YAZAN: BURCU ERBAŞ

“Aşk en yüksek titreşimdir.” Bu sözü muhakkak sosyal medyanızda; Pinterest (!) görmüşsünüzdür. Birçoğumuz için fazla romantik bu gibi klişeleşmiş cümleler pek bir anlam ifade etmez. Peki size yanılmış olabileceğinizi söylesek? Ünlü Amerikalı biyolog ve yazar Dr. Bruce H. Lipton’a göre aşık olduğumuzu bir tek zihnimiz, kalbimiz veya etrafımızdakiler değil, hücrelerimiz de anlıyor. Peki, bu nasıl gerçekleşiyor? Aşkın biyolojisi ismini verdiği fenomenin özünde aşkın titreşimi, bir dizi bedensel reaksiyonu da tetikliyor. Aralarında kurulan bu ilişki uzun ve sağlıklı yaşam çalışmalarının da odağındaki epigenetik bilim dalı üzerinden yapılıyor.


Dr. Bruce H. Lipton kim?

Biyolog ve yazar Dr. Bruce H. Lipton, gen gösterimi üzerine yaptığı çalışmalarla epigenetik bilim dalının doğuşuna büyük katkıda bulunmuştur. Yazdığı kitaplarında da çevresel etmenlerin gen gösterimi üzerindeki etkilerinin, DNA ve kalıtımdan daha baskın olduğunu savunmuştur. Bilim ile spiritüelliği bir araya getiren bakış açısı; inancın gen gösteriminde en etkili etmenlerden olduğunu söylediği kitabı The Biology of Belief ile modern tıp çevresinde karışık görüşler toplamıştır.

Aşkın biyolojisi

Instagram hesabı üzerinden paylaştığı bir postunda ise Dr. Lipton odağını, hayattaki en arzulanan ama ne olduğu tam olarak anlaşılmayan duygu; aşka çeviriyor. Biyolog kimliğini aşkın ne olduğunu çözmek için kullanan Dr. Lipton’a göre aşık olmak, ne kadar sübjektif olursa olsun, hücrelerimizde belirli bir titreşime neden oluyor! Peki bu nasıl yaşanıyor?

Dr. Lipton’a göre aşık olmanın bir biyolojisi bulunuyor. Herkesi “sırılsıklam aşık olduğu” bir zamanı düşünmeye çağıran Lipton bu döneme “balayı etkisi” adını veriyor. Sadece ilginin yöneltildiği kişiye karşı değil tüm hayata karşı duyulan bu sevgi, aşık kişinin bakış açısını ve dış dünyasını genişletiyor. Kişi yeniliklere, risklere karşı daha açık hale geliyor, sıradan rutinlerinden aldığı zevk katlanıyor, başkalarına karşı olan tavır ve tutumu daha yumuşak, anlayışlı ve pozitif hale geliyor. Tüm bu değişimler sadece zihin ve kalpte değil tüm bedende, yani bütün hücrelerde yaşanıyor.

Her hücrenin çevresinde iletişimden sorumlu haberci proteinler bulunuyor. Bu proteinler çevresel etmenleri algılamak için çalışırken efektör moleküller algılanan mesajı bir titreşime çevirerek beyne sinyal olarak gönderiyor. Bu işlev kişi hayata karşı daha tahammülsüz olduğunda da yaşanıyor, pembe gözlüklerden baktığı aşık zamanlarda da! Beyin de aldığı bu titreşimi bedeni algılanan gerçekliğe; aldığı mesaja uyumlamak için kullanıyor. Bunun için de gerekli emirleri veriyor; hormonlar salgılanıyor, kaslar kontrol ediliyor, aksiyon alınıyor. Dr. Lipton’a göre bu etki tam tersi de gerçekleşebiliyor. Yani eğer hasta olacağınıza inanır ve sürekli bunu düşünürseniz, beyniniz sanki hastaymışsınız sinyalleri alıp sizi fiziksel olarak hasta edecek biyokimyasal reaksiyonları başlatabiliyor.

Hücresel boyutta aşk

Epigenetik bilim dalında ise hücreler tek başlarına birer beyin olarak görülüyor. Bu beyinde de çevresel etmenler hücrenin çekirdeğini oluşturan DNA’nın kendini gösterip göstermeyeceğini etkiliyor. Şu ana kadar çalışmalarla desteklenen çevresel etmenler; stres, beslenme, uyku, toksin maruziyeti hücrenin gen gösterimi gerçekten de etkileyebiliyor. Bu da aslında hücresel boyutta başlayan birçok hastalığın oluşma veya oluşmama nedeni oluyor. Aynı şekilde bazı uzmanlar placebo etkisinin yani inancın da gen gösterimi etkileyen bir diğer çevresel etmen olduğunu düşünüyor. Kısacası çevresel etmenlerin genetiğimizden veya herhangi bir medikal uygulamadan daha etkili olduğu savunuluyor. Peki bir başka çevresel etmen de aşk duygusu ise?

Bilim insanlarına göre aşk gerçek, biyokimyasal olarak ölçülebilir bir olgu. Yapılan araştırmalarda kişilerin, aşkı hissettikleri zamanlarda, kalp ritimlerinin değiştiği; daha tutarlı bir ritimde attığı görülüyor. Bu yeni ritim de bedende bir dizi biyokimyasal etkiye sebep oluyor. Sempatik sinir sisteminin etkinliği azalırken parasempatik sinir sistemi aktive oluyor, büyüme hormonu salgılama işlevi güçleniyor. Kortizol azalıyor, DHEA hormonu üretiliyor. Bu da aslında aşkı, sağlıklı ve uzun yaşama giden yollarından biri haline getiriyor!




Burcu Erbaş

1997 yılında Antalya’da doğan Burcu, İstanbul Saint Joseph lisesinde eğitim gördü. 2020 yılında Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Erasmus programı ile bir sene boyunca eğitim aldığı Sciences Po Paris’te çevre politikaları, sürdürülebilirlik ve ekoloji üzerine dersler aldı. Öğrendiklerinden çok etkilenen Burcu yaşam tarzını çevreye duyarlı olacak şekilde...



BLOOM SHOP