YAZAN: ALEYNA TEPE İPER

Günlük yaşamın koşturmacasında, çoğu zaman bütünü görmekte zorlanırız. En iyisinin, en mükemmelin ya da bir sonrakinin peşinde koşarken aslında hayatımıza anlam ve netlik kazandırabilecek derin ve basit değerleri gözden kaçırırız. Oysa dış dünyadan biraz uzaklaşıp içimize döndüğümüzde değerlerimizi, inançlarımızı ve bakış açımızı değiştirecek bilgeliği fark edebiliriz. Bu farkındalıklar, yaşam deneyimimizi dönüştürerek dünyayı daha derin ve bilinçli bir şekilde deneyimlememizi sağlayabilir. Bahsettiğim bu farkındalıklar soyut kavramlar değil, günlük hayatınıza kolayca dahil edebileceğiniz, kendinizle ve çevrenizle yeniden bağlantı kurmanızı sağlayacak pratik içgörülerdir. Temelde, hayata farklı bir gözle bakmanıza yardımcı olacak 6 farkındalıktan bahsedebiliriz. Her bir farkındalık, zaten içinizde ve çevrenizde var olan mucizeleri yeniden keşfetmenize olanak tanıyarak dönüşümünüzü destekler. Perspektifinizi dönüştürecek bu 6 farkındalık nedir? Yaşam deneyiminizi nasıl etkiler? Sizin için anlattık!


→ Anda kalabilmek.

Buda, Lao Tzu, Eckhart Tolle ve Ram Dass gibi spiritüel bilgeler, anda kalmanın gücüne uzun yıllar boyunca vurgu yapmıştır. Onlara göre, insan zihninin sürekli geçmişle ve gelecekle meşgul olması, yaşanan tek gerçekliği, yani şu anı kaçırmamıza neden olur. Geçmiş, yalnızca hafızamızda yer edinmiş anılarımızdan ibarettir ve üzerinde herhangi bir kontrolümüz yoktur. Gelecek ise hayal gücümüzün ürünü olan bir bilinmezdir. Anda kakabilmek, zihnin bu alışkanlıklarını fark ederek onlardan sıyrılmayı ve varoluşun tam merkezine dönmeyi temsil eder.

Bu farkındalık hali, yalnızca anı yaşamakla sınırlı kalmaz, hayata bakış açımızı da kökten değiştirir. Anda kalabildiğimizde artık eleştirel, yargılayıcı ve kaygı uyandıran düşüncelerden uzaklaşabiliriz. Hayatı korktuğumuz ya da umduğumuz gibi değil, olduğu gibi deneyimleme fırsatı yakalarız. Bu kabul, etrafımızda olan bitene de daha tarafsız ve açık bir zihinle yaklaşmamıza olanak tanır. Çünkü eleştirel, yargılayıcı ve kaygı uyandıran düşüncelerden sıyrıldığımızda, hem kendimize hem de çevremize karşı daha şefkatli bir yaklaşım geliştiririz. Anda kalmak, bir nevi hayatın özünü yakalamaktır, yüzeysel değerlendirmenin ötesine geçerek anlam arayışımızı tatmin eder. Hayatı daha derinlemesine anlamamızı ve kapılarımızı mucizelere açabilmemizi sağlar.

→ Hayatın geçiciliğini kabul etmek.

Geçicilik kavramı, özellikle Budizm gibi spiritüel geleneklerde merkezi bir yere sahiptir. Zevkler, maddi varlıklar, ilişkiler ve hatta kendi varlığımız, kısaca hayattaki her şey geçici ve değişime tabidir. Her şeyin bir başlangıcı ve sonu olduğu gerçeği, çoğu zaman zihnimizde korku ve kaygı uyandırabilir. Ancak, bu gerçeği kabul etmek, yaşamı olduğu gibi kucaklamanın temel taşlarından biridir. Budist öğretiler ve diğer spiritüel yaklaşımlar, geçiciliği bir zayıflık ya da tehdit olarak değil, yaşamın doğal bir parçası olarak görmeyi önerir.

Geçicilik, bize her anın kıymetini bilmeyi öğretir. Bizi üzen durumların sonsuza dek sürmeyeceği gibi, bizi mutlu eden anların da bir gün son bulacağı farkındalığı, şu ana daha fazla değer vermemize olanak tanır. Geçici şeylere tutunup kaldığımızda aslında değişimin doğal döngülerine direnç göstermiş oluruz ve bu da içsel ızdıraba sebep olur. Ancak, geçiciliği kabul ettiğimizde, artık bize hizmet etmeyen bağlılık ve arzuları bırakmaya başlar, bir bağlamda özgürleşebiliriz. Bu özgürlük, kabulü ve farkındalığı derinleştirir. Elimizdekileri kaybetmekten korkmak yerine sahip olduklarımızın değerini bilmemizi sağlar.

Küçük mutluluklar için şükredebilmek.

Küçük mutluluklar, genellikle göz ardı ettiğimiz ya da alışkanlıklarımızın içinde kaybolmasına izin verdiğimiz anlardan oluşur. Şükretmek ise, bu anları fark etmemize ve kutlamamıza yardımcı olur. Şükran duygusu, insanın hayata bakışını kökten değiştiren bir alışkanlıktır. Küçük şeylere şükretmeyi öğrendiğinizde, zihnimizin sürekli daha fazlasını arzulayan doyumsuz döngüsünden özgürleşebiliriz. Bunun yerine, sahip olduklarımızın sunduğu zenginliği ve güzelliği hissederiz. Spiritüel öğretiler, minnetin yalnızca bir duygu değil, bir yaşam pratiği olduğunu vurgular. Her gün küçük bir şey için bile şükretmek, hayata karşı duyulan minnettarlığı ve mutluluğu artırır.

Odağımızı eksiklerimizden sahip olduklarımıza çevirdiğimizde, şükran bolluk hissi yaratır. Küçük görünen mutluluklar, bizi hayata bağlayan anlara dönüşür ve sıradan olanın içinde anlam bulmamıza olanak tanır.

→ Kontrolü bırakabilmek.

Hayatın doğal akışında, her şeyi kontrol etme arzusu hem yorucu hem de çoğu zaman imkansızdır. İnsan doğası gereği belirsizliklere karşı direnç gösterme ve her şeyin planlandığı gibi gitmesini arzulama eğilimindedir. Ancak, kontrol etme çabası ne kadar artarsa, hayal kırıklıkları ve stres de o kadar büyür. Kontrolü bırakabilmek, yaşama ve olayların akışına güvenmeyi öğrenmek demektir. Bu, teslimiyet ya da vazgeçiş anlamına gelmez; aksine, hayatın getirdiklerini kabul etmeyi ve onlara uyum sağlamayı kolaylaştırır.

Spiritüel öğretilere göre hayat, önceden yazılmış bir senaryo değil, anda şekillenen bir akıştır. Kontrolü bırakmak, akışın içinde var olmaya ve içsel özgürlüğe erişmeye yardımcı olur. Hayatın doğal ritmi ile uyumlandığımızda, her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu kabul eder, evrenin sunduğu fırsatları ve dersleri açık bir zihinle karşılar, değişimler karşısında daha esnek bir tutumla hayatı deneyimleriz. Beklenmedik olana alan açarak ilişkilerin, fırsatların ve deneyimlerin organik bir şekilde gelişmesini gözlemleyebiliriz.

→ Özle barışmak.

Bakış açısındaki değişim özden başlar. Özümüzle barışıp kendimizi kabul edebildiğimizde, yalnızca kendi iç dünyamızla bağlantı kurmaz, aynı zamanda çevremizdeki dünyayı da daha derin bir şekilde anlamlandırabiliriz. Öz farkındalığın ardından gelen kabul, kusurlarımızla, güçlü yanlarımızla ve insani yönlerimizle barışmak anlamına gelir. Bu, “daha iyi biri olmalıyım” baskısından sıyrılarak “olduğum kişi olmaya değerim” farkındalığını benimsemeyi sağlar.

Kendini kabul etmek, çabalamayı bırakmak anlamına gelmez. Kusurlu olmanın insan olmanın bir parçası olduğunu unutmadan, hataları ve boşlukları kucaklamayı sağlar. Bu sayede büyüme şefkatli bir süreç haline gelir. İnsan kendisine karşı geliştirdiği bu bakış açısını geneller ve dünyaya da daha kucaklayıcı, yargısız bir yerden bakmaya başlar. Hayatla ve en başta özle olan mücadele ızdırapsız bir deneyim haline gelir.

→ Mucizelerin varlığını hatırlamak.

Mucizeleri hatırlamak, hayata karşı duyduğumuz hayranlık ve minnet duygusunu artırır. Bu farkındalık, bize her şeyin bir bağlantılar ağı içinde olduğunu ve hiçbir şeyin tesadüfen gerçekleşmediğini hissettirir. Spiritüel öğretiler, mucizeleri hayatımıza davet etmenin, ruhsal büyümeyi destekleyen güçlü bir pratik olduğunu söyler. Çünkü bu farkındalık, insanı sadece yaşamın güzelliklerine değil, aynı zamanda onun karmaşasına da açık hale getirir. Yaşamın kaotik anlarında bile bir düzenin, bir dersin ya da saklı bir anlamın varlığını fark etmemizi sağlar. Zorluklar ve belirsizlikler arasında dahi evrenin bize her zaman bir yol sunduğunu hatırlatır.

Mucizeleri aramak ve hayatımıza davet etmek, aslında hayata çocuksu bir merakla yaklaşmayı sürdürmek demektir. Bu, bir çocuğun dünyaya baktığı gibi, her şeye yeniden, meraklı bir gözle bakabilmek anlamına gelir. Böylece her anın derinliğini ve güzelliğini yeniden keşfetme şansı buluruz.



Aleyna Tepe

1997 yılında İstanbul’da doğan Aleyna, lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde tamamladı. Yüksek lisans eğitimine Bahçeşehir Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji alanında devam ediyor. Çocukluğundan beri duygu ve düşüncelerini yazarak ifade eden Aleyna, iyi yaşam konseptine duyduğu ilgiyi yazma tutkusuyla birleştirerek Live to Bloom’da editör olarak çalışıyor. Akademik ve deneyimsel olarak kendini...



BLOOM SHOP