YAZAN: BURCU ERBAŞ

Duygularımız önemli bilgileri bize sinyal etmek için oluşurlar. Kimi hayattan keyif aldığımız durumları bize gösterirken kimi yaşamaya devam edebilmemiz için bizi uyarır. Küçüklüğümüzden itibaren tüm duygularımızı mantıksal kararlar alabilmek için kullanmayı öğreten birincil bakıcılar, okul ve toplumun karşısında bazı durumlarda duygular sadece hissedilmek için yaşanırlar. Bu, özellikle hiç beklenmedik anlarda ortaya çıkan, “mantıklı” bir açıklaması olmayan yoğun duygu selleri için geçerlidir. Peki böylesi anlarda düşünmeyi bırakıp, duygularımızı nasıl hissedebiliriz? 6 adımda duygularınızı gerçek anlamda hissedebilmek için okumaya devam edin!


Ne zaman duygularımızı hissetmek yerine düşünmeye başladık?

Duygularımız nörolojik olarak çevremizi nasıl değerlendirdiğimizi anlamamıza yarayan çok önemli sinyallerdir. Alacağımız aksiyonları ve davranışlarımızı şekillendirmek için varlardır. Bedenin keyif almaktan sorumlu kısımlarını harekete geçiren duygular “pozitif” olarak adlandırılırken alarm sistemini harekete geçiren duygular “negatif” olarak görülür. Ama günün sonunda her biri sadece duygudur.

Kültürel olarak; ailemizden, eğitimimizden, toplumumuzdan kimi duyguların yaşanmaması, kimilerin bastırılması, kimi hislerin yanlış kimi hislerinse her daim var olması gerektiğine dair dersler alırız. Bu da herkesin duygu düzenleme mekanizmasını şekillendirir. Duygularımızı oldukları gibi hissetmek yerine düşünmeye, belli kalıplara sokmaya başlarız.

Bazı durumlarda; stresle başa çıkabilme, öfke kontrolü, öz disiplin gibi kendi avantajımıza çevirebildiğimiz bu rasyonalizasyon durumu aniden ortaya çıkan beklenmedik duygu selleri karşısında etkinliğini yitirir. Çünkü zihnimiz hazırlıksız yakalanır; ya duygularımızı fazlasıyla düşünmeye ya da ani aksiyona geçerek bastırmaya meyilli oluruz.

Görünürde hiç bir problem yokken beklenmedik olumsuz duygular karşısında ne yapmalısınız?

Düşünelim ki gününüz oldukça keyfili geçiyor ve yeni görüşmeye başladığınız ve oldukça hoşlandığınız bir kişi ile berabersiniz. Aniden içinizi negatif duygular basıyor. Korku duymaya başlıyorsunuz. Bu duyguyu belki yanınızdaki kişiyle bir gelecek kurma düşüncesi tetikliyor veya içinizde terk edilme korkusu uyanıyor. Bu anda yaşadığınız tüm bu negatif hislerin kontrolsüzce akmasına yani beden ve zihninizde yaşanmasına izin verirseniz biraz zaman sonra sona ereceğine emin olabilirsiniz. Öte yandan bu hislerinizi kontrol etmeye; mantık çerçevesine oturmaya, bastırmaya, göz ardı etmeye veya bu hisleriniz için kendinize kızmaya karar verirseniz sizin ve o kişinin arasında bazı problemler yaşanacağını tahmin edebilirsiniz. Örneğin ona karşı aniden mesafe koyabilir, saldırganlaşabilir veya fazlasıyla sahiplenici bir tutuma bürünebilirsiniz.

Birçoğumuzun başına sıklıkla gelen ikinci senaryodan kaçınmanın yolu ise duyguları hissedebilmeyi öğrenmekten geçer.

1. Duyguları tanımlayın.

Ruhsal iyi olma halinizi bozan o duyguyu tanımlamak reaktif davranışlara girmemenin ilk adımıdır. Hangi his ruhsal iyi olma halinizi baltalıyor? Yukarıdaki örnekte korku ve endişe hissediyorsunuz.

2. Analiz etmeyin.

Hangi hissin sizi mutsuz kıldığını bulduktan sonra durun. Bu hissin neden ortaya çıktığını, neyin onu tetiklediğini bulmaya çalışmayın. Çoğu zaman bir duygu hissettiğimizde onun çevresinde senaryolar oluşturmaya başlarız. Örneğin; “Şu anda korku içindeyim çünkü ne zaman yeni birisiyle görüşmeye başlasam ve her şey yolunda gitse bir sorun yaşanıyor!” , “Şu anda endişe duyuyorum çünkü aramızda bir problem olmasa da ben elinde sonunda ilişkimizi mahvedeceğim!

Beklenmedik bir duygu değişiminin ardından bu tarz cümleler kurmaya başladığımız anda duygularımızı hissetmek yerine onlarını düşünürüz. Diğer tüm durumlarda olduğu gibi ne zaman bir konunun üzerinde düşünmeye başlarsak da ona verdiğimiz önemi arttırırız. Duygular da üzerlerinde düşünüldükçe yoğunlaşırlar. Ne kadar uzun süre duygularımız üzerinde düşünürsek kafamızda oluşan cümleler hikayelere, hiç yaşanmamış ve yaşanmayacak felaket senaryolarına dönüşmeye daha meyilli olurlar. Tamamen kendi zihninizde olan düşüncelerle aşağıya doğru çekilmemek için yapmanız gereken ilk ve en önemli aksiyon duygularınız üzerinde düşünmeyi bırakmaktır.

3. Derin bir nefes alın ve kendinize o duyguyu vücudunuzun neresinde hissettiğinizi sorun.

Hangi duygunun sizi rahatsız ettiğini tanımladıktan, üzerinde düşünmeyi bıraktıktan (!) sonra duygunun yaşanması için ona rehberlik etme zamanı geldi. Derin bir nefes aldıktan sonra yoğunlaşan duygularınızı bedeninizin tam olarak hangi bölgelerinde hissettiğinizi bulmaya çalışın. Fiziksel olarak o duygu nerenizden dağılıyor? Belki boğazınız düğümlendi, karnınıza ağrı girdi, göğsünüze ağırlık çöktü veya elleriniz titremeye başladı. Duygunun fiziksel gösterimi bedenin her köşesinde yaşanabilir. Dikkatinizi bedeninize getirin.

Fiziksel kaynağı bulduktan sonra o duyguya yoğunlaşın. Somut olarak hissettiğiniz sansasyonların enerjetik olarak da birer karşılıklıkları yani bedeninizde spesifik bir rezonansları var. Bu rezonanslar nasıl hissettiriyor? Bu evrede zihniniz yeniden kendini aktifleştirmek isteyip fiziksel hislerinizi açıklamaya veya gölgelendirmeye çalışabilir. Gözlerinizi kapatıp odağınıza yeniden fiziksel hislerinizi koyarak zihninizin duyguları düşünmesini engelleyin.

4. Ona doğru nefes alın.

Duygularınızın hem fiziksel kaynağına hem de tüm beden ve zihninizde uyandırdığı spesifik rezonanslara yaşam enerjinizi yani nefesinizi yönlendirin. Aldığınız her nefesin o sıkıntılı bölgeye ulaştığını, orayı sakinleştirdiğini, rahatlattığını hayal edin. Sevdiklerinize isteğiniz doğrultusunda uyandırabildiğiniz o pozitif ve iyileştirici enerjinizin bu kez kendiniz için uyandığını ve duygunun fiziksel kaynağına eriştiğini düşünün. Bu esnada odağınızda sadece fiziksel sansyonlarınız olsun. Nefes alışverişinizin duygunuzun fiziksel kaynağı üzerindeki etkilerini izleyin.

5. Tüm bedeninize yayıldığını izleyin.

Duygunuzun fiziksel kaynağı nefes alıp vermenizle başka bölgelere de yayılıyor ve güçleniyor mu yoksa giderek küçülüyor ve etkisi azalıyor mu? Bedeninizde yaptığı yolculuğu izleyin. Duygunun bedeninizdeki yayılmasını ne kadar uzun süre izlerseniz o kadar çok duyguyu hisseder ve üzerine düşünmezsiniz. Siz üzerine düşünmedikçe de duygunun yaşam ömrü o denli kısalır.

Duygular hissedildikçe dağılmaya ve azalmaya meyilliyken düşünüldükçe yoğunlaşmaya ve kalıcı hale gelmeye başlarlar.

6. Duygu daha tolere edilebilir bir hale geldiği zaman hayatı bıraktığınız yerden tekrar yakalın.

İçinizi aniden dolduran istenmedik duygular daha tolere edilebilir hale geldiğinde yani içinizde uyanan yoğun bir aksiyona geçme dürtüsü, fiziksel sansasyonlar azaldığında, tekrardan yaşama odaklanabilirsiniz. Duygunuzu başarıyla hissetmiş oldunuz. Yeniden hoşlandığını kişi ile vakit geçirmeye ve başka hiç bir senaryoya takılmadan andan keyif almaya devam edebilirsiniz!



Burcu Erbaş

1997 yılında Antalya’da doğan Burcu, İstanbul Saint Joseph lisesinde eğitim gördü. 2020 yılında Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Erasmus programı ile bir sene boyunca eğitim aldığı Sciences Po Paris’te çevre politikaları, sürdürülebilirlik ve ekoloji üzerine dersler aldı. Öğrendiklerinden çok etkilenen Burcu yaşam tarzını çevreye duyarlı olacak şekilde...



BLOOM SHOP