“Karayı ve denizi göz önünde bulundurduğunuzda kendinizle garip bir benzerlik bulmuyor musunuz?” Herman Melville, Moby-Dick
Plastik Okyanus (“A Plastic Ocean”) belgeseli bu sözlerle başlıyor.
Netflix belgeseli A Plastic Ocean’ın yapımcısı Craig Leeson, çocukluğunda okuduğu bir kitapta, bir mavi balina resmi görüyor. Mavi balinanın boyutundan öyle çok etkileniyor ki, bir gün mutlaka onu doğal yaşam alanı olan okyanusta görüntülemeye karar veriyor. Bu kararı uygulaması tam 40 yılını alıyor.
Craig Leeson ve alanında uzman kişilerden oluşan ekibi Sri Lanka açıklarında mavi balinaları görüntüleyebilmek için 2 hafta boyunca bekliyor ve nihayet balinaları buluyorlar. Bir yavru pigme mavi balinayı görüntülerken, denizin yüzeyinde bulunan çöpler, plastik şişeler, sepetler ve yağ kalıntıları dikkatlerini çekiyor. Tamamen el değmemiş olması gereken bu bölge, ticaret yapılan yerlerin kilometrelerce uzağında olmasına rağmen!
Craig Leeson bundan sonrasında okyanuslardaki plastik atıklara dikkat çekmek ve bu konuda farkındalık yaratmak için Plastik Okyanus belgeselini çekmeye karar veriyor. Bu yolculukta ona serbest dalış kategorisinde rekor sahibi olan, TedX konuşmaları milyonlarca kez izlenen Tanya Streeter eşlik ediyor. Streeter, bu çalışma ile okyanusa olan borcunu ödemek istediğini ifade ediyor.
Okyanusta yüzen yavru balinalar, Tanya Streeter’ın dalışları ve bakir suların inanılmaz görüntüleri ile pozitif bir havada başlayan belgesel, plastik atıklar konusunun işlenmesi ile birlikte, insanın kendisini ve çevresini çokça sorguladığı, üzücü bir hal alıyor.
Plastikler denizlerimizi hastalık gibi sarıyor
Belgeseli izlemeye başladığım andan itibaren, aralarda çıkan uyarı yazılarını dehşetle okudum. Birkaç dakikada bir çıkan bu yazılarda, programı izlemeye başladığımız andan itibaren kaç ton plastik üretildiği belirtiliyor. Dünyanın gidişatını düşündüğümde, şaşırarak ve üzülerek öğrendiğim bazı bilgiler ise şu şekilde:
- Dünyada üretilen plastiklerin yarısı tek kullanımlık. Bu yok edilemez maddenin sadece bir kez kullanıldıktan sonra nereye atıldığı ise malum.
- Okyanusun 32 kilometre uzağında çöpler var. Balinalar karides ve plastik arasındaki farkı anlayamadan bunları yutuyor.
- Bugüne kadar üretilmiş olan tüm plastik maddeler, öyle ya da böyle, hangi formda olursa olsun hala dünyada.
- 2050 yılında plastik üretiminin 3’e katlanacağı düşünülüyor. Bunların sadece bir kısmı geri dönüştürülebilir.
- Yememiz üzere satılan deniz ürünlerinin yüzde 25’inin içinden plastik parçaları ve insan çöpleri çıkıyor.
- Tüm bu kirliliğe rağmen, dünya genelinde 2,6 milyar kişi protein kaynağı olarak okyanuslara güveniyor.
- Denize atılan plastikler akıntıyla birlikte sürükleniyor. Amerika’dan atılan çöp, Antarktika’ya kadar gidiyor.
- Denizlerden sahillere vuran plastik atıkları kuşlar da yiyor. Sahilde ölen bir kuşun midesi açıldığında içinden 234 parça plastik çıkıyor. Bu, kuşun vücut kitle endeksinin yüzde 15’ine tekabül ediyor. Yani bizim 6 ila 8 kilo arasında plastik yememiz gibi.
Görünmeyen tehlike: Mikroplastikler
Bizler kullandığımız plastik su şişelerini çöpe attıktan sonra onların dünya üzerinden mucizevi bir şekilde kaybolduğunu düşünüyoruz. Oysa durum hiç de öyle değil.
Belgesel çekimi sırasında denizaltı ile okyanusun derinliklerine gidiliyor. 2 kilometre derinlikte, güneş ışığının hiç ulaşmadığı yerlerde görülen plastik şişeler, tek kullanımlık kahve bardakları, yoğurt kapları ve market poşetleri insanı hayrete sürüklüyor. Üstelik bu, buzdağının sadece görünen kısmı.
Plastik, asla çözünmüyor. Sadece gözle göremeyeceğimiz mikroplastik parçalarına dönüşüyor. Pırıl pırıl gördüğümüz tertemiz sular, içerisinde milyonlarca gözle görülemeyen mikroplastik parçası barındırıyor. Okyanusun bazı bölümlerinde, canlıların beslendiği planktonların yarısı kadar mikroplastik bulunuyor. Küçük balıklar ve deniz canlıları bu plastikleri, daha büyük balıklar ise vücudunda plastik bulunan küçük canlıları yiyor. Bu kısır döngü, bizlerin tabağına kadar geliyor.
Plastikler sadece denizleri değil, tüm ekosistemi zehirliyor
Tabağımıza gelen mikroplastikler, özellikle Akdeniz insanı için ciddi bir toksolojik risk haline geliyor. Çünkü denizlere dökülen diğer zehirli maddeler plastiklerin üzerine yapışarak balıklar tarafından tüketiliyor.
Yediğimiz plastikler kanser riskinin yanı sıra, hormon değişiklikleri yaşamamıza neden oluyor. Östrojenik etkili plastikler vücudumuza girerek östrojen hormonunu taklit ediyor. Üstelik bu konuda yapılan bir FDA düzenlemesi ve dolayısıyla da korunma yolu yok. Plastik tüketiminin arttığı bölgelerde, kısırlık gibi üreme problemleri de ortaya çıkıyor. Küresel ısınmanın yol açtığı olumsuz etkiler plastik sorunları ile bir araya gelerek ekosistemi bozuyor, insan yaşamını kalitesizleştiriyor.
Biz ne yapabiliriz?
Çoğunluğu mavi olan dünyamızın tüm ekosistemi, sağlıklı bir okyanusa bağlı. Denizler görmek istemediğimiz şeyleri atabileceğimiz yerler değil. Okyanus kirlenirse, tüm dünya acı çeker. Bundan kaçışımız yok.
İnsan dışında tüm canlılar ekosistemin yararına çalışıyor. Sadece biz ona zarar veriyoruz. Peki, biz ne yapabiliriz?
Değişim bireylerden başlar. Öncelikle tek kullanımlık plastiği almayı bırakmamız ve çöpe atmaktan vazgeçmemiz gerekiyor. Zira plastiklerin sadece yüzde yedisi geri dönüşüme kazandırılıyor. Eskiden uygulamada olan, bugün büyük ölçüde biten cam şişe depozitosu, bugün Almanya’da plastikler için kullanılıyor. Her plastik şişenin dönüştürülmesi karşılığında 25 sent kazanılıyor ve artık herkes geri dönüşüme katılıyor. Restoranlardan ve süpermarketlerden farklı alternatifler talep etmemiz gerekiyor. Sonuçta biz kullanmadığımızda, üreticiler de üretmek için gaye bulamaz.
Umursamak bilmekle, değişim ise umursamakla geliyor. Neler yapabileceğinize dair daha fazla bilgi almak için https://plasticoceans.org/ web sitesini ziyaret edebilirsiniz.