YAZAN: ALEYNA TEPE İPER

Regl döneminden önce ortaya çıkan ruh hali değişimleri, enerji düşüklüğü, huzursuzluk ve bedensel belirtiler pek çoğumuz için tanıdık bir deneyim olabilir. Bu belirtiler genellikle Premenstrüel Sendrom (PMS) kapsamında değerlendirilir ve çoğunlukla hafif düzeyde seyreder. Ancak bazılarımız için adet öncesi dönem, yalnızca geçici bir rahatsızlık değil; her ay tekrarlayan, yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyen, yoğun duygusal ve zihinsel zorlanmalarla geçen bir sürece dönüşebilir. Regl öncesinde öfke patlamaları, derin umutsuzluk ya da ani ruhsal çöküşler yaşıyorsanız bu tablo PMS’den çok daha fazlasını “Premenstrüel Disforik Bozukluk (PMDD)” adıyla bilinen durumu işaret ediyor olabilir. Genellikle yanlış anlaşılan ya da göz ardı edilen PMDD nedir ve sebepleri nelerdir? Bütünsel iyi oluşu desteklemek için PMDD ile nasıl başa çıkılır? Sizin için araştırdık!


“Premenstrüel Disforik Bozukluk” nedir?

Premenstrüel Disforik Bozukluk, İngilizce adıyla Premenstrual Dysphoric Disorder (PMDD), adet döngüsünün luteal fazı sırasında, yani yumurtlama ile regl başlangıcı arasındaki yaklaşık 7-14 günlük süreçte, artan hormonlara bağlı bir duygu durum bozukluğudur. Bu dönemde yaşanan psikolojik ve fiziksel belirtiler, “normal” olarak kabul edilen adet öncesi şikayetlerin çok ötesindedir ve regl gören kadınların %5 ila %8’ini etkileyebilir. PMS ağırlıklı olarak fiziksel belirtilerle ortaya çıkarken PMDD daha çok duygusal ve zihinsel işlevleri etkiler. Belirtileri işlevselliği tamamen bozabilecek kadar yoğun olabilir; hatta çalışmak, ilişkileri sürdürmek ya da günlük sorumlulukları yerine getirmek imkansız hale gelebilir. Bu dönemde kendinizi tanıyamayabilir, yoğun öfke, kaygı, umutsuzluk veya depresyon hissedebilirsiniz. Regl başladığı andan itibaren ise bu belirtiler birdenbire ortadan kalkarak geride yorgunluk ve şaşkınlık hislerini bırakabilir.

PMS bu denli bilinip konuşulurken PMDD’nin belki de hiç duyulmamış olmasının sebeplerinden biri daha az kişiyi etkiliyor olması, diğeri ise tıbbi olarak da tanınma sürecinin oldukça yeni olmasıdır. PMDD, uzun yıllar boyunca göz ardı edilmiş ve “abartılı PMS” olarak adlandırılmıştır. Ancak 1990’lı yıllardan itibaren yapılan klinik araştırmalar, bu bozukluğun yalnızca ruh haliyle değil, hormonal değişimlere karşı biyolojik bir hassasiyetle de bağlantılı olduğunu ortaya koymuştur. 2013 yılında, Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından yayımlanan DSM-5 (Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı) ile birlikte ise PMDD, ayrı bir tanı kategorisi olarak resmen kabul edilmiş ve bu gelişme, hem tanı sürecini hem de tedavi yaklaşımlarını kökten değiştirmiştir. Günümüzde PMDD, bilimsel olarak tanımlanmış, gerçek ve tedavi edilebilir bir ruhsal sağlık sorunu olarak ele alınmaktadır.

PMDD ve PMS arasındaki farklar nelerdir?

PMS (Premenstrüel Sendrom), regl döneminden önce yaşanan yaygın ve hafif belirtileri tanımlar. Hafif sinirlilik, tatlı krizleri veya göğüslerde hassasiyet gibi belirtilerle kendini gösterir ve günlük yaşamı ciddi şekilde etkilemez. PMDD ise çok daha yoğun, rahatsız edici ve işlev bozan bir deneyimdir. Bu iki durum arasındaki temel farkları oluşturan belli başlı faktörlerden bahsedilebilir.

  • Duygusal yoğunluk: PMS sırasında ruh hali dalgalanabilir; kişi biraz daha alıngan ya da içe dönük olabilir. Ancak PMDD’de duygusal tepkiler çok daha keskin ve kontrolsüz hale gelir. Ani başlayan yoğun depresyon, kontrol edilemeyen öfke nöbetleri, panik ataklar veya sebepsiz ağlama krizleri gibi belirtiler sık görülür.
  • İşlev kaybı: PMS döneminde kişi kendini biraz yavaşlamış hissedebilir ancak genelde günlük sorumluluklarını sürdürmeye devam eder. PMDD’de ise işlev kaybı yaygındır. İşe gitmek, sosyal etkileşim kurmak ya da temel bakım ihtiyaçlarını karşılamak bile büyük bir çaba gerektirir. Bu süreçte dış dünyayla bağları kesmek istemek oldukça normaldir.
  • Süre ve döngü: PMDD, genellikle regl öncesi 7 ila 14 gün arasında başlar ve adet kanaması başladıktan sonraki birkaç gün içinde aniden kaybolur. Bu ani geçiş, kişinin kendisini sanki “bir başkasına dönüşmüş” gibi hissetmesine yol açabilir. Her ay bu duygusal dönüşümü tekrar tekrar yaşamak, kronik yorgunluk ve güvensizlik duygusunu da beraberinde getirebilir.
  • Ruh sağlığı riski: PMS, moral bozukluğu ya da geçici bir duygusal hassasiyet yaratabilir. PMDD ise çok daha ciddi ruhsal etkiler taşır. Özellikle tedavi edilmediğinde yoğun değersizlik duygusu ve içe kapanma gibi psikolojik etkiler ortaya çıkabilir.
  • Bilişsel belirtiler: PMDD’de yalnızca duygular değil, düşünce süreçleri de etkilenir. Odaklanma güçlüğü, karar verememe, unutkanlık ya da “zihinsel sis” olarak tanımlanan bulanıklık hissi sık görülür.
  • İlişkilere etkisi: PMDD, yakın ilişkiler üzerinde de belirgin bir yük oluşturur. Dönemsel öfke patlamaları, kırılganlık ya da sosyal geri çekilme, partnerle, aileyle veya arkadaşlarla kurulan bağı zorlayabilir. Kimi zaman kişi, ilişkilerini korumak adına tamamen içe dönebilir. Bu durum, bireyin karakterinden değil, yaşadığı nörobiyolojik süreçlerden kaynaklanır.

Yaşanan deneyimin doğru tanısını tespit ederek süreci farkındalıkla geçirmek, yaşanan duygusal yoğunluğun yalnızca “abartı” olmadığını anlamayı sağlar. Bu farkındalık, öz şefkati artırır ve destek istemeyi kolaylaştırır.

PMDD’nin sebepleri nelerdir?

PMDD’nin kesin nedeni hala tam olarak bilinmese de, uzmanlar, bu bozukluğun tek bir nedene bağlı olmadığını, çeşitli biyolojik ve çevresel faktörlerin birleşimiyle ortaya çıktığını vurgular. PMDD’nin altında yatan en temel mekanizma ise, hormonlardaki normal dalgalanmalara karşı gösterilen anormal duyarlılık olarak tanımlanır.

Adet döngüsünün luteal fazında, östrojen ve progesteron seviyelerinde doğal bir artış ve düşüş yaşanır. Ancak PMDD’li kişilerde, bu hormonal değişiklikler ruh hali üzerinde aşırı etkili olabilir. Bu noktada PMDD’yi tetikleyen şey hormonların seviyesinden çok, bu hormonlara karşı bireyin vücudunun verdiği tepkidir. Özellikle ruh halini düzenlemeye yarayan serotoninin, bu dönemde yeterince etkili çalışmaması, depresif belirtileri ve ani ruhsal çöküşleri tetikleyebilir. Araştırmalar, PMDD’de hormonlar ile serotonin sistemi arasındaki etkileşimin bozulduğunu ve bunun, ruh hali regülasyonunda sorunlara yol açtığını göstermektedir. Ayrıca bazı uzmanlar, PMDD gelişiminde genetik faktörlerin de etkili olabileceğini öne sürmektedir. Özellikle aile öyküsünde depresyon, anksiyete bozuklukları ya da PMDD bulunan kişilerde bu bozukluğun görülme riski daha yüksek olarak belirtilmiştir.

Öte yandan, PMDD’yi tetikleyen ya da belirtileri ağırlaştıran çevresel etkenler de göz ardı edilmemelidir. Yüksek düzeyde stres, travmatik yaşam deneyimleri ya da duygusal destek eksikliği, hormonal hassasiyetin yönetimini daha zor hale getirebilir. PMDD, yalnızca biyolojik bir durum değil, aynı zamanda zihinsel ve duygusal sistemlerin bütüncül işleyişiyle ilgili bir bozukluk olarak kabul edilir. Bu nedenle kişisel öykü, yaşam koşulları ve destek sistemleri de belirtilerin şiddetinde belirleyici olabilir. Tüm bu bulgular ise, PMDD’nin basit bir “kadınsal hassasiyet” olmadığını; aksine karmaşık, çok katmanlı ve biyopsikososyal yönleri olan bir durum olduğunu göstermektedir.

PMDD ile nasıl başa çıkılır?

PMDD ile yaşamak, çoğu zaman görünmeyen ama derin izler bırakan bir deneyimdir. Her ay tekrar eden duygusal fırtınalar, bir gün mutlu hissederken ertesi gün umutsuz hissetmek, çevrenizdekilere kendinizi ifade edememek… Tüm bunlar yorgunluk, yabancılaşma ve bazen de yalnızlık hissine sebep olabilir.

Bu süreci yönetmenin öncelikli adımlarından biri kendinize karşı daha anlayışlı olmanız, yaşadığınız belirtilerin gerçek ve geçerli olduğunu kabul etmenizdir. PMDD duygusal güç eksikliği değil; bedenin ve özellikle sinir sisteminin biyolojik bir hassasiyetidir. Bu hassasiyetle başa çıkmanın ilk adımı, adet döngünüzü yakından tanımaktır. Hangi günlerde hangi belirtilerin başladığını, hangi duyguların ağır bastığını, enerjinizin nasıl değiştiğini gözlemlemek değerli ipuçları sunar. Cycle syncing yapmak, yani regl döngünüzle yaşamınızı uyumlamak da bu sürecin destekleyicilerinden biridir. Regl öncesi dönemde daha az sosyal etkinlik planlamak, bu günlerde dinlenmeye ve yavaşlamaya zaman ayırmak semptomlarınızın hafiflemesini sağlayabilir.

Öte yandan bu süreci tek başınıza geçirmek zorunda olmadığınızı ve hem tıbbi hem de terapötik destek alabileceğinizi bilmek önemlidir. PMDD hafife alınacak bir durum değil; bilimsel olarak tanınan, tedavi edilebilir bir ruhsal sağlık sorunudur. Uzman bir jinekolog veya ruh sağlığı profesyoneliyle görüşmek, belirtilerinize göre uygun bir tedavi planı oluşturulmasını sağlar. PMDD’yle başa çıkarken belki de en çok ihtiyaç duyulan şeylerden biri anlaşılmaktır. Dolayısıyla terapi ve tıbbi desteğin yanında, duygularınızı güvendiğiniz insanlarla paylaşmak, çevrenize PMDD’nin ne olduğunu anlatmak ve destek istemek yalnız olmadığınızı hissetmenizi sağlayabilir. Ve en nihayetinde, kendinize karşı nazik olmanız oldukça kıymetlidir. PMDD bedeninizin size verdiği bir sinyaldir. Bu sinyali bastırmak değil, duyabilmek ve ona göre kendinizi desteklemek çok daha iyi hissetmenizi sağlayabilir. Kendinizi suçlamadan, utandırmadan, yargılamadan sarabildiğiniz her an, bu süreci biraz daha hafifletmenize yardımcı olacaktır.



Aleyna Tepe İper

1997 yılında İstanbul’da doğan Aleyna, lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde tamamladı. Yüksek lisans eğitimine Bahçeşehir Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji alanında devam ediyor. Çocukluğundan beri duygu ve düşüncelerini yazarak ifade eden Aleyna, iyi yaşam konseptine duyduğu ilgiyi yazma tutkusuyla birleştirerek Live to Bloom’da editör olarak çalışıyor. Akademik ve deneyimsel olarak kendini...



BLOOM SHOP