Şu anda 18 yaşındayken çekindiğiniz fotoğraflara baksanız ilk tepkiniz ne olurdu? Muhtemelen birçoğumuz “Nasıl göründüğüme inanamıyorum?”, “Ne giyiyorum?” gibi cümleler ile gençliğimize bakardık. Peki neden 18 yaşındaki görünümümüz 25 yaşımızdaki bize, 25 yaşındaki görünümüz ise 40 yaşındaki bize bu kadar farklı, şaşırtıcı ve çoğu zaman utanç verici geliyor? Değişen koşullar; iş, aile, yaşadığımız şehir ve elbette çevremizde olan biten tüm kültürel akımlar nasıl giyindiğimizi direkt olarak etkiliyor. Nitekim tüm bu çevresel etmenlere rağmen bizi en iyi yansıtacak, yıllar sonra dönüp baktığımızda bile kendimizi görebileceğimiz bir görünüme sahip olmak ancak kişisel stil ile elde ediliyor. Peki her yanımızın ünlüler, modeller, influencerlar, TikTok kullanıcıları ile dolup taştığı sosyal medya çağında kişisel stilimizi nasıl keşfedebiliriz? Özgünlüğümüzü yeniden tanımlayarak. Sizin için kişisel stil oluşturmanın temellerini yazdık.
Kişişel stil ne demek?
Stil, sadece kıyafetlere özgü bir konsept değil, bir kişinin kendini ifade etme biçimidir. Buna kıyafetler kadar tavırlar, davranışlar ve her şeyden öte karakter de girer. Konu stil olunca birçok kişinin yanlış yere odaklanmasının sebebi de aslında bu kavram karmaşasıdır. Stil, belirli birkaç “zamansız” giyim parçasına sahip olmak değildir. Stil, bir ethostur. Kişinin değişen zamanlar ve koşullar içerisinde kendini taşıma biçimidir. Kişisel stil geliştirmenin ilk adımı da bu nedenle odağımızı kıyafetlerden alarak olmak istediğimiz kişinin sıfatlarına yöneltmektir. Yani bir çanta stil değilken “güçlü”, “minimal”, “seksi” birer stil olabilir.
Çevresel etmenlere karşı durabilen özelliği sayesinde kişisel stil zamansızdır. Stil sahibi olan bir kişi, elbette moda trendlerini takip edebilir veya stilini zaman içinde değiştirip geliştirebilir. Ancak önemli olan geçici trendleri bir kişisel stil filtresinden süzüp kendine adapte edebilmektir, trendleri olduğu gibi özümsemek değil.
Özgünlük modern çağımızda ne anlama geliyor?
Kişisel stil toplum içinde daha özgün görünmemizi sağlarken özgünlüğümüzü keşfetmek, kişisel stilimizi daha rahat bir şekilde geliştirmemize yardımcı olur. Otantiklik olarak da adlandırılan bu kavram kişisel stille el ele ilerler. Gerçekte kim olduğunu bilmek ve bu vizyona uygun şekilde davranıp görünebilmek özgün olmak demektir. Bu, kişinin nasıl giyindiğinin ötesinde, ilişkilerini, bireyselliğini, aile ilişkilerini, kariyerini direkt olarak etkiler. Özgün bir hayat sürmek, toplumsal baskılara karşı durarak istediğimiz bir işte çalışmaktan güçlü bir kişisel stil geliştirmeye kadar geniş ve kapsayıcıdır.
Yaşadığımız bu sosyal medya çağında ise özgünlüğümüz ciddi şekilde zarar görüyor. Influencerların altın çağını yaşadığı, hepimizin nasıl yaşamamız, giyinmemiz, uyumamız, yemek yememiz, hareket etmemiz gerektiğine dair bir “ilham” bombardımanına maruz kaldığı bu günlerde gerçekten neyi sevdiğimizi, kim olduğumuzu, neye değer verdiğimizi anlamak çok zorlayıcı gelebiliyor. Araştırmalar daha özgün bir yaşam sürdüğünü düşünen kişilerin daha mutlu, öz güvenli ve tatminli olduğunu gösterirken sürekli başkalarının hareketlerini takip eden kişilerin iyi olma hallerinin daha düşük seyrettiğini gözler önüne seriyor. Nitekim daha özgün olmak influncerların bile daha çok takipçi ve dolayısıyla para kazanmasına yardımcı oluyor!
Peki moda ve güzellik sektörünün durmadan bize sunduğu yeniliklere rağmen makro ve mikro trendlere ve tabii ki sosyal medyaya inat nasıl gerçek anlamda özgün olabiliriz? İçimize dönerek.
Nasıl daha özgün hissedebilir ve iyi bir kişisel stil geliştirebiliriz?
Kişisel stil geliştirmek maalesef bir gecede gerçekleşmez. Kişinin kendini gerçek anlamda tanıyarak, özgünlüğüne erişerek bulabileceği kişisel stil bir amaç değil yolculuktur. Bir deneme yanılma sürecidir. Ancak bu süreçte bize yol gösterebilecek, neleri sevip neleri sevmediğimizi anlamamıza yardımcı olacak bazı tüyolar bulunuyor.
1. Allison Bornstein‘ın Üç Kelime Metodu’nu uygulayın.
2016 yılında stilist Allison Bornstein tarafından ortaya atılmış Üç Kelime Metodu (Three-Word Method), şu anda TikTok’ta yeniden popülerleşti. Bornstein’a göre herkesin kişisel stilini tanımlayan 3 adet sıfat bulunuyor. Örneğin Audrey Hepburn’ün stili minimal, çocuksu, elegan olarak tanımlanabilirken Grace Jones güçlü, tehditkar ve şık bir kişisel stile sahip oluyor. Bu metoda göre hepimizin kendisini tanımlayacak 3 adet sıfat seçmesi gerekiyor. Biri gerçekçi, biri tutku uyandıran, birisi de duygusal. Bu 3 sıfat, kendimizi dünyaya nasıl göstermek istediğimizi özetleyecek.
- Gerçekçi sıfatı seçerken: Bornstein ilk sıfatımızı seçerken dolabımızda bulunan en çok giydiğimiz favori kıyafetlerimize bakmamızı istiyor. Bu kıyafetleri nasıl betimlersiniz? Aralarında hiç renk, desen, siluet benzerliği bulunuyor mu? Buradaki kelimemiz şunlara benzeyebilir: Klasik, şık, rahat, bol kesim gibi.
- Tutku uyandıran sıfatı seçerken: O zamanın trendleri ne olursa olsun sürekli olarak kendimizi hangi görünümlere, kıyafetlere, “vibe”a çekilirken buluyoruz? Bu bizim tutku uyandıran sıfatımızı oluşturuyor. Bu kez de Pinterest veya Instagram’a kaydettiğimiz fotoğraflara, ilham panolarımıza bakarak bu kelimeyi bulabiliriz. Buradaki sıfatlar şöyle görünebilir: Vintage, 70’ler, elegant, minimal.
- Duygusal sıfatı seçerken: Üçüncü sıfat ise en basit sorudan oluşuyor: Kıyafetlerinizi giyerken kendinizi nasıl hissetmek istersiniz? Seksi mi, güçlü mü, çocuksu mu, feminen mi, rahat mı, oyuncu mu?
Bornstein’a göre her gün giyinirken, alışveriş yaparken kendimize “Alacağım veya giyeceğim parça benim 3 kelimemden birisine hitap ediyor mu?” sorusunu sormak her daim kişisel stilimize sadık kalmamıza yardımcı oluyor.
2. Karla Welch ile kişisel imzanızı bulun.
Birçok ünlü ismin stil danışmanlığını yapan Karla Welch’e göre kişisel stil bir hikaye anlatma aracıdır. Yabancıların bize baktıkları anda hikayemize dair ufak da olsa bir bilgi almalarının yolu, kişisel tarzımızdır. Welch’e göre nasıl giyindiğimize özel ilgi göstermek, örneğin bir zorunluluk gibi görmek yerine zaman ayırmak, deneyip çıkarmak, kıyafetlerimizle adeta “oynamak” kişisel stilimizi bulmanın ilk adımını oluşturuyor. “Hiçbir zaman sevmediğiniz bir kıyafeti giyerek kapıdan dışarıya adım atmayın.” diyen Welch için her stili kapsayacak iki temel kural bulunuyor: Konfor ve fit. Ne giyeceksek giyelim üzerimize güzel oturması ve bizim konfor anlayışımıza uygun olması gerekiyor.
İkinci olarak Welch, bedenimizin sevdiğimiz bölgelerine odaklanmayı ve o bölgelerden yola çıkarak imza stilimizi bulmayı öneriyor. Belinizin inceliğini seviyorsanız yüksek belli kesimler, dar üstler ve kemerler stilinizin temellerini oluşturabilirken eğer omuzlarınızı çok seviyorsanız ceketler ve kolsuz bluzlar sizin imzanız olabilir. Bedeninizin geri kalan kısımlarına ne giyeceğiniz üzerine çok düşünmeden, örneğin sadece basit bir kot veya kumaş pantolon giyerek, sevdiğiniz omuzlarınızı veya belinizi öne çıkarabilir ve kişisel imzanızı bu giyim parçaları üzerinden kurabilirsiniz.