YAZAN: NİHAN BORA

Yaşanan olumsuzluklara karşı kendini sorumlu hissetmek, harekete geçmek ve gönüllü olmak, yaşadığımız dönemin çıkış noktalarından biri olabilir. Deprem felaketinin ardından sivil toplumun hızla harekete geçmesi gönüllülüğün önemini bir kez daha gösterdi. Peki gönüllü olmak ne demek ve gönüllülüğün insan yaşamında nasıl bir yeri var?


Gönüllü olmak ne demek?

Yaşadığımız toplumda bir şeylerin değişmesini isteyen ama bunun için nereden başlayacağını bilemeyen belki de milyonlarca kişi var. Tek bir kişiyle herhangi bir şeyin değişmeyeceği kanısında olup harekete geçmeyenler, Kahramanmaraş depreminin ardından yaşanan dayanışmada birlik olmanın ne kadar büyük bir güce dönüştüğünü görmüş olmalı.

Her çocuğun eşit eğitim hakkına sahip olmasını, hayvanların yaşam şartlarının iyileştirilmesini ya da doğanın geleceğini dert ediniyor olabilirsiniz. Sizin gibi bir çocuğu, kadını, hayvanı veya doğayı dert edinmiş ve harekete geçmiş milyonlarca insan var. İşte bu insanlara “gönüllü” deniyor. Gönüllü olmanın ne denli hayati olduğunu, yaşadığımız depremin ardından gördük. Alana ilk gidenler sivil toplum kuruluşları ve onların eğitimli gönüllüleriydi. 

Hayatımızda bir felaket olmasına gerek yok ama gönüllü bireylerin yaşam üzerindeki etkisini görmek, bizi “gönüllü olma”nın ne demek olduğunu araştırmaya itti. Bir şeyleri değiştirebilmeye inanmak ve yolunda gitmeyen konular için sorumlu hissetmek belki de her vatandaşın görevi. Buna, yazıyı okuyunca siz karar vereceksiniz. Sivil toplum alanında uzun yıllardır çalışan ve gönüllü olmanın “insan olma”daki rolünü anlatan isimlerle konuştuk.

Itır Erhart / Akademisyen, Sosyal Girişimci, Adım Adım ve Açık Açık Platform Kurucusu

Itır Erhart’ı akademisyen veya sivil toplumdaki aktif rollerinden tanıyanlarınız vardır. Adım Adım’ı kurup koşmaya başladığında belki de birçoğumuzun hayatına “sivil toplum yararına koşmak” kavramını o soktu diyebiliriz. Yanı sıra Açık Açık Platformu, İhtiyaç Haritası, Etki Çemberleri Vakfı gibi kurumlardaki varlığı nedeniyle gönüllülük konusu deyince kapısını çaldığımız ilk isimlerden biri oldu.

“Bireyin, toplumların gelişmesinde büyük katkısı var.”

Gönüllü olmak, kelimenin kendisinde de olduğu gibi kişinin isteyerek, özgür iradesiyle, toplumda gördüğü sosyal ya da ekolojik bir sorunun çözümüne katkı sunmak için aksiyon alması anlamına geliyor. Değişim yaratabileceğine inanmak, umutlu olmak demektir çünkü eğer umut yoksa hiçbir şekilde aksiyon almayız. Geleceğin bugünden daha iyi olacağına dair bir umut gerekiyor. Bireyin, toplumların gelişmesinde çok büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Sivil toplum kuruluşlarının iki temel kaynağı var; bir tanesi bağışlar, diğeri de gönüllüler. Kuruluşlar gönüllüler olmadan aktivitelerini, projelerini yürütemezler. 

Gönüllü olmak kişiye ne katıyor derseniz, gönüllüye de en az faydalanıcı grup kadar katkısı olduğunu söyleyebilirim. Gönüllülük faaliyetleri, bireyin kendini tanıması açısından çok önemli bir süreç. Birlikte iyileşiyoruz. Birey, gönüllü çalışmaya başladığı zaman faydalanıcı grupla birlikte iyileşiyor. 

“Gönüllü daha mutludur, kendini iyi hisseder.”

Bunun yanı sıra özellikle kentlerde yaşayan insanlarda; kendini kaybolmuş hissetme, anlam kaybı çok yaygın. Birey, gönüllü bir faaliyete başlayıp somut bir etki yarattığını gördüğü zaman, o anlam arayışında da çok önemli bir adım atmış oluyor. Neden burada olduğuna dair hisleri değişiyor. “Ben bunun için buradayım, bir dönüşüm yaratmak için buradayım.” diye düşünmeye başlıyor. Faydalanıcı grupla, çalıştığın insanlarla; belki hayvanlar ve doğayla birlikte büyüyorsun. Gönüllü daha mutludur, kendini iyi hisseder. Bir amaç için çalıştığı için ve öğrenir. Sonsuz bir öğrenme sürecinin içinde öğrenir.

“Ben neyi değiştirmek, neyin çözümüne katkı sunmak istiyorum?” sorusunu sorup bir meseleden başlamak en iyisi. Ondan sonra da o alanda çalışan sivil toplum kuruluşlarına bakmak, onlardan biriyle başlamak ilk adım olabilir. 

Pınar İlkiz / Pikan Ajans Kurucusu

Gazeteciliğin ardından çeşitli sivil toplum kuruluşlarında farklı pozisyonlarda çalışan Pınar İlkiz, sivil toplum kuruluşları ve derneklerle çalışan İletişim / Kaynak Geliştirme Ajansı Pikan’ı kurdu. Gönüllülüğü de bizzat deneyimleyen Pınar bize sivil toplumda gönüllülüğün tek taraflı olmadığını anlattı.

“Gönüllülükte iki taraf birbirini besliyor.”

2011’den bu yana sivil toplumun içindeyim. Daha öncesinde masanın öbür tarafında yani sivil toplumun da haberlerini yapan taraftaydım. Bu değişim hem sivil toplumu çok daha iyi tanımamı hem de gönüllülüğün aslında hiç de düşündüğüm gibi, tek boyutlu ya da kısa vadeli olmadığını anlamamı sağladı. Öncelikle gönüllülük tek bir tanıma sıkışan bir şey değil. İstersem bir sivil toplum kuruluşu için gönüllü olarak koşup destek toplayabileceğimi, istersem gidip bir sivil toplum kuruluşunun ofisinde/etkinliğinde onlara yardım edebileceğimi ya da hatta bir sivil toplum kuruluşuyla bilgi birikimimi paylaşıp onlara daha yapısal bir destek sağlayabileceğimi öğrendim. Hatta bence gönüllülük kavramı Türkiye’de bu sene 28 Kasım’da dördüncüsü kutlanacak Paylaşma Günü ile (Dünya çapında #GivingTuesday olarak biliniyor.) hem sivil toplum hem de özel sektör için çok yaratıcı yollar bulunmasına vesile oldu.

Ama en güzeli, -benim için mesela bu Kadın Koalisyonu örneğidir- bir kuruma dilerseniz 10 yıl boyunca bile gönüllü olabileceğinizi ve gönüllülük dediğimiz süreçte, tek bir tarafın öğrenmediğini, iki tarafın sürekli birbirini beslediğini görmem oldu. Benim baktığım yerden gönüllülük, gerçekten insanlara dokunan bir şey yaptığını gördüğüm sivil toplum kuruluşlarını, onu yapmaya devam edebilmesi için bir birey olarak nasıl destekleyebileceğime kafa yormam demek.

Bedia Büyükgebiz / Avukat

Kahramanmaraş depreminin ardından sosyal medya sayesinde tanıdığımız birçok isim oldu. Bedia Büyükgebiz de onlardan biri. Hatay’da bazı önemli belgelerin bulunduğu resmi bir binada arkadaşlarıyla birlikte yıkımı durduran isim olarak tanıdık onu. Ardından bölgede farklı alanlardaki ihtiyaçları ilk elden yayınlarıyla bildirdi. Hala deprem bölgesi için gönüllü faaliyetlerine devam ediyor. Onun hayatında gönüllülük nasıl bir yerde, bunu öğrenmek istedik.  

“Sahada aksiyon almam, kendimi iyileştirme yöntemim.”

Kendimi bildim bileli, neredeyse 9-10 yaşlarından beri gönüllülük çemberinin içindeyim. Gönüllülüğün sorumluluk bilinciyle çok ilişkili olduğunu düşünüyorum çünkü insan bazı konularda kendini sorumlu hissediyor. İnsanların çevreye, insana, hayvana, dünyaya karşı kendi birincil, ikincil çemberlerine karşı bir sorumluluk bilinci var. Bu yüzden adım atmam gerekiyor, o insanların/hayvanların ya da doğanın bana ihtiyacı var diyerek harekete geçiyorum. Ben bu sorumluluğu üstlenmeliyim ve adım atmalıyım hissi aslında. Farkındalığı yüksek insanların da gönüllülüğe daha yatkın olduğunu düşünüyorum. Duyarlılık farkındalığımın yüksek olması da beni sahaya iten güdülerden bir tanesi. 

Ayrıca gönüllülük faaliyetinin başka bir penceresi daha var. Bunu deprem bölgesine uyarlarsak; orada insanlar bir travma yaşıyor, ben de bir birey olarak iç dünyamda bir travma yaşıyorum. Benim için orada olmak, bir şeyler yapmak kendi travmamı da iyileştirme yöntemim aslında. Oraya gitmezsem, bir şeyler yapmazsam kendi iç dünyamda o travmayı, hüznü, kederi atlatamıyorum. Benim sahada aksiyon almam, devamlı yardım etme ve problem çözme isteğim, kendimi iyileştirme yöntemim diyebilirim.

“Ben işe yarıyorum hissi, ruhuma çok iyi geliyor.”

Kendimce birilerine ya da toplumun yarasına merhem olma duygusunu taşıyorum. Bir derde derman olurken bir yandan da hukukçu kimliğimle -yapı-denetim özelinde konuşursam- oradaki sistemsel sıkıntıyı çözme ve onu doğruya evirme güdüsü hissediyorum. Ayrıca oradaki insanların adalet duygusunu pekiştirmek de amaçlarımdan biri. Ben Marmaris, Muğla yangınlarında da 20-25 gün sahadaydım. Orada da tabii ilk isteğimiz hemen yangını söndürmekti ama bir yandan da yangın çıktığında insanların ne yapması gerektiği ya da evlerinde ne yapmaması gerektiğini anlatmak, bilinçlendirmek için çaba harcadık. 

Dediğim gibi küçük yaşlardan itibaren dernek ve vakıflarla çalıştım. Üniversitede TEGV, TOG’da ve başka gençlik derneklerinde gönüllü çalıştım. Hayatımda hep bir STK oldu ya da kendi küçük dünyamda yarattığım bireysel değişimle, her zaman katkı sağlamaya çalıştım. “Ben işe yarıyorum.” hissi, küçüklüğümden beri ruhuma çok iyi geliyor.



Nihan Bora

İstanbul'da iletişim ve gazetecilik eğitimi aldı. 20 yılı aşkın süredir geleneksel ve dijital medyada yazmayı sürdürüyor. Okumayı, araştırmayı, yazmayı seviyor. Dijital okuryazarlık eğitimleriyle yetişkin ve çocuklara dijitali anlatıyor. Sahip olduğu merak duygusu, oğlu Deniz Bora sayesinde hiç tükenmiyor....



BLOOM SHOP