
Sessizliğin ne olduğu hem somut olarak hem de felsefi düşüncede derin anlamlar taşıyan bir konudur. Amerikalı yazar, şair ve toplumsal eleştirmen Paul Goodman sessizliğin aynı zamanda politik, etik ve varoluşsal bir duruş olabileceğini savunur. The Politics of Being Quiet adlı denemesi, sessizliği çok katmanlı bir deneyim olarak incelerken sessizliğin baskı, direniş, saygı ve farkındalık gibi çeşitli anlamlarını tartışır. Bu yazıda Goodman’ın sessizliğe yaklaşımını ve tartıştığı bazı sessizlik türlerini inceleyeceğiz.
Sessizlik nedir?
Sessizlik, en temel anlamıyla duyulabilir seslerin yokluğu olarak tanımlanır. Bu tanıma göre sessizlik, sesin yokluğu yani bir “olmama hali” üzerinden kavranır. Ses, iletişimin merkezinde yer alırken sessizlik çoğu zaman bir boşluk, edilgen bir durum gibi algılanabilir. Ancak bu yaklaşım sessizliğin anlamını daraltır. Çünkü sessizlik, sadece bir yokluk hali olmanın aksine farklı biçimlerde deneyimlenebilir, algılanabilir ve iç dünyamızı yansıtmak için güçlü bir iletişim aracı olarak kullanılabilir.
Sessizlik, fiziksel ya da duyusal bir durumun ötesinde; içsel bir sükunet hali, bilinçli bir tercih, varoluşsal bir deneyim ya da anlamlı bir duraklama olarak da ortaya çıkabilir. Farklı boyutlarıyla sessizlik, oldukça öznel ve bağlama bağlı bir biçimde yorumlanır. Zaman içinde pek çok düşünür bu kavram üzerine eğilmiş, farklı yönleriyle incelemiştir. Bu alanda çalışan önemli isimlerden biri de Paul Goodman’dır.
Paul Goodman kimdir?
Paul Goodman, 20. yüzyılın önemli Amerikalı düşünürlerinden biridir. Yazar, şair, toplumsal eleştirmen ve psikoterapist olarak çok yönlü bir entelektüel kimliğe sahiptir. Yaşamı boyunca eğitim, siyaset, şehir planlaması, edebiyat ve dil gibi birçok alanda çalışmıştır. Roman, şiir, oyun ve deneme türlerinde birçok eser kaleme alan Goodman; Susan Sontag, Noam Chomsky ve Murray Bookchin gibi düşünürler üzerinde de etkili olmuştur.
Goodman, özellikle iletişim, toplum ve birey arasındaki ilişkiler üzerine düşünceleriyle tanınır. Sessizlik üzerine yaptığı yorumlar, onun insan doğasına, toplumsal yapıya ve bireyin içsel dünyasına dair derinlemesine analizlerinin bir parçasıdır. Goodman, sessizliği sadece sesin yokluğu olarak değil, bir iletişim biçimi, hatta zaman zaman sözcüklerden daha güçlü bir ifade aracı olarak ele alır. Ona göre sessizlik, bireyin kendini dinlemesine, düşünmesine ve çevresiyle farklı bir düzeyde bağ kurmasına olanak tanır. Goodman’ın bu yaklaşımı, sessizlik kavramını daha geniş bir çerçevede anlamamıza olanak sağlamıştır.
Paul Goodman ve sessizlik üzerine
Paul Goodman, 1972 yılında yayımlanan Speaking and Language: Defence of Poetry adlı kitabında, yaşamın içinde var olan farklı sessizlik türlerini ele almıştır. Kitapta yer alan “The Politics of Being Quiet” adlı denemesinde çeşitli sessizlik biçimlerini tanımlayarak, bunların toplumsal ve bireyler arası ilişkilerdeki anlamlarını ve işlevlerini inceler. Goodman, sessizliği yalnızca bir iletişimsizlik hali olarak değil, aynı zamanda politik, psikolojik ve ruhsal bir olgu olarak yorumlar.
Bu yaklaşımı en iyi yansıtan pasajlardan biri şöyledir:
“Konuşmamak da, konuşmak da insanın dünyada var olma biçimleridir. Her birinin kendi türleri ve dereceleri vardır. Uykunun ya da kayıtsızlığın tepkisiz sessizliği; ciddi bir hayvan yüzündeki ağırbaşlı sessizlik; ruhu dinlendiren, farkındalıkla dolu ve yeni düşüncelerin doğduğu verimli sessizlik; “Bu… bu…” demeye hazırlanan uyanık algının canlı sessizliği; yoğun bir uğraşa eşlik eden müzikal sessizlik; başkasını dinlemenin, onun ne demek istediğini kavrayıp netleştirmesine yardımcı olmanın sessizliği; öfke ya da kendini suçlamanın gürültülü sessizliği, yüksek sesle içten içe konuşmalar, ama bunları dışa vurmaya gönülsüz bir somurtkanlık; şaşkınlığın sessizliği ve başkalarıyla barışçıl bir uyum ya da kozmosla bütünleşme anlarının sessizliği.”
Bu alıntıdan da anlaşılacağı üzere Goodman, sessizliği katı bir biçimde sınıflandırmaz; daha çok felsefi ve şiirsel gözlemler sunar. Bu nedenle, ona ait sabit bir sessizlik türleri listesi yoktur ancak düşüncelerinden yola çıkarak bu türleri anlamlandırmak ve belirli başlıklar altında toplamak mümkündür.
Farklı sessizlik tipleri nelerdir?
Bu yazıda ele alacağımız bazı sessizlik biçimleri, Paul Goodman’ın metinlerinde tartıştığı sessizlik türlerini temel alıyor. Goodman’ın tanımladığı bu türler, sessizliği duygu ve düşünceleri ifade etmenin bir aracı, bir duruş biçimi, kolektif bir tepki ya da çeşitli farkındalık anlarının işareti olarak ele alır. Bu sessizlik biçimlerini incelemek; empati, şefkat ve karşılıklı anlayış gibi insani özellikleri güçlendirdiği gibi, bireyin kendi doğasına yaklaşmasını ve şimdiki ana daha derinlemesine bağlanmasını da mümkün kılar. Ancak bu anları fark edebilmek için sessizlik türlerini tanıyabilmek ve ayırt edebilmek önemlidir. Böylece bir dahaki sefer farklı bir sessizlik biçimiyle karşılaştığımızda, onu yalnızca algılamakla kalmaz; aynı zamanda bulunduğumuz andaki mevcudiyetimizi derinleştirmek için bir anahtar olarak da kullanabiliriz.
Baskı sonucu sessizlik
Bireylere veya gruplara, otorite, toplumsal baskı ya da korku yoluyla dayatılan bir sessizlik türüdür. Sansür, siyasi baskı veya marjinalleştirme biçiminde gerçekleşebilir. Bu tür sessizlikler, gerçek ifadenin bastırılmasına yol açar. Kişi, konuşmanın bir parçası olmaktan vazgeçmiş gibi görünebilir ve zorunluluk hissi ya da güçsüzlük duygusuyla sessiz kalabilir.
Saygı olarak sessizlik
Saygı göstermek amacıyla kullanılan bilinçli bir sessizlik biçimidir. Ritüellerde, huşu anlarında ya da yas tutma süreçlerinde, özellikle dini törenlerde karşımıza çıkar. Goodman, bu tür sessizlikleri bir tür mevcudiyet ve birlik alanı olarak görür.
Yabancılaşma olarak sessizlik
İletişim kuramama ya da iletişim kurma isteksizliği sonucu oluşan bir sessizlik türüdür. Genellikle yalnızlık hissine ya da kişiler arası kopukluklara neden olur. Goodman’a göre bu, duygusal ya da zihinsel bir mesafenin işaretidir. Kişi, karşısındakinin söylediklerine kayıtsızdır; sözcükler ona çarpıp geri döner.
Direniş olarak sessizlik
Konuşmamayı bilinçli bir şekilde tercih etmek, bir protesto biçimi olarak değerlendirilebilir. Sessiz nöbetler gibi eylemler, adaletsiz bir sistemle diyaloğa girmeyi reddetmenin bir yolu olarak ortaya çıkar. Bu, sessizlik aracılığıyla ortaya çıkan etik ya da politik bir duruşu temsil edebilir.
Şiirsel bir alan olarak sessizlik
Sanat ve şiirde söylenmeyenler de en az söylenenler kadar anlam taşır. Müzikteki duraklamalar ya da kıtalar arasındaki sessizlik bu sessizlik biçimine örnek olabilir. Goodman, sanatta sessizliğin ifadeyi güçlendirebileceğini ve anlatılmak isteneni daha etkili kılabileceğini vurgular.
Yoğun dikkatin sessizliği
Bu sessizlik türünde birey yaptığı işe o kadar odaklanmıştır ki dış dünya adeta sessizleşir. Bu tür sessizlik, hem bireysel hem de kolektif deneyimlerde ortaya çıkabilir ve bir tür yaratıcı trans hali olarak tanımlanabilir.
İçsel gürültünün sessizliği
Dışarıdan bakıldığında sessizlik hakim görünse de kişinin zihninde yargılayıcı düşünceler yüksek sesle dolaşmaktadır. Bu içsel diyalog, kişinin söylenenleri sağlıklı biçimde duymasını da engelleyebilir.
Kozmosla uyumun sessizliği
Bu tür sessizlik, evrensel bir birlik hissinden kaynaklanır. Kişi hem huzur içinde hem de merak doludur; bilinmeyeni kabul ederken aynı zamanda onu anlamaya açıktır.
Farkındalığın sessizliği
Yeni düşünceler ve içgörüler doğarken ortaya çıkan bu sessizlik, dikkatli bir farkındalığın ürünüdür. Kişi çevresine bütünüyle açıktır; görsel, işitsel ve duygusal uyaranların farkındadır. Bu tür sessizlik, bilinçli bir dikkat halidir.