beyin bağında diş eti hastalıkları büyük bir rol oynuyor. Dünya popülasyonun neredeyse yüzde 80’ininde görülen diş eti hastalıkları kanamaya yol açtıkları için kötü bakterilerin daha çok dolaşıma katılmasına neden olabiliyor. Bu durumda beyin ve kalp rahatsızlıklarına zemin hazırlayabiliyor; kalp krizi riskini diş eti hastalığına sahip olmayan birisine oranla iki katına, inme riskini ise 3 katına çıkarabiliyor. Bunun da ötesinde diş eti hastalıkları üreme ve cinsel sağlığı da negatif etkileyebiliyor. Kadınların daha zor gebe kalmasına, erkeklerinse sertleşme problemi yaşamasına neden olabiliyor!

Geleneksel ağız bakım rutinleri neden yeterli değil?

Ağız ve diş sağlığına getirdiği bütünsel bakış açısı ile dünya çapında ün kazanmış diş doktoru Staci Whitman’a göre birçoğumuzun rutinine soktuğu bazı diş sağlığı uygulamaları bize yarardan çok zarar veriyor. Hepimizin konu ağız bakımı olunca amacının mikrobiyomu zenginleştirmek, çeşitlendirmek, dengede tutmak olması gerektiğini nitekim bazı sağlıklı olarak bilinen alışkanlıkların bunun tam tersini yaptığını belirten Dr. Staci’ye göre asıl suçlu kötü diş bakım ürünleri olabiliyor.

Şu anda satılan birçok diş bakım ürünü ağızdaki tüm bakteri, mikrop ve organizmaları sterilize etmek yani öldürmek için formüle ediliyor. Nitekim bu sert formülasyonlar kötü bakteriler kadar iyileri de öldürerek ağız mikrobiyomunun dengesini bozmaya hatta kötü bakterilerin artmasına neden olabiliyor. Özellikle sıklıkla gargara yapmanın ağız mikrobiyomuna ciddi zarar verdiğini belirten Dr. Staci, diş bakımında düzenli fırçalama, diş ipi ve profesyonel temizlikleri aksatmamamıza fakat bakım rutinimizi abartmamamıza dikkat çekiyor. One göre konu diş ve ağız sağlığı olunca “az çoktur” zihniyeti daha başarılı oluyor.

Ağız ve diş mikrobiyomu nasıl iyileştirilebilir?

Peki az, öz ama doğru ve ağız mikrobiyomunu koruyacak tarzda bir bakım rutini oluşturmak için nelere dikkat etmemiz gerekiyor? Dr. Staci ilk adımın diş sağlığı hakkında daha bütünsel bir bakış açısı edinmekten geçtiğini söylüyor. Dr. Staci, zihnimizin ve bedenimizin ağız ve diş sağlığımızı ne denli etkileyebileceğini anlarsak rutinimize vereceğimiz önemin ve dikkatin de artacağını savunuyor. Ayrıca aşağıdaki pratiklerin ağız ve diş sağlığının yanı sıra sağlıklı “uzun yaşam” için de katkısı olduğunu belirtiyor.

Doğru diş fırçalama ve diş ipi teknikleri edinin.

Yumuşak kıllı bir diş fırçası ile her gün sabah akşam 2 dakika boyunca dişlerimizi fırçalamamız, daha sonra da bir kere doğru teknik ve dikkatle diş ipi kullanmamız gerekiyor. Bu iki alışkanlık yaşam boyu diş mikrobiyomumuzu dengede tutmak ve ağzımızın fiziksel yapısını korumak için yeterli oluyor. Dr. Staci’ye göre ikisinden birisini yapmamak veya aksatmak pazarlık konusu bile oluşturmuyor. Her iki bakım anında da nazik, dikkatli ve özenli olmak sağlıklı bir ağzın dolayısıyla beden ve zihnin anahtarı oluyor.

Diş bakım ürünlerinin etiketini doğru okuyun.

Dr. Staci’ye göre nasıl gıda ürünleri alırken etiketlerine bakıyorsak diş bakım ürünlerini alırken de etiketlerini okumamız, zararlı etken maddelerden kaçınmamız gerekiyor. Örneğin birçok kişinin kullandığı beyazlatıcı diş macunları diş fırçalama esnasında dişlerin soyulmasına neden olabilecek kadar güçlü maddeler içerebiliyor. Birçok diş macununun içinde bulunan ve formülasyonun köpürmesine neden olan SLS yani sodyum lauril sülfat maddesi ağız mikrobiyomunun dengesinin bozulmasına neden olabiliyor. Hatta doğal olduğu için sağlıklı gibi görülen birçok esansiyel yağ bile antimikrobiyal özellikleri nedeniyle ağızdaki iyi bakterilerin de ölmesine neden olabiliyor. Peki hangi etken maddeli diş macununu kullanmalıyız? Dr. Staci hidroksiapatit diş macununu öneriyor.

Gargaradan kaçının.

Alkol içeren gargaralar antimikrobiyal etki göstererek ağızdaki iyi-kötü tüm bakterilerin ölmesine, mikrobiyomun zarar görmesine yol açıyor. Eğer ki mutlaka gargara kullanmak istiyorsak Dr. Staci’ye göre mikrobiyom dostu olan tuzlu su gargaralarından veya aloe vera gibi doğal içeriklerden oluşan formülasyonlardan tercih etmemiz gerekiyor.

Dr. Staci’ye göre kötü ağız kokusu sadece gargaralar veya naneli sakızlarla bastırılıp göz ardı edilmesi gereken bir durum değil. Ona göre mutlaka kötü ağız kokusunun kök nedenine inilmesi; enfeksiyon, diş taşı, diş eti hastalığı, sinüs problemleri gibi tetikleyicilere bakılması gerekiyor.

Öğünleriniz arasında atıştırma yapmaktan kaçının.

Yemek yedikten sonra ağzımız asidik hale geliyor. Normal pH’ına dönmek için de tükürüğümüz devreye giriyor. Yemekten sonraki 20-30 dakika boyunca bazik yapıdaki tükürüğümüz ağıza salgılanıyor ve ağız yeniden pH dengesine kavuşuyor. Tükürük aynı zamanda içerdiği mineraller sayesinde dişlerin de yeniden mineralize olmasını sağlıyor. Aslında ağız her yemek sonrası bir dengelenme sürecine giriyor. Eğer biz sürekli olarak öğünler arası atıştırıyor yani ağzı hep yeme modunda tutuyorsak ağız pH’ımız da dengelenemiyor, dişlerimiz de yeniden mineralize olamıyor. Dişlerin ihtiyaç duydukları mineralleri geri emememesi de çürümelerine neden olabiliyor. Dr. Staci’ye göre tam da bu nedenle zaman kısıtlamalı beslenme veya sadece ana öğünlere sadık kalmak çürükleri önlemeye yardımcı olabiliyor. Hatta var olan başlangıç çürüklerin bile iyileşmesine katkıda bulunabiliyor!

Besin değeri yüksek, şeker açısından zayıf bir beslenme edinin.

Dr. Staci’ye göre ağız ve diş rahatsızlıklarının kök nedeni çoğu zaman kötü beslenmeden kaynaklanıyor. Genel kanının aksine ise şeker direkt olarak çürüklere yol açmıyor. Ağzın asidik halde olması çürüklere yol açıyor. Şekerli veya karbonhidratlı yiyecekler yediğimizde ağzımızdaki bakteriler onları asidik bir hale çeviriyor. Kronik veya fazla miktarlarda böyle gıdalar tüketmek de ağzı hep asidik tutarak çürüklere davetiye çıkarıyor. Aksine prebiyotikler yani lif açısından zengin gıdalar tüketmek ağızdaki iyi huylu bakterileri besliyor. Daha sağlıklı bir ağız, beden ve zihin için yüksek kalitede proteinler, bolca sebze ve meyve, tohum, yemiş, zeytin ve fermente gıda yememiz, basit şeker ve karbonhidrattansa uzak durmamız gerekiyor.

Daha beyaz dişler için yağ çekmeyi deneyin.

Dişlerin ne denli beyaz olduğunu mineralleşme seviyesi belirliyor. Çocukluk dişlerimiz daha beyaz oluyor çünkü daha az mineralizasyon yaşamış oluyorlar. Yaşımız büyüdükçe de mineralizasyon artıyor yani dişlerin rengi koyulaşıyor. Dr. Staci’ye göre sağlıklı ve sürdürülebilir bir yoldan dişlerimizin daha beyaz görünmesini sağlamanın yolu sert formülasyonlu diş macunlarından değil, Hindistan cevizi yağı kullanılarak uygulanacak düzenli bir yağ çekme pratiğinden geçiyor!

Ağzınızdan değil burnunuzdan nefes alın.

Burundan değil, ağızdan nefes alıp vermek ağzın kurumasına, ağız mikrobiyomunun dengesizleşmesine, bağışıklığının zayıflamasına neden oluyor. Bunun da ötesinde kronik olarak ağızdan nefes alıp vermek özellikle çocuk ve gençlerde fiziksel bozukluklara da yol açabiliyor. Eğer burundan nefes alıp vermekte zorlanıyorsak mutlaka bunu bir ağız ve diş uzmanı ile konuşmalı, gereken tedavileri uygulamalıyız.



Burcu Erbaş

Burcu Erbaş, 2024 yılında Domus Academy Milano'da Visual Brand Design alanında yüksek lisansını, 2020 yılında ise Galatasaray Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi lisansını tamamladı. Live to Bloom'da dört yıldır içerik ve proje yöneticisi olarak görev yapan Burcu platformun görsel iletişiminde de aktif olarak rol alıyor. İyi yaşam alanında yazdığı içeriklerinde özellikle bütünsel...



BLOOM SHOP