İyi yaşamla ilgilenen herkes şifa seanslarını ya duymuş ya da katılmıştır! Peki size dışarıda aradığımız bu iyileştiren enerjiyi kendi içimizde de bulabileceğimizi söylesek? Spiritüelizm denince akla ilk gelen isimlerden Mama Medicine yani Deborah Hanekamph’a göre yeterince içimize dönersek, hayatımıza, evimize, sosyal ilişkilerimize bakarsak enerjimizi temizlemek, hayatımıza pozitiflik ve gelişme çekmek için gerekli tüm araçlara sahip olduğumuzu görebiliriz. Öte yandan tabii ki bizleri onun gibi insanların hayatını dönüştürebilen şifacılardan ayıran önemli farklar var! Katıldığı The Mindbodygreen podcast’inde şifacı olma yolculuğunu ve seanslarını, kendimize nasıl doğru şifacıyı seçebileceğimizi, içimizdeki şifa enerjisini uyandırmanın yollarını anlatan Mama Medicine bu akşam küvetinizi doldurup güçlü bir banyo ritüeli hazırlamanızı sağlayacak!
“Mama Medicine” Deborah Hanekamph kimdir?
Mama Medicine takma ismi ile sosyal medyada büyük bir takipçi kitlesine ve dünyaca ünlü isimlerin bile sırada olduğu uzun bir danışan listesine sahip Deborah Hanekamph aslında bir şifacı. 12 yaşından beridir insanların auralarını ve enerjilerini görebildiğini söyleyen Hanekamph, 17 yaşında çevresinden kaptığı bu bilgileri anlamlandıracak kadar bilgi birikimine sahip oluyor ve şifa seanslarına başlıyor. “Medicine Readings” ismini verdiği seanslarında danışanlarına aura okumaları sunan, onlarla beraber meditasyon yapan Hanekamph kendisinin başlattığı, danışanının ise başrolü oynadığı bu şifa seremonisinde auranın temizlenmesini, kutsanmasını ve korunmasını sağlıyor.
Şifa seanslarında nasıl aura okunuyor?
Küçüklüğünden beri insanları çevreleyen enerjileri görebildiğini söyleyen Mama Medicine için aura okumak en az birisinin göz rengini söylemek kadar kolay ve eforsuz geliyor. Öte yandan aurayı anlamlandırmak gerçek şifacılık istiyor. Bir kişiyi çevreyelen renkler o kişinin aurasını oluştursa da bir rengin neden bir bölgede yoğunlaştığını ve bunun ne anlama geldiğini bilmek aslında kişinin gelişimi için önemli olan oluyor. Aura okumanın ötesinde Mama Medicine, danışanlarıyla uzun bir süre beraber oturup gözleri kapalı şekilde meditasyon yaptığında, o kişilerin auralarından sıçrayan enerjiler aracılığıyla geçmiş yaşamlarına dair anıları ve hisleri de zihninde görüntüleyebiliyor. Yaklaşık 30 dakika süren bu süreç bittikten sonra ise sıra aura katmanı şifalandırma seremonisine geliyor. Bu süreçte bol miktarda nefes pratiği, meditasyon, mantra, olumlama yapılıyor. Nitekim Mama Medicine’a göre bu seremonide başrol kendisi değil, danışanı oluyor çünkü aura çalışmaları yapmak aslında bir kişinin kendi içindeki iyileştirici enerjiyi keşfetmesi anlamına geliyor. Mama Medicine’a göre herkes -hiç farkında olmasa dahi- içinde aynı kendisinin sahip olduğu gibi bir iyileştirme enerjisine sahip.
İçinizdeki şifa enerjisini nasıl keşfedebilirsiniz?
Peki Mama Medicine ile bir aura seremonisi yapma şansı olmayan bizler, içimizdeki şifalandırma enerjisini nasıl ortaya çıkarabiliriz? Hanekamph’a göre ilk adım içimize dönmek ve yaşadığımız dengesizliklerin farkına varmak oluyor. “Neden içimde bu dengesizlikleri yaşıyorum ve hayatımda ne gibi değişimlere gidersem iç huzuruma yeniden kavuşabilirim?” Ona göre bir kişinin şifa enerjisi yayabilmesi için ilk önce kendi içerisindeki dengeyi, huzuru, sevgiyi ve şefkati yetiştirebilmesi gerekiyor. Ancak kendine büyük bir anlayış ile yaklaşabilen kişilerin etrafına geldiğimizde kendi üzerimizde de bir iyileştirici enerji hissedebiliyoruz. Şifacılığın ilk adımı kişinin kendisiyle olan ilişkisinde başlıyor. Hem şifacı hem de danışanı için gerçek iyileşme öz kabul ve şefkat ile elde ediliyor çünkü her birimiz kendi kendimizi iyileştirmek için gerekli araçlara sahibiz.
İkinci adım dış dünyaya gerçekten somut anlamda yardım etmekle başlıyor. Bir kişi için kapıyı tutmak, pusetini taşımasına yardım etmek, insanlarla konuşurken gözlerinin içine bakmak, gerçek anlamda dinlemek, teşekkür etmek… Şifacılığın en temel tanımını da insanlara kendini iyi hissettirmek oluşturuyor. Bunun illa aura okuma ile sağlanması gerekmiyor!
Üçüncü adımda ise Mama Medicine bizi evrendeki, başkalarının içindeki enerjiye bağlayacak bazı pratikleri gündelik yaşamımıza dahil etmeye çağırıyor. Bunun için de birçoğumuzun mutfağında bulunan malzemelerin kullanıldığı güçlü bir banyo ritüelini örnek veriyor. İster küveti doldurarak tüm bedenimizle ister sadece büyük bir kap içerisine ayaklarımızı sokarak yapabileceğimiz bu ritüelde tarçın çubukları yakılarak aurayı temizlemesi için suya atılıyor. Aynı şekilde aurayı temizleyen ve koruyan biberiye -ya otu ya da çayı demlenerek- suya koyuluyor. Son malzeme ise -Mama Medicine’a göre yemeklerimizde kullandığımız tür bile olur- tuzu suya serpmek oluyor! Peki bu banyonu ne kadar sıklıkla yapmalıyız? Her haftanın sonunda bir kere yapmanın ideal olduğunu söyleyen Hanekamph banyonun içerisinde 20 dakika durmamızı, çevremizi ise mümkünse yapay ışıklarla değil mumlarla aydınlatmamızı öneriyor. Banyonun içerisinde gözlerimizi kapatarak nefesimizi izlemek suyun güçlü, temizleyici, “alıcı” enerjisini hissetmemizi sağlıyor.
Sezgileri kuvvetlendirmek için: Kişisel irade vs. ilahi irade
Peki ya nasıl Mama Medicine gibi daha sezgisel, içgüdüleri ile iletişim halinde bir kişi olabiliriz? Nasıl içimizdeki o sese daha çok güvenebiliriz? Mama Medicine ilk önce kişisel irade ile ilahi irade arasındaki farkı anlamamız gerektiğini söylüyor.
Yüzyıllar boyunca her birimiz kişisel irademizi dinlemeye, ona odaklanmaya ve önceliklendirmeye koşullandırıldık. “Ben ne istiyorum? Benim için sırada ne var? Şimdi ne yapacağım?” Bu gibi benmerkezli sorular sanki içimizden geliyor gibi hissetsek de aslında modern yaşamın bizi koşullandırdığı istek ve arzular çevresinde şekilleniyor. İlahi irade ise Mama Medicine’a göre evreni ve içimizi dolduran saf sevgiden geliyor. Sesi bazen kısık bazense yüksek olan o “farklı” düşünceler, “Bunu böyle yapmak zorunda mıyım? Bunun farklı bir yolu yok mu? Bunu gerçekten istiyor muyum?” gibi bizi başka bir yola yönlendirmeye çalışan o sorgulamalar ilahi iradeden geliyor. Hanekamph bu noktada odağımızı sahip olamadıklarımıza değil, şükrettiklerimize, eksiklerimize değil ayrıcalıklarımıza çekmemiz gerektiğini ve bu şekilde ilahi irademiz yani sezgilerimizle bağa geçebileceğimizi söylüyor. “Şu an tam da olduğumuz şekilde yeterliyiz ve hiçbirimizin aslında sandığımız kadar çok şeye ihtiyacı yok.”
Nasıl doğru şifacıyı bulabiliriz?
Şifacı dünyasına çok genç bir yaşta -henüz 17 yaşında- atılan Hanekamph kendi kişisel gelişimi için de bir sürü şifacı ile tanışıyor, seanslarına giriyor, kamplara gidiyor. Maalesef en iyi övgüler alan, en popüler olan şifacıların bile “şarlatan” çıkabildiğini, bu dünyaya ne başkalarını ne de kendilerini iyileştirmek için değil, kendi çıkarlarını gözetmek için girebildiklerini görüyor. İnsanın kendini içine koyduğu en savunmasız anlardan birisi olan şifa seanslarını böylesi kötü niyetli kişilerin kirletmemesi içinse herkese doğru şifacıyı bulmanın yollarını anlatıyor.
İlk olarak bir şifacının gerçekten para, ilişki, ün, iltifat gibi herhangi bir çıkar gözetmemesi ve bizden hiçbir ekstra istekte bulunmaması gerekiyor. Onun gözünde tüm danışanlarının -12 yaşında bir çocuktan dünya çapında ünlü bir oyuncuya kadar herkesin- eşit olması ve ondan aynı derece ilgi görmesi önem taşıyor. Doğru şifacı herkese, gerektiği kadar yaklaşmasını bilen bir kişi oluyor. Asıl amacı ise danışanını güçlendirmekte, onun kendisi ile olan ilişkisini düzeltmesini sağlamakta gizleniyor. Bu nedenle de seans sırasında gerçek bir şifacının danışanı ile güç kavgasına girmekten, onu bir yöne doğru ikna etmeye çalışmaktan, onu “ayağına çağırmaktan” kaçınması gerekiyor.