YAZAN: ALEYNA TEPE İPER
In partnership with Wings

Zeka denince çoğu zaman akla ilk gelen kavramlar: mantık, analiz, problem çözme gibi bilişsel beceriler olur. Oysa insan hayatının en derin kararlarını şekillendiren, ilişkilerin kalitesini belirleyen ve içsel dengenin temelini oluşturan şey duygusal zekadır. Son yıllarda giderek daha fazla önem kazanan bu kavram, sadece sosyal ilişkilerimiz için değil, kendimizle kurduğumuz bağın niteliği açısından da belirleyici hale gelmiş durumda. Peki bu denli önemli olan duygusal zeka nelere bağlıdır? Genetik faktörlerden etkilenen kalıtımsal bir miras mı? Yoksa çevresel faktörlerle şekillenen geliştirilebilir bir beceri mi? Sizin için araştırdık!


Duygusal zeka nedir?

Duygusal zeka, hem kendi duygularımızı hem de başkalarının duygularını tanıyıp anlayarak bu duyguları düşünmede, davranışta ve ilişki kurmada etkili biçimde kullanabilme yeteneğimizi temsil eder. İlk kez 1990 yılında psikologlar Peter Salovey ve John D. Mayer tarafından ortaya atılan bu kavram, 1995 yılında Daniel Goleman’ın kaleme aldığı Emotional Intelligence adlı kitapla toplum tarafından da bilinen bir psikolojik kavram haline geliyor. Bugün Goleman sayesinde “EQ” (Emotional Quotient) yani duygusal zeka, bilişsel zeka kadar önemli bir yaşam becerisi olarak kabul ediliyor.

Zeka katsayısı yani IQ, tek zeka ölçeği değildir. IQ bilişsel süreçlerin analitik, mantık ve problem çözme işlevlerini ölçerken EQ (duygusal zeka), duygularla kurduğumuz ilişkiyi, sosyal etkileşimlerdeki başarımızı ve içsel denge kapasitemizi ölçer. Daha detaylı ele almak gerekirse, duygusal zeka beş temel yetkinliği kapsar:

  1. Kendi duygularını tanıyabilmek (duygusal farkındalık): Hisleri anlayabilmek, isimlendirebilmek ve kaynaklarını fark edebilmek.
  2. Duygusal tepkileri düzenleyebilmek: Ani duygusal tepkileri kontrol altında tutarak duygularla sağlıklı bir şekilde başa çıkabilmek.
  3. Başkalarının duygularını anlayabilmek (empati): Bir başkasının ne hissettiğini sezebilmek, sözel ve bedensel işaretlerden duygusal durumu okuyabilmek.
  4. Duyguları düşünme sürecine entegre edebilmek: Duyguları, karar verme, problem çözme ve yaratıcı düşünme gibi zihinsel süreçlerde bir araç olarak kullanabilmek.
  5. İlişkileri etkili şekilde yönetebilmek: Sosyal etkileşimleri yönlendirebilmek, çatışmaları çözebilmek, anlayışla yaklaşabilmek.

Bu beş temel beceri duygusal zekanın ölçekleri olarak kabul edilir ve kişinin duygusal zekasını belirler. Bu becerilerden beslenen duygusal zeka, genetik yatkınlıkla ve çevresel faktörlerle şekillenen çok yönlü bir kavramdır.

Genetik faktörler mi, öğrenilmiş beceriler mi?

Genetik faktörlerin duygusal eğilimlerimiz üzerindeki etkisini göz ardı etmek mümkün değil. Yapılan birçok çalışma, duygusal duyarlılık, empati kapasitesi ve duygu düzenleme becerisi gibi duygusal zekayla ilişkili bazı özelliklerin belirli ölçülerde kalıtsal olduğunu ortaya koyuyor. Örneğin, kişilik özellikleriyle ilgili çalışmalar, ikizlerin benzer stres tepkileri ve sosyal beceriler geliştirebildiklerini gösteriyor. Bu gibi bulgular da genetik yapıların, duygusal eğilimlere temel bir altyapı sunduğunu ortaya koyuyor.

Ancak duygusal zeka, yalnızca genetik faktörlerin etkisiyle oluşmuş bir kavram değil. Doğuştan gelen bu eğilimlerin üzerine inşa edilen, çevresel etkileşimler ve öğrenme süreçleriyle şekillenen bir beceriler bütünüdür. Yani genetik miras tek başına yeterli değildir. Kalıtsal faktörler yalnızca başlangıç noktasını belirler. Bu potansiyelin ne ölçüde açığa çıkacağı ise çocukluk deneyimleri, ebeveyn tutumları, sosyal çevre, eğitim fırsatları, travmalar ve destekleyici ilişkiler gibi çok sayıda çevresel faktörle doğrudan ilişkilidir.

Dolayısıyla, duygusal zekayı sabit ve değiştirilemez bir özellik olarak görmek yanıltıcı olur. İnsan beyni, özellikle duygusal beceriler açısından yaşam boyunca değişime ve gelişime açıktır. Nöroplastisite sayesinde, farkındalık, empati, duygu düzenleme ve kişilerarası beceriler gibi alanlarda bilinçli çaba gösterdikçe kendimizi yeniden şekillendirebiliriz. Kısacası bu becerilerin gelişip gelişmeyeceği, ne düzeyde kullanılacağı ve yaşam kalitesine nasıl yansıyacağı büyük oranda öğrenme ve deneyimle bağlantılıdır.

Duygusal zeka nasıl geliştirilebilir?

Duygusal zeka, doğuştan gelen eğilimlerimizin üzerine çevresel faktörlerle inşa edilen bir beceridir. Bu da duygusal zekanın gelişime açık olduğu anlamına gelir. Tıpkı bedenimizdeki kaslar gibi, duygusal becerilerimiz de kullanıldıkça, üstüne çalıştıkça ve emek verdikçe güçlenir. Bu gelişim sürecini desteklemek için ise birkaç farklı pratikten faydalanabilirsiniz.

Kendinizi gözlemlemeyi alışkanlık haline getirin.

Duygusal zekanın temeli, duygularınızın farkında olmaktır. Bu farkındalık da kendinizi düzenli olarak gözlemlemekle başlar. Genelde hangi olaylar sizi öfkelendiriyor, ne zaman kendinizi huzurlu hissediyorsunuz, hangi kişilerle birlikteyken tetikleniyor veya rahatlıyorsunuz? Bu soruların cevaplarını verebilmek, duygularınızı tanımanın ilk adımıdır. Günlük tutmak, yazmak ya da gün sonunda kısa bir içsel sohbet bu beceriyi geliştirmenize yardımcı olabilir.

Duygularınızı adlandırın ve nedenlerini araştırın.

Birçok insan hislerini bastırır, nasıl tanımlayacağını bilemez ya da “kötü bir his” diyerek belirsiz bir şekilde açıklar. Oysa duygusal zekanın önemli bir parçası, duygulara isim verebilmek ve onların kaynaklarını analiz edebilmektir. Örneğin, sadece “kendimi kötü hissediyorum” demek yerine, bu hissin altında yatan duygunun üzüntü mü, hayal kırıklığı mı, öfke mi yoksa yalnızlık mı olduğunu belirleyebilmek duygularınızla daha sağlıklı bir ilişki kurmaya yardımcı olur. Bu beceri, zamanla hem duyguların etkisine kapılmadan onları gözlemleyebilmenizi sağlar hem de çözüm üretme kapasitenizi artırır. Bu konuda destek almak ya da “duygu kelime dağarcığınızı” geliştirmek için Jonice Webb’in kaleme aldığı Boşluk Hissi kitabına bir göz atabilirsiniz.

Empati yeteneğiniz üzerine çalışın.

Empati, duygusal zekanın sosyal boyutunun temelinde yer alır. Karşınızdaki kişinin ne hissettiğini anlamaya çalışmak, durumlara onun perspektifinden bakmak ve duygularını küçümsemeden kabul etmek empatik davranışın temelidir. Dinleme becerilerinizi güçlendirmek, yargılamadan anlamaya odaklanmak, açık uçlu sorular sormak ve karşınızdakinin duygularını kelimelere dökmesine yardımcı olmak empati becerinizi artırır. Empati kurdukça duygusal zekanız da gelişir, çevrenize karşı daha duyarlı ve anlayışlı bir tutum geliştirirsiniz.

Duygularınızı ifade etmeye alan açın.

Duygusal zekanın önemli bir parçası da duygularınızı doğru biçimde ifade edebilmektir. “Hislerini belli etme”, “Duygusallık zayıflıktır” kalıplarıyla büyüyen birçoğumuz, duygularımızı ifade etmekte zorlanırız. Oysa duyguların sağlıklı bir şekilde paylaşılması, hem kendi ruh halinizi iyileştirir hem de çevrenizle kurduğunuz bağları güçlendirir. “Üzgünüm, çünkü…” ya da “Kendimi değersiz hissettim, çünkü…” gibi ifadelerle konuşmak, duygularınızı daha iyi anlamayı ve olaylara daha dengeli bir noktadan yaklaşabilmenizi sağlar. Üstelik sizin bu tutumunuz karşı tarafın da savunmaya geçmesini engeller ve empati kurmasını kolaylaştırır.

Sosyal ilişkilerinizde geri bildirimlere yer verin.

İlişkiler, duygusal zekanın test edildiği ve geliştirildiği en zengin alanlardır. Duygusal zekanızı geliştirmek için samimi ilişkiler içinde bulunmak, keşfetmek ve geri bildirim alışverişinde bulunmak oldukça kıymetlidir. Yakınlarınıza, davranışlarınızın onları nasıl hissettirdiğini sormak, kendi etki alanınızı görmenizi sağlar. Aynı şekilde nazik ve yapıcı geri bildirimler vermek de hem kendi duygusal farkındalığınızı besler hem de başkalarının duygusal gelişimine katkı sağlar. Bu karşılıklı öğrenme süreci, hem sizin hem çevrenizdekilerin duygusal becerilerini artırmaya yardımcı olur.

Bilinçli farkındalık pratiği edinin.

Bilinçli farkındalık, duygu ve düşüncelerinizi bastırmadan, hemen tepki vermeden ve yargılamadan gözlemleyebilme becerisini kazandırır. Bu beceri, duygusal zekanın tüm bileşenlerini besler çünkü sizi içsel deneyimlerinizle temasa geçirir. Stresli durumlarda zihnin otomatik tepkiler üretme eğilimine karşı bir “durma anı” yaratır ve böylece tepki vermek yerine yanıt vermenizi mümkün kılar. Uzun vadede, bilinçli farkındalık pratiği içsel dengeyi güçlendirir, duygu regülasyonunu destekler, empatiyi artırır ve dengeli ilişkiler kurmanızı sağlar.

Duygusal becerilerinizi destekleyen kaynaklara yönelin.

Son olarak, duygusal zekayı geliştirmek, yalnızca iç gözlemle değil, aynı zamanda bilgiyle beslenerek desteklenebilecek bir süreçtir. Bilgi, duygusal becerilerinizi kavramsal olarak anlamanızı sağlar ve öğrendiklerinizi gündelik yaşama taşıyabilmeniz için size yön verir. Ayrıca duygusal zekayla ilgili atölyelere, seminerlere, grup çalışmalarına katılmak ya da terapi sürecine başlamak da deneyimsel öğrenmeyi teşvik ederek gelişimi hızlandırır. Bu sayede bilgiyle pratik birleşir ve duygusal zekanın yaşamın her alanına yansıyan etkilerini daha net fark edebilirsiniz.


Wings ile hayatınıza değer katmaya, alışveriş keyfini ayrıcalıklara dönüştürmeye hazır mısınız? Siz de Wings’in ayrıcalıklı dünyasına katılmak ve size özel programlarını incelemek için link üzerinden başvurunuzu yapabilirsiniz!



Aleyna Tepe İper

1997 yılında İstanbul’da doğan Aleyna, Bilkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden mezun olduktan sonra, insanı anlama tutkusunu pazarlama, marka yönetimi, yazarlık ve içerik üretimi gibi yaratıcı alanlara taşıdı. Bugün psikoloji bilgisini yaratıcı üretim süreçleriyle harmanlayarak, marka ve içerik yöneticisi olarak çalışıyor. Aynı zamanda yazıları aracılığıyla ilham vermeye, deneyimlerini paylaşmaya ve keşfetmeye devam...



BLOOM SHOP