YAZAN: ALEYNA TEPE İPER

Her anne emzirme sürecini farklı deneyimler. Ancak her koşulda bu deneyim, yalnızca fiziksel bir süreç değil; bedenin, hormonların, kimliğin ve duyguların yeniden şekillendiği bir geçiş evresidir. Emzirmenin sona ermesiyle birlikte bazı anneler için bu dönem huzur ve rahatlama duygularıyla karşılanırken, bazıları için beklenmedik duygusal dalgalanmaları beraberinde getirebilir. Bu duygusal dalgalanmalar ise zamanla şiddetlenerek annenin kendisini yalnız, yorgun ve tükenmiş hissettiği “emzirme sonrası depresyonu” olarak adlandırılan psikolojik bir durumu tetikleyebilir. Peki, bu durumu tetikleyen sebepler nelerdir? Sütten kesmenin ardından gelen hüzün, içe çekilme ya da duygusal kırılganlık sadece geçici bir “anne yorgunluğu” mu, yoksa daha derin bir dönüşümün parçası mı?


Emzirme sonrası depresyonu (post-weaning depression) nedir?

Emzirme sonrası depresyonu, annenin emzirme döneminin sona ermesinin ardından yaşadığı ruhsal dalgalanma, kaygı ve zaman zaman depresif belirtilerle kendini gösterebilen psikolojik bir durumdur. Anne, bu süreçte nedensiz bir hüzün, tahammülsüzlük, içe kapanma, suçluluk ya da anlam veremediği bir boşluk hissi yaşayabilir. Kimi zaman kendisini yetersiz, kırılgan ya da duygusal olarak tükenmiş hissedebilir. Tüm bu deneyimler, annenin psikolojik olarak sessiz bir mücadele içinde olduğunu gösterir. Fakat bu belirtiler çoğu zaman emzirme sonrası ya da sütten kesme dönemi ile ilişkilendirilmez çünkü bu konu toplumda pek konuşulmaz, aksine küçümsenir ve anne için sorunun büyümesine sebep olabilir.

Oysa bu süreç, sebebi ne olursa olsun annenin biyolojik, duygusal, kimliksel ve psikososyal dönüşümler yaşadığı son derece hassas bir dönemdir. Bu dönemde anne, yalnızca bebeğini sütten kesmekle kalmaz; aynı zamanda bedeniyle, annelik rolüyle ve kendi kimliğiyle yeniden bir ilişki kurma sürecine girer. Ne yazık ki toplumda çoğu zaman emzirme sonrası yaşanan duygusal karmaşa “abartı”, “geçici bir hüzün” ya da “annelik böyle bir şey” gibi kalıplarla geçiştirilir. Bu da annelerin deneyimlerini paylaşmasını zorlaştırır. Duygularını bastıran ya da bu duygularla yalnız başına mücadele etmek zorunda kalan anneler, zamanla daha derin bir depresif sürece sürüklenebilir.

Ancak emzirme sonrası depresyon, anlaşılmaya ve desteklenmeye ihtiyaç duyulan bir psikolojik durumdur. Bu sürecin fark edilmesi ve normalleştirilmesi, annenin kendi deneyimine şefkatle yaklaşmasını sağlar. Annenin hem biyolojik hem duygusal hem de sosyal anlamda yeniden yapılanmaya çalıştığı bu süreçte, yalnız olmadığını bilmesi ve destek mekanizmalarına erişebilmesi son derece kıymetlidir.

Emzirme sonrası depresyonun sebepleri nelerdir?

Emzirmeyi bırakmak, dışarıdan bakıldığında yalnızca fiziksel bir süreç gibi görünse de aslında anneyi hem bedensel hem de zihinsel açıdan etkileyen çok katmanlı bir değişim sürecidir. Bu süreçte hormon seviyeleri değişir, annelik kimliği farklı bir forma bürünür ve anne-bebek ilişkisi yeni bir aşamaya geçer. Tüm bu değişimlerin birleşimi, bazı annelerde ruhsal olarak zorlayıcı etkiler yaratabilir. Öte yandan emzirme sonrası depresyon, tek bir nedene bağlı olarak ortaya çıkmaz. Genellikle biyolojik, psikolojik ve çevresel faktörlerin birleşimiyle şekillenir.

Hormonlardaki ani değişim

Emzirmenin sona ermesiyle süt üretiminden sorumlu prolaktin ve sevgi hormonu olarak bilinen oksitosin seviyelerinde belirgin bir düşüş yaşanır. Bu hormonlar yalnızca fizyolojik süreçlerde değil, aynı zamanda annenin ruh halinin dengelenmesinde de önemli rol oynar. Anne ve bebek arasındaki bağı besler, huzur ve güven hissini pekiştirir. Ancak sütten kesme sonrası bu hormonların ani düşüşü, annenin duygusal dünyasında bir boşluk yaratabilir. Bu değişim, beden tarafından hormonal bir dalgalanma olarak algılanır ve depresif ruh hali, ani ağlama krizleri ya da duygusal donukluk gibi belirtilerle kendini gösterebilir.

Fiziksel yorgunluk ve uyku bozuklukları

Anneler için emzirmenin sona ermesi, fiziksel rahatlamayla sonuçlanacak bir dönem gibi düşünülse de gerçek yaşamda bu süreç farklı seyredebilir. Bebeğin gece uyanmaları ve bakım ihtiyacı devam ederken annenin bedeni hala doğumun ve emzirmenin izlerini taşıyor olabilir. Sütten kesme sürecine bağlı olarak bebeğin uyku düzeninde yaşanan değişimler, annenin gece uykularını daha da düzensiz hale getirebilir. Uykusuzluktan kaynaklanan halsizlik ve fiziksel yorgunluk ise annenin ruhsal dayanıklılığını azaltabilir. Bu durumda, annenin zaten hassas olan ruh hali daha kırılgan bir hale gelerek depresyon belirtilerini pekiştirebilir.

Kimlik değişimi ve annelik rolüyle yüzleşme

Emzirme dönemi boyunca “emziren anne” olarak etiketlenen kadın, belki süreç boyunca bu damgalanmanın negatif etkisini hissetmez. Ancak sütten kesme ile birlikte bu tanım değiştiğinde, annenin zihninde “şimdi ben nasıl bir anneyim” sorusu belirebilir. Özellikle ilk kez anne olan kadınlar için bu geçiş süreci, kimliklerini yeniden tanımlama ihtiyacı hissettirebilir. Kimlik geçişi sırasında yaşanan içsel çatışmalar ise depresyon riskini artırabilir. Burada en önemli nokta hiçbir zaman hiçbir anne için bu gibi “etiketler” kullanmamaktır. Kulağa destekleyici gibi gelse bile bir anneye “Ne güzel sen emziriyorsun…” gibi ifadeler kullanmak onu bir kalıba sıkıştırırken omuzlarına da ekstra sorumluluk yükler. Dolayısıyla en başta ifadelerin annedeki etkilerini öngörerek konuşmak önemlidir.

Sosyal baskılar ve yetersiz destek

Toplumda emzirme sürecinin bitimi çoğu zaman “artık zor kısmı geçti” şeklinde değerlendirilir. Anne için ise bu dönem, duygusal olarak en karmaşık ve kırılgan anlardan biri olabilir. Ancak bu duygular dile getirildiğinde toplum çoğu zaman “abartma” ya da “herkes bu süreci yaşıyor” gibi cümlelerle annenin deneyimini küçümser. Bu yaklaşım, annenin yalnız hissetmesine ve yaşadığı duyguları bastırmasına neden olabilir. Eşlerden, aileden ya da sosyal çevreden yeterince duygusal destek göremeyen anneler, iç dünyalarındaki yükü tek başlarına taşımaya çalışırlar. Bu da duyguların birikmesine, zamanla içe kapanmaya ve depresyonun daha da derinleşmesine yol açabilir. Oysa bu süreçte annenin en çok ihtiyacı olan şey; yargılanmadan dinlenmek, anlaşılmak ve duygularına alan açıldığını hissetmektir.

Geçmiş deneyimler ve psikolojik yatkınlık

Her annenin psikolojik geçmişi ve ruhsal dayanıklılığı farklıdır. Daha önce depresyon, anksiyete ya da doğum sonrası duygu durum bozuklukları yaşamış bir kadın, emzirme sonrası dönemde daha hassas olabilir. Aynı şekilde çocukluk travmaları, bastırılmış duygular ya da aileden öğrenilen savunma mekanizmaları da bu dönemde yeniden tetiklenebilir. Emzirmenin sona ermesi, geçmişten gelen eksiklik, kayıp ya da terk edilme hissini yeniden yüzeye çıkarabilir. Eğer anne bu duygularla baş edecek içsel ya da dışsal kaynaklara sahip değilse, sürecin içinde kaybolmuş gibi hissedebilir. Bu nedenle emzirme sonrası depresyonu anlamak ve yönetmek için annenin bireysel öyküsüne de şefkatle yaklaşmak büyük önem taşır.

Bu süreci en rahat nasıl geçirebilirsiniz?

Bu süreci en sağlıklı şekilde atlatabilmenin ilk adımı, her annenin deneyiminin kendine özgü olduğunu kabul etmektir. Kimileri hiç emzirmez, kimileri yalnızca birkaç hafta, kimileri ise aylarca ya da yıllarca bu süreci devam ettirir. Tüm bu yollar geçerlidir ve hiçbirinin bir diğerinden “daha doğru” ya da “daha iyi” olduğu söylenemez. Bu farklılık, hiçbir zaman bir annenin annelik değerini ya da sevgisini tanımlamaz. “Emzirdin mi?” ya da “Ne kadar emzirdin?” sorusunun cevabı ne olursa olsun, her annenin yaşadığı süreç benzersiz, geçerli ve saygıya değerdir. Bu nedenle, kendinizi başkalarının hikayeleriyle kıyaslamak yerine, yolculuğunuza şefkatle yaklaşmanız bu süreçte sizi en çok destekleyecek ilk adımdır. Hüzün, rahatlama, suçluluk… Duygularınız ne olursa olsun hepsi bu geçişin hissedilmeyi hak eden parçalarıdır.

Emzirme sonrası dönem, yalnızca fiziksel bir değişim değil, aynı zamanda ruhsal bir yeniden yapılanmadır. Bu yüzden hem bedeninize hem de kalbinize kulak vermek çok kıymetlidir. İhtiyacınız olduğunda dinlenin, ağlayın, anlatın, yazın ya da sadece susup hislerinize alan açın. Destek istemekten çekinmeyin. Güvendiğiniz biriyle konuşmak ya da bir uzmandan destek almak, bu süreci daha kolay ve hafif geçirmenizi sağlayabilir. Bu süreci bir bitiş değil, hem sizin hem de bebeğiniz için yeni bir evrenin başlangıcı olarak değerlendirmeye çalışmak kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olabilir.



Aleyna Tepe İper

1997 yılında İstanbul’da doğan Aleyna, lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde tamamladı. Yüksek lisans eğitimine Bahçeşehir Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji alanında devam ediyor. Çocukluğundan beri duygu ve düşüncelerini yazarak ifade eden Aleyna, iyi yaşam konseptine duyduğu ilgiyi yazma tutkusuyla birleştirerek Live to Bloom’da editör olarak çalışıyor. Akademik ve deneyimsel olarak kendini...



BLOOM SHOP