RÖPORTAJ: CEREN CEYLAN ERTAÇ

Beslenme Terapisi Uygulayıcısı ve Restorative Wellness Practitioner™ Aslı Tür‘e göre sağlıklı olmak, her gün bir yenisi çıkan komplike beslenme modelleri, detokslar ve takviyelerden çok uzakta. Eskinin geleneklerine yani izini sürebildiğin üretim modeline, gerçek gıdaya, ata tohumlarına ise daha yakında. Tür’e göre en basit sağlıklı beslenme modeli bedene, doğaya saygı gösteren ve keyif veren şekilde olmalı. İşte beslenmenin yapı taşları üzerine Aslı’ya merak ettiklerimizi sordum!


Seni kısaca tanıyabilir miyiz, bu yolculuk nasıl başladı, seni bu alana yönlendiren motivasyon ne oldu?

Zamanında neden olduğunu kavrayamadığımız ama aslında bizim için olan her şey gibi, bu yol da önüme kendi kişisel konularımın sonucu çıktı. Aslında üniversitede araştırma odaklı Sosyoloji okudum. Dolayısıyla makalelerin içine gömük ve veri peşinde yıllar çok tanıdıktı. Sonrasında, uzun yıllar, farklı ülkelerde çok uluslu firmalarda araştırma analistliği yaptım. Bir hafiye ruhu, görünenin altındakini bulma güdüsü kodlarımda var diyelim. Sonrasında da hayat, araştıracak, yüzeyi kazımak zorunda bırakacak tecrübeler koydu hep önüme. Düşükler, problemli gebelik süreçleri, fit olduğunu düşündüğüm bedenime rağmen sıradışı ilerleyen insülin tabloları, haşimato… Böyle gider liste. 

Ancak şimdi dönüp baktığımda sıfır noktam diyeceğim yer, kızımın kahverengi lekeler ile kaplanan, aslında çürüyen, dişleri için anestezi altında 16 dolgunun önerildiği ve başka bir çaremin olmadığının söylendiği gündü. Ada 18 aylıktı. Dört değişik doktor, üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri söylemişti. Tabi ki çarem olmalıydı. Beden bu kadar tesadüfi işleyen bir şey olamazdı. Elbet ki bedenin bir girdi çıktı hesabı vardı ve ben bunu bulacaktım. Böyle başladı araştırma ruhumun hayatımın tüm alanlarını hakimiyeti altına alma süreci. 

Kızım şimdi neredeyse 14 yaşında ve biz beslenme düzenlemeleriyle onun “çürük”lerini sadece geri döndürmedik, bedenini doğru gıdalarla tamir ederek aslında birçok sıkıntının da önüne geçmiş olduk. O dişler hiçbir müdahale görmeden ve tam vaktinde değişerek geniş, bembeyaz, ortodonti ihtiyacı bile olmayan bir ağıza evrildi. Tesadüf mü? Bu kişisel deneyimler beni kendi üzerimde deneme yanılmaya, oradan da profesyonel eğitim alıp öğrendiğim her şeyi başkalarına da duyurma arzusuna evriltti.

Sağlıklı olmanın en temel ve kalın bacağını iyi beslenme alışkanlıkları oluşturuyor. Peki “sağlıklı beslenmek” demek tam olarak nedir; yani farklı beslenme stillerinin dışında en basit haliyle tabağımızda ne olmalı ve nasıl olmalı? 

Sağlıklı diyebileceğimiz bir besinin; doğasından çok uzaklaşmamış, atalarımızın adını bildiği, kaynağına kadar takip edebildiğimiz, yolculuğunu onore edebildiğimiz, hakkıyla hazırlanmış, genetik yapısı değiştirilmemiş, yerel ve yöresel tatlar, atalık tohumlardan oluşuyor olması değerli. Tabağımızda aradığımız dengeyi de renk çeşitliliği, çiğ, pişmiş dengesi ve makrobesin dağılımı üzerinden düşünebiliriz.

Neden sağlıklı beslenme bu kadar komplike hale geldi? Bizi zorlayan, kafamızı karıştıran sence nedir? 

Aslında iç sesimizi duyamadığım ve bilgeliğimizden uzaklaştığımız için bu noktadayız. Bedenimizin otonomisini dışarıya verdiğimiz için, dışarıda her konuşan ses, her farklı ekol, her yeni yaklaşım kafamızı karıştırıyor.

Sorularımız şunlar olmalı aslında:

  • Biyolojimizle uyumlu olan nedir?
  • Coğrafyamız bizi nelere adapte etmiştir?
  • Kadim bilgiler, yiyecek hazırlığıyla ilgili neler diyor; nasıl saklanır?
  • Ne, neye iyi gelir?
  • Besin değerleri nasıl ortaya çıkarılır?

bunları bilmiyoruz. Bu öksüzlük, bizi cevapları dışarıda aramaya itiyor ve sonunda sudan çıkmış balıklar gibi oluyoruz; her dalgayla başka sahile sürüklenen…

Diğer sorum ise aslında tabağımıza koymadan önce, senin paylaşımlarında sıkça görüyorum aldığın gıdanın izini sürüyorsun. Şehir hayatında tabağına koyacağın gıdanın izini nasıl sürüyorsun ve neden sürmeliyiz?

İz sürmeyi aslında yediğimiz yiyeceğe ve gezegenimize borçluyuz diye düşünüyorum. İnsanın en temel ihtiyaçlarından biri ve aslında bizi hayata en çok bağlayan şeylerden biri “şükran duyma” hali. Tabağımdaki “80 gr et”in daha düne kadar nasıl yaşadığını, ya da dalından beri muza, elmaya, ota, kimin elinin değdiğini bilmemenin, gıdayı mekanik ve otomatik bir şekilde “marketten alınan bir şey” e indirgemenin, hem içinde evrildiğimiz doğanın işleyişine aykırı olduğunu, hem de bu şekilde “tapınak” değerinde bize sunulan bedenimize haksızlık ettiğimizi düşünüyorum. İnsan doğadan ayrı veya üstün değil. Ancak bunu anladığımız noktada alçakgönüllüleşebiliyor; bunu hatırladığımızda layığıyla döngünün parçası olabiliyoruz.

Artık doktorlar ne yediğimizden çok neyi sindirdiğimizin önemli olduğunu belirtiyor. Sindirim sağlığı sadece sindirim problemlerini değil bütünsel sağlığımızı etkiliyor. Sağlıklı bir sindirim sistemine sahip olabilmek için ne yapmalıyız? Hangi vitamin ve mineraller bu sürece destektir? 

Aslında az önce bahsettiğimiz her şey bizi “modernleşmek” şemsiyesi altında etkin sindirimden uzaklaştıran şeyler. Sindirimde en önemli şey bedenin sinyallerini takip ederek ve “parasempatik” modda gıdayı tüketebiliyor olmamız. Burada gene şükran ve minnet uyanması, sistemin “rest-digest”e yani “dinlen-sindir” moduna girmesi, etkin emilim ve eleme yapabilmesi için çok önemli. Herhangi bir takviye daha sonra devreye giriyor. Ancak şunu da söylemeliyim biz, beslenme terapisi bünyesinde “fonksiyonel takviyeler” olarak tanımladığımız bazı takviye gruplarından destek alıyor oluyoruz; özellikle tamirat sürecinde.

Beslenmesine dikkat eden biri olarak zaman zaman yemek yemeyi çok aceleye getiriyorum, ne yedim ne ara yedim fark bile etmiyorum. Doğru ve sağlıklı bir tabak hazırlamaya özen gösterirken aslında bu şekilde sürece bir sıfır geriden mi başlıyorum?

Bunu hepimiz yapıyoruz aslında ve bunun için kendimizi dövmemeliyiz. Ancak evet az önce bahsettiğim parasempatik moda giremediğimiz bir telaşe halinde, farkındalığı da başka yere verdiğimizde, iç bilgeliğimizi de hepten duyamadığımız bir yere gelebiliyoruz. Bu senaryoda aslında ihtiyacım olmayanı yemem ve bedenimin “sindirime hazırlan” düğmesini açmadığım için de aslında faydalı olabilecek bir gıdayı kendime yük haline getirmem de çokça mümkün.

Bedenimizin en çok savunmasız olduğu dönemlerdeyiz, mevsim geçişlerinde havalarda soğumuşken bedenimizin savunma mekanizmalarını güçlü hale getirecek modumuzu yükseltecek bizi destekleyecek bir rutin nedir?  

Benim için bu aralar en önemlisi keyif frekansında kalabilmek çünkü aslında bu frekansta fizyolojinin de çok farklı çalıştığını biliyoruz artık.  
Diğer önemli unsurlar;

  • Gün ışığı
  • Hareket
  • Sirkadyen uyuma özen göstermek
  • Doğada vakit geçirmek
  • Mevsimsel ihtiyaçları dinlemek; güz boyunca bedeni daha çok ısıtmak, daha çok çorba, daha çeşitli bitki çayı, daha çok baharat.

Bir diğer konu da çalışmayı ödüllendiren bu modern sistemde çokça ihtiyacımız olan dinlenmeyi de önceliklendirebilmemiz.  


Kısa kısa…

Bitki bazlı beslenme mi bitki zengini beslenme mi?

Hayvansal veya bitkiselden ziyade tohum, çiftçi, onarıcı yaklaşım ve çeşit. Keza bitkisel olup da üretim sürecinin gezegene çokça zarar verdiğini bildiğimiz birçok işletme şekli var.

Organik sertifikalı gıda mı organik sertifikası olmayan ama izini sürebildiğin gıda mı?

Organik sadece bir etiket. Benim için felsefe daha önemli. Ürünün arkasındaki hikaye, emek, yolculuk, gıdanın taşıdığı enerji adına çok önemli. Dolayısıyla ben “izini sürebildiğim” diyeceğim.

Takviyeler mi doğru beslenme mi?

Önce doğru beslenme, etkin sindirim, dolayısıyla emilim, sağlıklı kan şekeri ve metabolik esneklik. Takviye, detoks bunlar daha sonra; ihtiyaca ve kişiye göre.




Ceren Ceylan Ertaç

1988 yılında, Ankara’da doğdu. 2010 yılında, lisans eğitimini burslu olarak girdiği Başkent Üniversitesi İşletme Bölümü ve Inholland University International Communication Management Bölümü’nde tamamladı. Mezun olduktan sonra, uluslararası bir denetim firmasında çalışmaya başladı. Kurumsal firmada çalıştığı yıllarda, daha iyi ve dengeli yaşamanın yöntemlerini ararken birtakım teknikler ile tanıştı. Bu tekniklerin, olumlu...



BLOOM SHOP