YAZAN: SEREN ALÇEH
FOTOĞRAF: YOLO JOURNAL

Yaklaşık beş aydır Lizbon’dayım. Şehir bazen yavaş çekimde yaşıyor gibi her şey yavaş, sakin, kendi ritminde… Bazen de bir anda karşına çıkan sürpriz bir festivalin ortasında, capcanlı, renkli, hareketli. Ama en güzeli, her halin sonunda bir şekilde dengeyi bulması. Bu denge bana ilham veriyor; doğanın muhteşem ritmini, dengesini hatırlatıyor. Tıpkı beş elementin büyülü dengesi gibi… Toprağın sabitliği, rüzgarın hafifliği, suyun akışkanlığı, ateşin yakıcılığı ve gökyüzündeki boşluğun sonsuzluğu. Bu beş ayda, bana ilham veren o doğal dengeyle birlikte, ruhuma iyi gelen, beni besleyen ve Lizbon’u benim için benzersiz kılan durakları keşfettim. İşte, bu şehrin bana öğrettiği ritimden yola çıkarak hazırladığım Lizbon seyahat rehberi!


Lizbon’da güne başlamak: En iyi kahvaltı mekanları

Güne başlamak sadece “kahvaltı etmek” değil günle uyumlanmak, onu karşılamaya hazırlanmak gibi bir ritüel. Ayurveda’ya göre sabah saatleri hem bedeni hem ruhu beslemek için en değerli zaman. Bazen sade bir tabak, bazen de özenle hazırlanmış bir kahve ve yanında taze bir kruvasan… Lizbon’un sabahlarını bu duraklarda yaşamak, güne dingin ve tatminle başlamanın en güzel yolu.

  • Comoba: Dekorun yalınlığı menüye de yansıyor. Hafif ama lezzetli tabaklar, şehrin ritmini izlerken kahve yudumlamak için mükemmel bir atmosfer burada.
  • Do Beco: Şehrin kalabalığından bir adım uzak, sessiz bir sokakta gizli bir huzur noktası. Camın arkasında pişenleri izlerken evdeymiş gibi hissetmek mümkün.
  • Fauna & Flora: Turistik olsa da rengarenk tabakları, enerjik atmosferiyle güne enerjiyle başlamanın garantisi.
  • Heim Cafe: Henüz şehir yeni uyanıyorken, mahalle köşesinde kahvesini içip sessizliğin içinde yeni bir günü karşılamak isteyenlere.
  • Pasteis de Belem: 1837’den bugüne uzanan ikonik bir klasik. Lizbon’un tatlı tarihinde nostaljik bir durak.

Lizbon’un en güzel plajları ve deniz kaçamakları

Hiçbir zaman tam bir “yaz insanı” olmamama rağmen burada suya yakın olmak bana çok iyi geliyor. Bazen sadece ufka bakmak, bazen dalgaları dinlemek… Her nasıl olursa olsun, o bitmeyen akışı izlemek güven veriyor; sanki deniz hep “buradayım” diyor.

  • Costa da Caparica: Lizbon’un güneyinde, şehirden sadece 20 dakika uzaklıkta kilometrelerce uzanan sahil. Uçsuz bucaksız manzarasıyla insana sonsuzluk hissi veriyor. İster havlunuzu serip dalgaları izleyin, ister sahil restoranlarında bir yemekle günü tamamlayın.
  • Praia do Guincho: Cascais’te yer alan, rüzgarıyla ünlü sörfçü cenneti. Doğanın gücünü en yakından hissetmek isteyenlere.
  • Praia Grande: Sintra’da, kayalıklarla çevrili bu sahil hem yalnız kalmak hem de Bar do Fundo’da deniz manzaralı bir yemek için ideal.
  • Comporta: Lizbon’dan birkaç saat uzaklıkta, huzurla zarafeti bir araya getiren sofistike bir kaçış noktası. Uzun kumsalları, şık butik otelleriyle dingin bir lüks hissi arayanlara.
  • Azenhas do Mar: Kayaların üzerine kurulmuş küçük bir köy. Denizle iç içe restoranları ve doğal havuzlarıyla masal gibi bir deneyim.

Lizbon’da yoga ve wellbeing stüdyoları

Burada hoşuma giden şeylerden biri de hareketin sadece “spor” olmaması. Yoga ya da fitness dersleri, bedeni çalıştırmaktan çok daha fazlası: kendine dönmek, nefesi hatırlamak, anın içinde kalmak. En güzeli de kimse telefonuna yönelmiyor. Herkes kendi pratiğinde, kendi yolunda…

  • Baraza: Power yoga dersleriyle bir saat boyunca günlük hayattan tamamen kopmak mümkün. Ders sonrası Santos sokaklarında verilen kahve molası bu deneyimi tamamlıyor.
  • MVMT Studio: Enerjisi taze, yeni nesil bir stüdyo. Movement dersleriyle bedeni yeniden keşfetmek, martial arts odaklı partnerli çalışmalarda güç ve eğlenceyi birleştirmek mümkün. Çıkışta Aura Cafe’de içilen smoothie de bonus.
  • Core Collective: Şehrin merkezinde, yepyeni megaformer aletleriyle derin ve güçlü bir antrenman yapmak isteyenler için ideal. İyi müzik, modern bir atmosfer ve bol ter de cabası.
  • Yoga Room: İstanbul’daki Yogaşala ya da Cihangir Yoga atmosferine benzer ferah bir alan. Her seviyeye uygun ders seçenekleriyle dolu.
  • Kynd Space: İçeri adım attığınızda hemen hissedilen mistik bir huzuru var. Yoga, barre, pilates ve yeni açtıkları reformer stüdyosu ile fark ettirmeden katılımcıları dönüştürüyorlar.

Lizbon restoranları: Şehrin en iyi lezzet noktaları

Lizbon’da yemek yemek sadece doymak değil, bir bağ kurmak demek. Masaya oturmak; tat, sohbet, anı paylaşmak… Lezzetin ötesinde bir his var burada: samimiyet.

Hızlı bir kaçamak yapmak isteyenlere

  • Honest Greens: Hızlı ama sağlıklı. Basit bir öğle yemeğinin bile ne kadar keyifli olabileceğini hatırlatıyor.
  • Local: Besin değeriyle ve farkındalıklı sunumlarıyla sade ama incelikli bir durak.
  • Wel Well: Brezilya esintileri taşıyan, vegan ve sağlıklı seçenekleriyle enerjik bir mekan. Dönemsel wellbeing etkinlikleriyle de biliniyor.
  • Mother’s Daughter: Bir büyükanne ve torununun işlettiği bu yer, “anne eli değmiş” gibi hissettiren sıcak bir atmosfer sunuyor.
  • Tasca: Portekiz meyhaneleri; lokal, samimi, paylaşım odaklı. Şehrin kültürünü en içten haliyle deneyimlemek isteyenler için ideal.

Günü keyifle kapamak isteyenlere

  • Magnolia: Flores Meydanı’nda şarap yudumlayıp şehrin geçişini izlemek, detayların tadını çıkarmak için birebir.
  • Skizzo: Deniz ürünleriyle dolu cesur tabaklar, Michelin havasında rahat bir deneyim.
  • Bar Alimentar: İtalyan mutfağından esinlenen tapaslar, paylaşmaya davet eden sıcak bir atmosfer.
  • Restaurante Azenhas do Mar: Okyanus kenarında, günün tüm yorgunluğunu bırakabileceğiniz büyüleyici manzaraya sahip bir mekan.
  • Praia Princesa: Ayaklarınız kumda, elinizde kadehinizle güneşin batışını izlemek ister misiniz? Lizbon’da deneyimin ta kendisini arayanlara!

Gün batımı, sessizlik ve sakinlik noktaları

Bazen yapmamız gereken tek şey, hiçbir şey yapmamak. “Dolce far niente” der İtalyanlar, tatlı tembellik. Lizbon bunu kolaylaştırıyor; şehirde sessizliği bulmak zor değil.

  • Gün batımı noktaları: Miradouro’lar, Cais da Ribeira das Naus, Caparica, Do Meco… Gökyüzünün turuncudan pembeye dönüşünü izlemek bir ritüel gibi.
  • Sahilde yürüyüş: Tejo Nehri boyunca, köprünün altından başlayan yürüyüş hattı İstanbul’u anımsatıyor.
  • Kiosklar: Şehrin her yerinde, parklarda, sokak köşelerinde küçük duraklar var. Aperitif saatlerinde oturmak için birebir.
  • Parkta durmak: Estrela Park veya Calouste Gulbenkian Garden’da bir bankta oturmak bile meditasyon gibi.
  • Sörf dersi almak: Portekiz’e kadar gelmişken suya karışmamak olmaz. İlk derslerde ayakta duramasan bile, anda kalmak bambaşka bir deneyim.

Lizbon’un bana öğrettiği: Denge ve ritim

Her şeyin bir ritmi, bir mevsimi var. Lizbon bana, tıpkı doğa gibi kendi iç ritmime güvenmeyi, yavaşlamanın da üretken olabileceğini hatırlattı. Bazen sadece durmak, sadece bakmak da bir eylem. Belki sizin de yolunuz bir gün Lizbon’a düşer; belki bu rehberdeki duraklar size de iyi gelir. Ama asıl güzellik, kendi ritmini ve kendi dengenin nerede saklı olduğunu bulmakta…





BLOOM SHOP