YAZAN: BURCU ERBAŞ

“Birbirine benzemeye çalışmak ilişkileri daha iyi yapmayacak.” Ünlü psikiyatrist Dr. Paul Conti’ye göre sağlıklı bir ilişki geleneksel romantizm anlayışımız ile ters düşüyor. Benzer ilgi alanlarına yönelmenin, benzer müzikler dinlemenin, aynı eğitim seviyesine hatta benzer işlere sahip olmanın bizleri daha iyi çiftler yaptığını düşündüğümüz modern yaşamda, aslında ilişkilerimiz gitgide tek düze ve yüzeysel bir hale geliyor. Merakın ve ilginin kaybolduğu ilişkiler, geçmişte yaşanan kötü deneyimlerin gün yüzüne çıktığı sağlıksız bir yöne evriliyor. İlişkilerin ancak karşı tarafa emek verdiğimizde düzeldiği inancı bizi kendimizden uzaklaştırıyor. Peki Dr. Paul Conti’ye göre sağlıklı bir ilişki nasıl tanımlanıyor? Bizi bir arada tutan benzerliklerimiz değilse ne? ve Sağlıksız ilişkilerde yaygın olarak görülen temalar neler? Dr. Andrew Huberman’ın podcast serisi Huberman Lab’e katılan Conti, bu soruların yanıtlarını paylaşıyor.


Dr. Paul Conti kimdir?

Stanford Tıp Üniversitesi’nden mezun olup psikiyatri eğitimini Harvard’da tamamlayan Dr. Paul Conti‘nin temel amacı insanların kompleks problemlerini çözümlendirebilmelerini sağlamak. Ona göre tek bir kişinin bile çözülmemiş sorunu evini, çevresini, işini, hayatındaki herkesi hatta tüm toplumu etkilemeye yetiyor. Danışanlarına bütünsel bir psikiyatrik bakış açısı ile yaklaşan Dr. Conti’nin uzmanlık alanı ise geçmiş travmaların uzun süreli etkileri. Bu konu üzerinde Trauma: The Invisible Epidemic isimli bir kitap yazan Dr. Paul Conti, Andrew Huberman‘ın podcast’ine konuk oldu ve birlikte dört bölümden oluşan bir zihinsel sağlık serisi yayımladılar.

Dr. Paul Conti için “sağlıklı ilişkileri olan bir insan” ne demek?

Dr. Conti’ye göre sağlıklı bir ilişkide olmanın tek yolu kendimizin en iyi versiyonunu yaşamaktan geçiyor. Eğer gerçek potansiyelimizi ortaya koyarsak karşımızdaki kişinin de en iyi yönlerini ortaya çıkarabiliyoruz.

Hayatı aksiyona geçerek ve şükrederek yaşamak, kendimize dair derin bir merak geliştirmek, bilmediklerimizin farkında olup öğrenmeye istekli olmak da daha iyi ve daha “sağlıklı” bir insan olmamızı sağlıyor.

Conti’ye göre bizleri oluşturan 2 temel var: Savunma mekanizmalarımızın gizlendiği bilinç dışımız ve öz farkındalığımızın bulunduğu bilincimiz. Nasıl bir hayat yaşadığımıza da -iyi veya kötü- savunma mekanizmalarımız belirliyor. Peki bilincimizin burada hiç bir söz hakkı olmuyor mu? Tabi ki hayır! Conti’nin “belirginlik” ismini verdiği durum aslında zihnimizde beliren düşüncelerden hangisine dikkat etmemiz hangilerini ise göz ardı etmemiz gerektiğine karar verebilme yetimiz oluyor.

Sağlıklı bir ilişki uyumlu olmakla mı ölçülür?

Her türlü ilişkide her iki tarafın kabul etmesi gereken ilk unsur kimsenin bir kişiyi tamamen tanıyamayacağı gerçeğidir. Geleneksel romantizm anlayışının direği olan yüzde yüz uyumluluk arzusu bir ilişkiyi daha sağlıklı kılmıyor. Conti’ye göre kendimize partner ararken birbirimize ne kadar benzediğimize değil bizi motive eden unsurların ne kadar benzer olduğuna bakmalıyız. Aynı müzik zevkini paylaşmamanın, aynı hobilerden hoşlanmamanın ilişkilerimizi sona erdirmemesi gerekiyor çünkü sağlıklı ilişkiler, hobiler veya zevkler gibi yüzeysel unsurlarla değil, bizi biz yapan temeller üzerine kuruluyor.

İlişkilerimizde bizleri neler motive etmeli?

Peki ilişkiye başlamak veya bir ilişkiyi sürdürmek için ne kadar uyumlu olduğumuza bakmayacaksak bizi nelerin motive etmesi gerekiyor? Conti’ye göre tüm insanları harekete geçiren 3 temel motivasyon bulunuyor: oluşturma motivasyonu, saldırma motivasyonu ve zevk alma motivasyonu. İlki içimizdeki öğrenme, anlama, gelişme isteğini; ikincisi aksiyon alma dürtümüzü; üçüncüsü ise bize zevk veren aktiviteleri yapma arzumuzu oluşturuyor. Sağlıklı ilişkilerin anahtarı, oluşturma motivasyonlarının benzerliğinde gizleniyor çünkü her tür ilişki problemi günün sonunda tarafların ne kadar öğrenmeye, dinlemeye, kendilerini geliştirmeye açık olduğuna bağlı olarak sonuçlanıyor.

Ancak çoğu insan ilişkilerinde buna bakmıyor veya bir başka kişinin kendini geliştirme arzusuna dikkat etmiyor. Hatta Conti’ye göre şu günlerde birçoğumuz dikkatini travma bağlarına veriyor. Bizimle benzer kötü deneyimler yaşamış kişilerle birbirimizi çok iyi anladığımızı düşünüyor, travmalarımız üzerinde birleşiyoruz. Bu, çoğu zaman her iki taraf için de durumu kötüleştiriyor. Sağlıklı bir yerden iletişime geçemeyen taraflar birbirlerini aşağıya çekmeye yatkın oluyor.

Sağlıklı ve sağlıksız ilişkilerin ana temaları

Conti’ye göre arkadaş grupları, sosyal aktiviteler, hayır işleri gibi güçlü sosyal bağlar sağlıklı ilişkileri besliyor. Peki ya sağlıksız ilişkiler nelerden besleniyor? Aşağıdaki temalar ilişkilerin giderek kötüleşmesinde büyük bir rol oynuyor:

  • Egoist ve manipülatif davranışlar.
  • Kendinden vazgeçerek başkalarını memnun etmeye çalışmak.
  • Ayrılma veya bağlanma korkuları yaşamak.
  • Baskıcı, kontrolcü, engelleyici davranışlar.
  • İlişki içerisinde umudunu kaybetmek.
  • Hiçbir şeyin asla değişmeyeceğine inanmak.
  • Karşı tarafın başarılarına veya sahip olduklarına hasetlenmek. (Conti bu noktada kıskançlığın iyi niyetli ve eğer doğru yorumlanırsa motivasyon arttırıcı olduğunu fakat haset duygusunun uzun veya kısa tüm ilişkilerdeki mutluluk şansını çaldığını söylüyor.)

Peki ya sürekli kendimizi aynı tip kötü ilişkilerin içerisinde buluyorsak? Conti’ye göre bunun sebebi çözülmemiş travmaların yarattığı utanç ve “Bu kez doğrusunu yapabilirim.” motivasyonundan kaynaklanıyor. Daha iyi ilişkiler kurmak için çabalarken kendimize odaklanmayı unutuyor, hep aynı sarmalara giriyoruz. Eğer elimizde iç dünyamıza dair bir harita tutmuyorsak bir başkasının sağlıklı haritalarına yapışabiliyoruz.

Peki ilişki içerisinde kendimizi sürekli olarak endişe duyarken buluyorsak? Conti’ye göre anksiyete ilişki içinde daha cömert, ilgili, çözüm odaklı olmamızı engelleyebiliyor. Hepimiz doğamız gereği anksiyete duyabiliyoruz. Az anksiyete duymak bizi aksiyondan uzaklaştırırken çok anksiyete sağlıklı düşünmemizi engelleyebiliyor. Hatta Huberman’a göre çok endişe duymak oluşturucu motivasyonumuzun kırılmasına neden olabiliyor. Endişe sarmalında bulunduğumuzda durup kendimize “Neden?” sorusunu sormalı ve iç dünyamızı anlamaya çalışmalıyız çünkü ilişkilerimiz ilk olarak “Şimdi bize ne olacak?” sorusunu sorduğumuzda değil kendimizi düşündüğümüz, sonra karşımızdakini anlamaya çalıştığımız, en son “biz”i ele aldığımızda iyileşiyor.

İlişkilerdeki güç dinamikleri, alma-verme dengeleri

Conti’ye göre aynı uyumluluk seviyelerimize yaptığımız gibi ilişkilerimizdeki güç dinamiklerine, alma-verme dengelerine karşı da fazlasıyla indirgemeci yaklaşıyoruz. Aslında herkesin her durumda birbirine eşit derece vermesi veya alması gerektiğine dair bir ilişki kuralı bulunmuyor. İlişkilerde bazen bir taraf daha çok almaya ihtiyaç duyabilirken diğer taraf ise daha fazla verebilecek kapasite ve güce sahip olabiliyor. Bu bozulan denge anında verdiğin kadarını beklemek, gördüğün kadarını vermek yerine karşımızdaki kişinin bizden ne istediğini anlayıp ona göre davranabilmek ilişkimizi sağlıklı yapıyor. İlişkiler her an eşit olamıyor. Asıl önemli olan da ilişkinin yüzde yüz eşit olması değil; yüzde yüz karşılıklı olmasında gizleniyor. Benzer oluşturma motivasyonuna sahip kişiler, doğal olarak birbirlerini daha iyi beslemeye, yükseltmeye ve anlamaya yatkın oluyor.



Burcu Erbaş

1997 yılında Antalya’da doğan Burcu, İstanbul Saint Joseph lisesinde eğitim gördü. 2020 yılında Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Erasmus programı ile bir sene boyunca eğitim aldığı Sciences Po Paris’te çevre politikaları, sürdürülebilirlik ve ekoloji üzerine dersler aldı. Öğrendiklerinden çok etkilenen Burcu yaşam tarzını çevreye duyarlı olacak şekilde...



BLOOM SHOP