Konu uzun ve sağlıklı yaşam yani longevity olunca ilk olarak tüm dünyanın tartıştığı konulardan birisi “Çevresel etmenler mi yoksa genetik yatkınlıklar mı etkiliyor?” sorusuydu. Yapılan sayısız bilimsel araştırma sayesinde artık biliyoruz ki nasıl yaşlanacağımızı büyük oranda epigenetiğimiz yani çevresel etmenler ile genetik yatkınlıklarımızı nasıl etkilediğimiz şekillendiriyor. Kısacası sürdürülebilir sağlıklı yaşam alışkanlıkları gerçekten de yaşam süremizi uzatabiliyor. Bu farkındalık longevity üzerinden yapılan tartışmalara başka bir boyut kazandırıyor. Bu kez çevresel etmenlerin negatif etkilerini önlemenin ötesinde genetiğin manipüle edilebildiği, hücrelerin yeniden programlandığı teknolojiler ve tedaviler keşfediliyor hatta giderek yaygınlaşıyor. Tabii ki bu uygulamalara yüksek maliyetleri nedeniyle sadece yüksek gelire sahip çok niş bir grup ulaşabiliyor. Amazon’un kurucusu Jeff Bezos, ChatGPT’nin kurucusu Sam Altman gibi sayısız milyarder ve milyoner bir yandan kendi yaşam sürelerini uzatmaya diğer yandansa longevity dünyası üzerinden daha da çok zenginleşmeye çalışıyor. Kurdukları veya yatırım yaptıkları longevity girişimlerinde gerçekten çığır açıcı bilimsel ve teknolojik atılımlar yapılsa da bu çözümler dünyanın büyük bir kısmını oluşturan daha düşük gelirli kitlelere ulaşmıyor, ulaşamıyor. Aynı gelir eşitsizliği gibi yaşam süreleri arasındaki uçurum da gittikçe büyüyor. Peki gerçekten longevity bir ayrıcalık mı yoksa hepimiz, milyarderler bile, sağlıklı ve uzun bir yaşam sürmenin yollarını yanlış mı anlıyoruz? Bu konuda aklımızı kurcalayabilecek soruları yaptığım araştırmalar ve sağlık alanının önde gelen isimlerinden aldığım görüşler ile yanıtladım.
En temel soru ile başlayalım: Uzun ve sağlıklı bir yaşam için pahalı yöntemlere ihtiyacımız var mı, yoksa gündelik hayatımızda benimseyeceğimiz basit alışkanlıklar yeterli mi?
Uzun ve sağlıklı bir yaşama giden yol hem kişisel tercihleri hem de sosyo-ekonomik ayrıcalıkları bir arada bulunduruyor. Gerçekten de yapılan araştırmalar sosyo-ekonomik düzeyi daha yüksek bireylerin daha uzun yaşadıklarını gösterse de bu başarı pahalı uygulamalar sayesinde değil, basit yaşam tarzı değişimlerinin sürdürülebilir şekilde uygulanabilmesinden geliyor. Sağlıklı ve dengeli bir beslenme izlemek, düzenli olarak egzersiz yapmak, sigara ve alkol kullanmamak, sağlıklı kiloyu koruyabilmek, düşük stres seviyelerine sahip olmak, yeterince ve kaliteli uyku uyuyabilmek gerçekten de sağlıklı yaşam süresini uzatmaya yeterli gelebiliyor.
Nitekim her ne kadar çok basit ve ulaşılabilir gibi görünse de tüm bu sağlıklı yaşam alışkanlıkları hala dünyanın büyük bir çoğunluğu için birer ayrıcalığı temsil ediyor. Bunun üzerine bireylerin tek başına kontrol edemediği çevresel kirlilikler, toksin maruziyetleri, kamusal sağlık hizmetinin eksikliği veya yetersizliği gibi toplumsal sorunlar da eklenince uzun ve sağlıklı yaşam her ne kadar herkes tarafından erişilebilir olsa bile, bir ayrıcalığa dönüşüyor.
Sosyal ve ekonomik eşitsizlikler bireylerin genel sağlık durumlarını ve yaşam sürelerini nasıl etkileyebiliyor?
20. yüzyılın başlangıcında toplum sağlığı kavramının yerleşmeye başlaması ile insanlar daha uzun yaşamaya başlıyor. Hijyen pratiklerinin sıkılaşması, yaşam kalitesinin artması, aşılanmanın yaygınlaşması, bilimsel ve teknolojik gelişmeler ortalama yaşam süresinin uzamasına katkıda bulunuyor. Ancak herkes tüm bu güzel gelişmelerden eşit derecede faydalanamıyor. Günümüzde yapılan araştırmalar uzayan yaşam süresinden ekonomik olarak zorluk çeken grupların ve bazı etnik grupların eşit derecede faydalanamadığını gözler önüne seriyor. Öte yandan Amerika ve İngilltere’yi baz aldığımızda ise en zengin insanların daha az gelire sahip diğer herkesten ortalama 8-9 yıl daha sağlıklı yıl yaşayabildikleri görülüyor. Çünkü insanların ne yedikleri, nerede yaşadıkları, nerede çalıştıkları, hangi havayı soludukları, kullandıkları su, hayatlarındaki stresin büyüklüğü direkt olarak yaşam sürelerini etkiliyor.
Maalesef günümüz dünyasında ekonomik olarak zorluk çeken, çeşitli adaletsizliklere uğrayan gruplar sağlıklı bir yaşam sürmek için gerekli bazı temel ihtiyaçlara erişim sağlayamıyor. Aşağıdaki bir dizi sağlık sorunu özellikle ekonomik olarak zorluk yaşayan gruplarda çok daha sık gözlemleniyor:
- Diyabet
- Artirit
- Metabolik bozukluklar
- Bağımlılıklar
- Ruh hali bozuklukları
- Hipertansiyon
- Kalp hastalıkları
- Obezite
- Anksiyete bozukluğu
- Majör depresyon
Yaşam süresini dramatik olarak kısaltan faktörlerin başında çevresel toksin ve kimyasallara maruziyet geliyor. Ekonomik olarak zorluk çeken insanların yaşadıkları bölgeler veya çalıştıkları iş yerleri ise maalesef çevresel toksinler açısıdan daha yüklü oluyor. Aynı zamanda bu kişiler hem ekonomik hem de lojistik nedenlerden ötürü sağlıklı gıdalara ulaşmakta daha büyük zorluk çekiyor. Bu durumu düzeltmenin ve dünya çapında yaşanan tarihi sağlık gelişmelerinden herkesin faydalanabilmesini sağlamanın yolu ise ilk olarak doğru kamu politikalarından geçiyor.
Gıdaya erişimi zor olan gruplara sağlıklı beslenme programlarının başlatılması, çevresel toksinlerin, hava ve su kirliliğinin daha sıkı kurallar ile kontrol altında tutulması, iş yeri güvenliğinin ve çalışanların iyi olma halinin arttırılması, düzenli egzersizin yaygınlaştırılması, ses kirliliğinin önlenmesi gibi kamusal sağlık politikaları, uzun ve sağlıklı bir yaşamın bir ayrıcalıktan ziyade herkesin faydalanabildiği bir hakka dönüşmesinde büyük önem taşıyor.
Peki konunun sağlık boyutu bize ne söylüyor? İyi yaşam endüstrisinin de sıklıkla ışık tuttuğu sayısız uzun yaşam pratiği, bilimsel atılımlar, en yeni sağlık taramaları gündelik yaşamda, tüm zorluklara karşı hayatını sürdürmeye çalışan kişileri ne denli ilgilendiriyor veya ilgilendirmeli? Türkiye’de bu konunun uzmanları arasında gösterilebilecek isimlere kendi görüşlerini sordum.
İlk olarak longevity ile en iç içe geçen sağlık branşı olan Fonksiyonel Tıp alanında Türkiye’nin önde gelen isimlerinden Amerikan Hastanesi Fonksiyonel Tıp Bölümü Başkanı Dr. İrem Ergün‘e sorularımı yönelttim. Ona son zamanlarda hepimizin sıkça duyduğu CRP, homosistein gibi bazı popüler medikal testleri düzenli şekilde yaptırmanın uzun ömür için önemini ve hangi uzun yaşam trendlerinin gerçekten etkili, hangilerininse tıbbi açıdan yeterince desteklenmediğini sordum.
Dr. Ergün’e göre: “Uzun yaşam süresi kadar bunun ne kadar sağlıklı geçtiği de çok önemli. Yani health span dediğimiz sağlıklı yaşam süresini uzatabilmek tabii ki toplam yaşam sürecini de uzatacaktır. Bunun için kronik hastalıkları önlemek veya geri çevirmek için testler yaptırmak ve bunları periyodik olarak takip etmek giderek daha önemli hale geliyor. Ne kadar uzun yaşayacağımız çevresel ve fizyolojik faktörler ile şansın bir karışımına bağlıdır diyebiliriz. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki uzun ve sağlıklı yaşamamıza engel olan en önemli dört kronik hastalık, kanser, kalp hastalıkları, nörodejeneratif hastalıklar ve Tip 2 diyabet. Kan testleri genel sağlığımız hakkında çok değerli bilgiler verir. Ama acaba sağlıklı ve kaliteli yaşam için nelere bakmak gerekir?”
Ergün’e göre herhangi bir uzun ömür testi paketi yok ancak taramalar ve kan testleri sağlık sorunlarını ortaya çıkmadan tespit etmekte yardımcı oluyor. Sonrasında risk faktörlerini ele almak ve yaşam şekli değişiklikleri yaparak sonuç almak tabii ki bizlere kalıyor. Spesifik olarak hangi sağlık testlerinin uzun yaşam çalışmaları için öne çıktığını sorduğumda da şöyle cevap veriyor: “Longevity ve aynı zamanda genel sağlıkla ilgili testlerden bahsettiğimizde öncelikle tam kan sayımı geliyor. Tam kan sayımı genel sağlığı, bağışıklık sistemini ve pıhtılaşma yeteneğini gösterir. Kronik hastalıklar ve bazı kanserler hakkında bilgi verir; anemiyi tespit eder; enfeksiyon ya da bazı hasarlar hakkında çok önemli bilgi verir. Bunun arkasından HbA1c, insülin direnci, lipit paneli, HsCRP gibi enflamasyon markerları, tiroit fonksiyonları, karaciğer ve böbrek fonksiyonları ile ilgili en bilinen testler önemlidir. Son dönemde Apolo Lipoprotein A ve B düzeyleri de ölçülüyor. Vitamin ve mineral (D vitamini, B vitaminleri, demir düzeyleri, çinko, selenyum, magnezyum vb.) düzeyleri mutlaka test edilmelidir. Biyolojik yaş ölçümlerinde, ALP, RDW, albümin, DHEA, SHBG, kreatinin ve daha detaylı belirteçler ekleniyor. Bu testler kişinin yaşam şekli, beslenmesi, egzersiz düzeyi, genetiği ve kendini nasıl hissettiğine göre belirli sıklıklarda yapılabilir. Yaşam süresi öngörüsünde bulunmak için doğduğumuz ve büyüdüğümüz coğrafyadan arkadaşlarımıza, günlük tükettiğimiz bitkisel bazlı yiyeceklerden egzersiz kapasitemize, zihinsel sağlığımızdan beden kitle endeksine kadar hatta tomer uzunluğunun da içinde olduğu çok fazla değerlendirme var. Sağlığımız için en önemlisi kronik hastalıklar yaşamadan önlem almak, bilinçli olmak, öğrendiklerimizi hayata geçirmek gerekiyor.“
Ergün’e göre longevity akımının popüler olması, tabii ki herkesin yaşam şeklini ve neleri daha iyi yapabileceğini sorgulamasına ve aksiyon almalarına sebep oluyor. Ancak Ergün bile trendleri takip etmenin çok zor olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Son dönemde en çok neler trend bilmiyorum ama en önemlisi ne yapacaksak onu uygulayabileceğimiz, sürdürebileceğimiz ve bize iyi gelen alışkanlıklara dönüştürmek. Bunların arasında aralıklı oruç, kalori kısıtlaması, sauna ve soğuk uygulamaları, HRV takibi, zihinsel sağlığı koruma yöntemleri, direnç egzersizleri, antioksidan kapasiteyi yüksek tutan beslenme ve bazen takviyeler, dostluğu ve maneviyatı güçlendirmenin yanı sıra tabii daima beslenmenin iyileştirilmesi, hem uygulanabilir hem de en iyi sonuç aldığımız yaklaşımlar arasında bulunuyor. Bunların yanında hiperbarik oksijen, kök hücre tedavileri, peptit terapileri, ozon uygulamaları, AI destekli kişisel programlar, IV gençlik uygulamaları, plasma terapileri gibi yeni ve çalışmaları devam eden etkili ama pahalı yöntemler de herkesin ilgisi ve imkanları doğrultusunda, tabii ki iyi araştırılarak, uygulanabilir.”
Longevity’nin diğer bir önemli kolunu oluşturan genetik yatkınlıkların uzun ve sağlıklı yaşam üzerindeki etkilerini ise bu konunun uzmanlarından Moleküler Onkoloji Araştırmacısı ve Genetik Mühendisi Nezaket Türkel‘e yönelttim. Kendisine özellikle şu sıralar yüksek gelire sahip kişilerin kişiselleştirilmiş bir sağlık planı çıkarmak için yöneldiği genetik testlerin gerekliliğini sordum.
Türkel’e göre: “Genetik testler, bireylerin sağlık risklerini anlamaları ve yaşamlarını daha bilinçli bir şekilde planlamaları için son derece değerli, kişiye özel bir rehberdir. Bu testler, metabolik özelliklerden kardiyovasküler risklere, genetik yatkınlıklardan besin duyarlılıklarına kadar geniş bir yelpazede bilgi sunarak kişiselleştirilmiş sağlık planlarının oluşturulmasına yardımcı olur. Örneğin, genetik varyantlar, bireylerin belirli vitaminleri nasıl emdiğini, hangi egzersiz türlerine daha uygun olduğunu veya belirli hastalıklara yatkınlık taşıyıp taşımadığını ortaya koyabilir. Kişinin kalıtımsal genetiği değişmemekle beraber sağlıklı yaşamın temelini oluşturan iyi alışkanlıkların epigenetik değişiklikleri mümkün kıldığı birçok bilimsel çalışmayla gösterilmiştir. Bu nedenle, genetik test sonuçlarının çevresel faktörler ve yaşam tarzı alışkanlıkları göz önünde bulundurularak uzmanlar tarafından yorumlanması, uzun ve sağlıklı bir yaşam sürmek için gerekli bir rehber sunar.”
Türkel’e yönelttiğim bir başka soru ise belki de genlerin arasında en “popüler” hale gelmiş kardiyovasküler sağlığın korunması ve yaşam süresinin uzatılması açısından önemli bir faktör olarak bilinen APOE geni üzerine. Ona bu genin yaşam tarzı ve çevresel faktörlerle kıyaslandığında sağlıklı yaşam süresini uzatmada ne denli önemli olduğunu sordum.
Türkel’e göre: “APOE geni, kalp-damar sağlığında önemli bir rol oynar ve özellikle APOE4 varyantı, yüksek LDL kolesterol seviyeleriyle ilişkilendirilerek kalp krizi, damar tıkanıklığı ve ateroskleroz gibi hastalıklara yatkınlığı artırır. Ancak, genetik riskler doğru yaşam tarzı seçimleriyle etkili bir şekilde yönetilebilir. Omega-3 yağ asitleri, antioksidanlar ve lif açısından zengin bir diyet, APOE4 taşıyıcılarında kolesterol seviyelerini dengeleyerek kalp-damar sağlığını destekler. Düzenli egzersiz ise mitokondriyal fonksiyonu iyileştirir, inflamasyonu azaltır ve humanin gibi koruyucu moleküllerin üretimini teşvik eder. Genetik yatkınlıkların etkileri, çevresel faktörlerle birlikte değerlendirildiğinde büyük ölçüde azaltılabilir. Sonuç olarak, bu yaklaşımlar sadece kalp-damar sağlığını korumakla kalmaz, aynı zamanda yaşam süresini ve kalitesini de artırır.”
Gelir düzeyinden bağımsız olarak herkesin uygulayabileceği temel longevity uygulamaları nelerdir? Bir başka deyişle kısıtlı kaynaklara sahip bir kişi, sağlıklı yaşam süresini uzatmak için neler yapabilir?
Longevity alanında 20 farklı şirketin kuruculuğunu yapmış, uzun yaşam teknolojilerine yatırdığı büyük yatırımlar ile tanınan, kendisini bir “fütürist” olarak tanımlayan Amerikalı mühendis, doktor ve girişimci Dr. Peter Diamandis‘e göre longevity terapileri sadece zenginlere ayrılmış bir ayrıcalık değil. Ücretsiz veya çok düşük maliyete sahip birçok alışkanlığın sağlıklı yaşam süresini uzatabildiğini savunan Diamandis bilimsel araştırmalarla desteklenmiş şu ipuçlarını paylaşıyor:
- Daha pozitif düşünün: Yapılan bir araştırmaya göre optimist yani olaylara pozitif yönünden bakabilen insanlar pesimist yani karamsar kişilere göre yüzde 15 daha uzun yaşayabiliyor. Bu nedenle sağlıklı yaşam süresini uzatmanın en ulaşılabilir adımı zihin yapısını değiştirmekle başlıyor.
- Sağlıklı yaşam alışkanlıkları edinin: Yapılan araştırmalar gösteriyor ki nasıl yaşlandığımızın yüzde 70’ini bizler yani yaşam boyu yaptığımız seçimlerimiz şekillendiriyor. Bu da sağlıklı bir yaşam sürmenin sağlıklı yaşlanmak için ne denli önemli olduğunu gözler önüne seriyor. Diamandis’e göre sağlıklı yaşam alışkanlıkları 3 basit kuralda toplanıyor: Bitki ağırlıklı, rafine şeker ve işlenmiş gıdalardan uzak bir beslenme izlemek, düzenli olarak hareket etmek ve egzersiz yapmak ve her gece 7-8 saat uyumak. Sağlıklı yaş almak için bu basit önerileri düzenli olarak disiplinli bir şekilde yapmak ve alışkanlık haline dönüştürmek en önemli adımı oluşturuyor.
- Düşük maliyetli longevity ürünlerini kullanın: Diamandis’in kendisinin de kullandığı 3 görece daha uygun fiyatlı longevity ürünü bulunuyor. Bunlar Dr. Valter Longo’nun ortaya attığı Prolon Açlığı Taklit Eden Diyeti, kan şekerini sürekli olarak ölçüp kontrol etmeyi sağlayan Sürekli Glikoz Takip yani CGM cihazı ve bedendeki kas-yağ kompozisyonunu ölçen InBody H20N akıllı kilo analiz cihazı olarak sıralanıyor. Bu ürünlerin yanı sıra Diamandis uyku maskeleri, Oura yüzük gibi giyilebilir teknolojileri kullanmayı da seviyor.
- Daha kapsamlı sağlık taramalarına yönelin: Diamandis’e göre bedenlerimiz hastalıkları gizlemede oldukça ustalar. Olası rahatsızlıkları 4. veya 3. seviyeden önce yakalayabilmek ve erken tedaviyle buluşturabilmek için daha kapsamlı sağlık taramalarına girmemizi, yeni teknolojileri örneğin AI yani yapay zekayı kullanan sağlık kurumlarını araştırmamızı öneriyor.
Uzun yaşamın bir hak mı yoksa bir ayrıcalık mı olduğu tartışmaları, sadece ekonomik düzey farklılıklarıyla değil, bireylerin bu pratikleri sürdürülebilir alışkanlıklar haline getirme konusundaki mücadeleleriyle de şekilleniyor. Gelir seviyemiz bu pratiklere erişimimizi mümkün kılsa bile, asıl önemli olan bu alışkanlıkları günlük hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline getirmek ve varsa diğer negatif bağımlılıklarımızı bırakabilmek. Ancak bu süreç, basit gibi görünen değişimlerin bile dünyanın büyük bir kısmı için henüz erişilebilir olmadığını gösteriyor.