Fiziksel olarak güçlü olmak, zihinsel olarak güçlü olmak, sosyal ortamlarda güçlü olmak… Birçoğumuz, bir çok zaman güç ve güçlü olmayı isteriz!

Peki sizce “güç” nedir?

Gücün büyüsüne kapılmadan önce, bu kelimenin bizim için ne ifade ettiğini netleştirmemiz gerek. Gücü ne ile ölçmeliyiz ve ona hangi açılardan bakmalıyız? Fiziksel açıdan güçlü olmayı isterken, kas kitlenizin fazla olmasını ya da kolay kolay hasta olmamayı mı kast ediyorsunuz? Psikolojik açıdan güçlü olmak dendiğinde, yaşadığınız hiçbir şeyin sizi yıkamayacağını, çok güçlü bir psikolojiye sahip olduğunuzu ya da sosyal açıdan empati kurabilme yeteneğinizin güçlü olduğunu ve girdiğiniz her ortamın parlayan yıldızı olduğunuzu mu kast ediyorsunuz? Kısaca farklı bakış açılarında, güç kavramın farklı anlamları var!

Bu farklı anlamların, etkileşimleridir aslında bizleri güçlü yapan! Kendi içimizde yolculuğa çıkmak için, kendimizi kabul etmek için, hayatta kalmak için ya da hayatımızı iyi yaşayabilmek için isteriz güçlü olmayı.

Güç bizi değiştirir ya da etkiler mi?

Fotoğraf: In These Times

1971 yılında sosyal psikolog Philip Zimbardo, sıradan insanların nasıl canavara dönüştüklerini incelediği “Standford Hapishane Deneyi” adlı bir psikolojik deney ortaya koydu. Zimbardo’nun bu çok ses getiren çalışması, kimileri için insan psikolojisini anlamak ve insanın değişen sosyal durumlara nasıl ayak uydurduğunu görmek açısından önemlibir yere sahipken, kimileri için de bu deneysel çalışma tarihin bir yüz karası olarak görüldü. Ve tabi ki hem olumlu hem de olumsuz pek çok eleştiri aldı.

Kısaca çalışmanın konusundan bahsedeyim!

Dr. Philip Zimbardo, bu çalışma için çalıştığı Stanford Üniversitesi’nin bodrumunda bir hapishane ortamı yarattı ve deneye katılan kişilerin, farklı rollere alışmalarını, bu rollerin gereklilikleri doğrultusunda düşünce ve davranış şekillerinin değişimini ve aynı zamanda roller arası etkileşimlerini incelemek istedi… Deneysel çalışmaya katılım gönüllülük esasında işlemiş olup başvuru ve görüşmeler sonucunda da katılımcılar çalışmaya dâhil edildi.

Katılımcılara, katılım motivasyonunu arttırmak için, deney süresince bir miktar ödeme yapılması da planlandı. Katılımcılara, “suçlu” ve “gardiyan” rolleri verilerek deneyin tuşuna basıldı. Detaylı bilgi ve “spoiler” vermeyeceğim ancak sonucu söylemem gerekiyor. Tahmin ettiğiniz gibi; bireyler üstlendikleri rollerin kalıplarına göre hareket etmeye başladılar. Rollere atfedilen sosyal gruplaşma, düşünce tarzı ve davranış kalıpları katılımcılarda gözlenmeye başlandı bile. Katılımcılar, çoktan gücün büyüsüne kapılmıştı (!)

Bu konuyu ele alan (benim bildiğim) üç tane de film çekildi. “Das Experiment (2001)”, “The Experiment (2010)” ve “The Stanford Prison Experiment (2015)”. Ben hepsini izledim! Size üçünü de izlemenizi öneririm. Evet konu aynı, ancak her film kendi farklılıklarını barındırıyor içinde.

Filmlerdeki bu küçük detaylar sizi bir sorgulamaya da itiyor. Amacını, süreci ve sonuçları düşünüyor ve bunun etkileri üzerinde kafa yoruyorsunuz. Filmden güç, güçten alınan haz, gücün bireyler tarafından algılanış şekilleri, gücün kullanılışı ve verilen karşıt tepkiler ile ilgili çok güzel kazanımlar edineceğinize inanıyorum.

Bu kavramlar ve bunların işlenişi ve bireylerin içinde bulundukları durumları ele alması hakkında çok güzel oyunculuklar izleyeceğinizi de umuyorum. Hapishane ortamı, gardiyan ve suçlu kavramları çok uç örnek gibi gelebilir, ancak hepimiz günlük yaşamımızda benzerleri ile karşılaşmıyor muyuz?

Günlük hayatımızda karşımıza çıkan “güç”ler neler?

Yaşamlarımızda farklı güç ve güçlükler ile karşılaşıyoruz. Bu kimi zaman maddi sıkıntılar, kimi zaman ilişkilerdeki çıkmazlar, kimi zaman da iş yerindeki sorunlar oluyor. Bu farklı zorlukların üstesinden gelebilmemiz için bizim de hem fiziksel hem de zihinsel olarak güçlü olmamız gerekiyor. İlişkilerimizde gördüğümüz ufak çaplı psikolojik şiddetler (sadece romantik ilişki olarak düşünmeyin, aile ve sosyal ilişkiler de insana büyük zararlar verebilir), hastalıklar, travmatik olaylar, siyasi durum hatta belki de iş yerinde maruz kaldığımız mobbing… Liste uzayabilir. Kısaca güç insanı değiştirebilir, değişmemek için de güçlü olmak gerekir!

“Güç”ten bahsetmişken, ne zamandır aklımda olan bir kitabı önermek istiyorum; “Kurtlarla Koşan Kadınlar: Vahşi Kadın Arketipine Dair Mit ve Öyküler”. Adeta bir ansiklopedi… Özellikle kadına dair, kadının yüzyıllardır kendi içinde barındırdığı, topluma, zihinlere ve benliğine işlediği, aktardığı ve çoğalttığı güce dair bir ansiklopedi.



Selen Kelecek

1988 yılında doğan Selen, Başkent Üniversitesi Spor Bilimleri Bölümü'nden mezun oldu ve Başkent Üniversitesi Spor Bilimleri Egzersiz ve Sportif Performans Ana Bilim Dalı'nda yüksek lisansını tamamladı. Hacettepe Üniversitesi, Sporda Psiko-Sosyal Alanlar üzerine doktorasını bitiren Selen, Başkent Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmakta. Yarışmacı olarak yer aldığı aktif spor hayatının ardından, farklı...



BLOOM SHOP