YAZAN: RAQUEL HABİB

Öfkemizi sevmek mümkün mü diye sorabilirsiniz ancak onu sevmeden önce tanımaya ihtiyacımız var. Öfkemizi tanımak için onu geldiği anda fark etmemiz gerekir. Tutunduğumuz hikayelerle beslemediğimiz sürece tüm diğer duygular gibi öfkemiz de fizyolojik olarak sadece 90 saniye süren bir duygudur. Hikayelerimizi besleyen zihnimizin sesini tanımak öfkemizi doğru kullanmak için elzemdir. Öfkemize yakından baktığımızda buz dağının görünen kısmına baktığımızı fark ederiz çünkü çoğu zaman paravan bir duygudur. Altında hayal kırıklıklarımızı, çaresizliklerimizi, üzüntülerimizi, kaygılarımızı, korkularımızı gizliyor olabilir. Siz de öfkenin o yoğun ve kontrol etmesi güç enerjisinin tuzağına hızlıca düşenlerden ve altındaki diğer duyguları bastıranlardan mısınız? 


Öfke, toplumumuzda hem en çok ve en kolay gösterilen hem de çok yargılanan ve bastırılan bir duygudur. Duygularımızı göstermenin yargılandığı bir ortamda yetiştiysek, görünenin altında bastırdığımız duyguların basıncını bir yere kadar kontrol edebildiğimiz için zaman zaman kendimizi kontrolsüz patlamalar yaşarken bulabiliriz.

Neden öfkeyi göstermek diğer duyguları göstermekten daha kolay?

Çünkü öfke duygusu insana kendini en güçlü hissettiren, yaşam enerjisine en kolay ulaşım sağlatan duygudur. Aynı aşk ve korku gibi öfke de -her zaman iyiye hizmet eden davranışlarla olmasa da – insanı düşünmeden harekete geçirtir. Eğer onu bastırmaz veya başka şeye yöneltmeyip onun içinden geçmeyi seçersek kendimize öfkelenmeye izin vermiş oluruz. Hak görmek öfkeyi kontrollü dönüştürmenin en önemli adımdır. Lakin her şeyde olduğu gibi ilk adım öfkemizi fark etmemizdir. Bunun için tüm kırılganlığımızla buluşup öfkeye bakmak ve altında yatan diğer duyguları görmeye niyetlenmek gerekir.

Bazılarımız öfkelendikten sonra suçluluk duyar çünkü çocukluğunda böyle şartlanmıştır. Bu durum öfkelerini yıllarca bastırmalarına veya öfkelendiklerinde tepkisel olup sonra pişmanlık yaşamalarına neden olur. Öncelikle ne yaparsak yapalım öfkemizden tamamen arınmamızın mümkün olmadığını söyleyebilirim. Herkesi bu dünyada öfkelendirecek bir konu ve durum vardır. Tetiklenmeler yaşamın doğal bir parçasıdır. Konu öfkelenmemek değil, öfkemiz ile ne yaptığımızı bilmek, öfke ile olan ilişkimizi dönüştürmektir.

Öfke, sistemimizde bir şeylerin ters gittiğini uyaran bir sinyal ise öfkemizi önce fark edip sevmeyi öğrenebiliriz. Sevmediğimiz, anlamadığımız yani yargılarımızın ötesinde değerlendiremediğimiz hiçbir şeyi dengeye getiremeyiz. Bir duyguyu aşırı hissettiğimizde ister istemez dengeden çıkmış oluruz. Aşırı öfke veya hiç öfkesiz olmak birbirine zıt gibi gözükse de iki hal de dengeden çıktığımızı gösterir. İhtiyacımız olan öfkelenmemek değil, öfkemizi duruma uygun bir şekilde kullanabilmektir. 

Kullanmak diyorum çünkü öfke aslında yaşam enerjisinin ana kaynağıdır. Öfkenin rengi kırmızı yani ateş elementinin rengi ile özdeşleştirilir.  Ateş yaşamın ana elementlerden biridir. Ateş olmadan yaşam olmaz. Ateşi istersen ısınmak, pişirmek, bir maddenin formunu dönüştürmek için kullanabilirsin, aynı zamanda yakıp yıkmak için de kullanılabilir. Yakıp yıkmak deyince zihninize sürekli zarar veren bir ateş gelebilir. Zira sizi şartlanmaların ötesinden bakmaya davet ediyorum. Bazen eskiyi yıkmadan yerine yenisini de inşa edemeyiz. Bu sebeple ateşi kontrollü yıkımlar için de kullanabilirsek yeniye yer açmış oluruz. Aynı şekilde öfkemizi kontrollü kullandığımızda hayatımızdan çıkarmamız gerekeni kontrollü bir şekilde çıkarabilmiş oluruz. 

Öfke sınır çizmemizi sağlayan faydalı bir duygudur

Psikoterapist Robert Augustus Masters Ruhsal Bypass kitabında öfkenin sınır çizmek için kullandığımız en temel duygusal durum olduğunu yazar. Öfke, ihtiyacın karşılanmadığını veya bir sınır ihlalinin yapıldığının göstergesidir. Bununla birlikte uzun süredir bastırdığımız bir konunun dışa yansıtılması da olabilir. Öfke sınır çizmemizi sağlayan en temel duygudur. Öfkenin de korku gibi gerekli olduğu yerler vardır. Mesela, biri sevdiğiniz birine veya size zarar veriyorsa ona kızıp sınırlarınızı korumak için sert bir tepki vermeniz gerekebilir. Bu öfkeyi sağlıklı kullanmaktır. Böyle bir durumda nazik olmanız sizi ve yanınızdakini tehlikeye sokabilecekken öfke sizi koruyacak tepkiyi vermenizi sağlar.

Öfke ile şefkat aynı anda var olabilir

Evet, öfke ve şefkat aynı anda var olabilir. Hatta ve hatta “öfkenin panzehiri şefkattir” diyebiliriz. Öfkelendiği için net bir şekilde sınırlarını koruyan ve sınırlarını koruduğu için kendine şefkatli olan kişi karşındaki kişinin de sınırlarına saygı duyar ve ona şefkatle yanaşabilir. Öfke sadece bir enerji formudur ve çoğu zaman bizi anında harekete geçiren ve güçlü bir tepki vermemize sebep olan bir duygudur.

Sağlıklı ve sağlıksız öfke arasındaki fark nedir?

Sağlıklı öfkeyi yukarıda anlattık. Kendi iç halinden emin olan, öz güveni yerine, haklı ve haksızın ötesinde durumu değerlendiren kişilerin gösterdiği tepkileri yöneten duygudur. Sağlıksız olan öfkenin altında kişinin baş edemediği başka duygular vardır. Acı, korku ve kaygı bunların başında gelir çünkü öfke başka duyguları bastırmamızı sağlayan bir duygudur. Toplumda bazılarımız öfkeyi göstermeyi kendilerine hak görmezken bazılarımızın da en kolay gösterebildiği duygu öfkedir. Farkındalıksız kullanılan öfke bir bağımlılığa dönebilir. Öfkesine bağımlı birçok insan vardır çünkü öfkelendiğimizde bedenimizde salgıladığımız ve salgıladıkça bedenin salgılamaya devam etmek istediği hormonlar harekete geçer.

Eğer yaşam enerjisi düşük bir insansanız veya hayat amacınızı kaybettiyseniz, yaratım enerjinizi doğru kullanamıyorsanız ya da yönetemediğiniz, bastırdığınız kaygınız varsa zorlandığınız zamanlarda öfkelenmek bedeninize iyi gelebilir. Bunun sebebi öfkelendiğiniz zamanlarda başka hiçbir zaman olmadığı kadar canlı, yaşam dolu ve güçlü hissetmeniz olabilir. İçeride biriken enerjiyi en hızlı harekete geçiren ve dönüştüren duygudur öfke; tıpkı ateş elementinin dönüştürücü etkisi gibi. Sağlıksız öfke kadar hiçbir şey sizi kendinizden ve hissetmek istemediğiniz nahoş duygulardan bu kadar güçlü koparamaz. Bunlar öfkenin bağımlılığa dönmesi için yeterli sebepler olabilir. 

Farkındalıksız yaşanan öfke hızlıca suçlamaya dönüşebilir

Sağlıksız veya farkındalıksız öfke hızlıca karşımızdakini veya kendimizi suçlamaya dönüşebilir. Kendinizi haklı ve haksız savaşında bulursanız bilin ki öfkenin tuzağına düşmüşsünüzdür. Öfkenin hediyesini alabilmek için onunla yeterince durmaya razı olmalısınız. Kendimize şefkatli, sabırlı olmak öfkenin dönüşmesi yolundaki en temel ihtiyacımızdır. Öfke bir seçim değildir, varoluşsal bir haldir. Öfkemiz ile ne yaptığımız ve onu nasıl bir davranışa dönüştürdüğümüzse bizim seçimimizdir. 

Öfkemizi nasıl dönüştüreceğiz?

Ünlü usta Thich Nhat Hnan’ın dediği gibi, “Bir annenin ağlayan bebeğini kucağına alıp şefkatle sarmaladığı gibi siz de öfkenizi nazikçe kucaklayın. Bebeğin annesinin kucağında sakinleşmesi gibi sizin de öfkeniz kucağınıza alınca gevşeyecektir. Öfkemizi terk etmek, inkâr etmek, bastırmak veya görmezden gelmek kendimize vereceğimiz en büyük zarardır çünkü öfkemiz aslında kendimizin en çok duyulmaya ihtiyacı olan parçamızdan bir mesaj taşır ve bir bebeğin annesi tarafından duyulma ihtiyacı gibi kendimizin de birçok parçasının tarafımızdan duyulmaya ihtiyacı vardır.  Sakinleyen bebeğin ihtiyacını daha iyi anladığımız gibi sakinlediğimizde öfkenin sebep olduğu ana nedeni daha net görürüz ve o yönde gereken adımları atabiliriz.” 

Öfkemizin geldiğini fark ettiğimiz anda durup bu sinyali aldığımızda -bunu en kolay hissettiğimiz yere- bedenimizdeki ve nefesimizdeki değişikliklere bakmakla başlayabiliriz. Nefes öfkelendiğimizde hızlanabilir, sığlaşabilir, yoğunlaşabilir ve bedenimizin tepkileri değişir. Bu sebeple nefesimize uyguladığımız küçük ve kontrollü bir müdahale bedenimizin fizyolojik reaksiyonunu değiştireceği için sinir sistemimizin daha çabuk sakinleşmesine yardımcı olacaktır. Sakinleyen sinir sistemi bedeni rahatlatacak ve -her zaman söylediğim gibi- zihin bedeni takip edecek, ona uyumlanacaktır. 

Farkındalık çalışmalarının en büyük faydası kişilerin en büyük cevheri olan zihinlerinin efendisi olmaya başlamasıdır. Böylece zihnin her söylediğine inanmamaya, düşüncelerle duyguları beslememeye başlayabiliriz. O vakit öfkemizin gerçekten 90 saniyede sona erdiğini deneyimleyebiliriz. Bu durum zihnin ve bedenin uyumlu olduğunun bir göstergesidir. Gündelik koşturma içindeyken zihnimizin bizi yönettiğinin farkına varmayız çünkü bedenimizden kopuk yaşarız. Bu kopukluk öfkenin yükseldiği an bizi ele geçirip sonradan pişman olacağımız tepkiler vermemizi veya hiç tepki vermeyip donup kaldıktan sonraki pişmanlıkları deneyimlememizi sağlar. 

Nasıl bir tohum ektiğinizde bir anda fidana dönüşüp, hızlıca meyve vermiyorsa bu farkındalık ve dönüşüm yolculuğu da zaman alan bir süreçtir. Hepimizin içinde her duygunun tohumları vardır. Lakin hangi tohumu daha çok sulayacağımız bizim özgür irademize bağlıdır. Eğer bize hizmet etmeyen tohumları besliyorsak ve içimizdeki öfkeyi sürekli büyütüyorsak önce bunu fark etmek için bedenimizle ve nefesimizle bağlantı kurarak başlayabiliriz. Tüm nefes, mindfulness ve meditasyon pratikleri bizleri bu yolda destekleyecek en güçlü farkındalık çalışmalarıdır. 

Sevgi ile kalın!



Raquel Habib

Üniversite eğitimini İsviçre’de tamamladıktan sonra kendine doğru çıktığı farkındalık yolculuğunda bir çok farklı disiplinlerde yurt içi ve yurt dışı eğitimlere katılmıştır.Bütüncül bir yaklaşımla, 2015 yılından bu yana Gestalt/Jung ve Mindfulness-Temelli Koçluk seansları, Şiddetsiz İletişim odaklı eğitimler, yönlendirmeli meditasyon, atölye çalışmaları ve etkinlikler düzenlemektedir. Bireylerin, hayatın her alanında arzuladığı gerçek değişimi...



BLOOM SHOP