
Günlük yaşantımızda “tesadüf” olarak adlandırdığımız şeylerin aslında sıradan bir rastlantıdan çok daha fazlası olabileceğini hiç düşündünüz mü? Deneyimlerimizi biz belirliyor, yaydığımız enerjilerle hayatımıza çekiyor olabilir miyiz? Rezonans kanununa göre bu sorunun yanıtı: Evet! Evrende her şeyin bir frekansta titreştiğini ve insanların düşünceleri, duyguları ve inançlarıyla bu frekanslara karşılık gelen olayları hayatlarına çektiklerini savunan Pierre Franckh’ın Rezonans Kanunu kitabını inceledik! Rezonans kanunu nedir? Nasıl çalışır ve hayatımızı nasıl değiştirebilir? Sizin için anlattık!
Rezonans kanunu nedir?
Rezonans Kanunu, evrendeki her şeyin enerji olduğu anlayışına dayanır. Bu anlayışa göre düşüncelerimiz, duygularımız, inançlarımız ve bedenimiz belirli frekanslarda titreşir. Bu frekanslar ise benzer frekanslarla rezonansa girer ve uyumlanır. Pierre Franckh, bu durumu radyo benzetmesiyle açıklar: hangi frekansı ayarlarsak yalnızca o frekansta yayın yapan istasyonun sesini duyarız. Aynı şekilde biz de nasıl bir titreşim yayıyorsak, hayatımızda da yaydığımız enerjiyle uyumlu deneyimlerle karşılaşırız.
Bu yasa, yalnızca düşüncenin gücünü değil, duyguların, içsel inançların ve bilinç dışının etkisini de kapsar. Düşünmek, rezonansın somut düzeydeki başlangıç noktasıdır, ancak gerçek belirleyici unsur düşüncenin arkasındaki titreşimsel karşılıktır. Yani sürekli pozitif düşünüyor olabiliriz, ancak içten içe güçlü bir korku, değersizlik ya da yetersizlik hissediyorsak, evren ne dediğimize değil, hangi enerjiyle rezonansa geçtiğinize yanıt verir. Franckh, Rezonans Kanunu kitabında, rezonansın nasıl çalıştığını anlamanın ilk adımının, kendimizi bir enerji kaynağı olarak algılamak olduğunu söyler. Kendi içsel frekansımızı fark ettiğimizde, yaşamda karşımıza çıkan olayların rastlantı değil, enerjimizin yansıması olduğunu anlamaya başlarız.
Öte yandan rezonans kanunu, pozitif düşünme öğretilerinin ötesine geçerek, kişinin kendi enerji alanını bilinçli bir şekilde yönetebilme farkındalığını kazanması gerektiğini de vurgular. Olumlamalar, görselleştirme teknikleri ve şükretme pratikleriyle kendi frekansımızı değiştirebilir ve yaşamımıza çektiğimiz olayları etkileyebiliriz. Sonuç olarak, rezonans kanunu yalnızca soyut bir enerji yasası değil, aynı zamanda kendi yaşam enerjimizi tanımayı ve bilinçli şekilde yönlendirmeyi öğrenme sürecidir.
Ne istediğin konusunda net misin?
Rezonans kanunu konusunun merkezinde, arzuların belirginliği ve tutarlılığı yer alır. Birçok insan ne istediğini bildiğini zanneder. Ancak bu isteklerin altında çoğu zaman toplumsal beklentiler, korkular ya da geçmiş deneyimler yatar. Niyetlerimiz net olmadığında sürekli değişen, tutarsız isteklerde bulunuruz. Bu tutarsızlık ise karmaşık ve dağınık bir frekans yayar. Franckh bu durumu şöyle ifade eder: “Evrene verdiğiniz sipariş açık değilse, size hangi paketi göndereceğini bilemez.” Ona göre evren ancak net sinyallere karşılık verebilir. Arzular net değilse, yani kişi tam olarak ne istediğini bilmiyor veya sürekli çelişkili niyetler taşıyorsa, bu dağınık enerji evrende karşılık bulamaz.
Bu noktada kendimize “Hayatımda neyi, neden istiyorum?” sorusunu sormak netlik kazanmamıza yardımcı olabilir. Bu soru ilk bakışta basit görünse de derinlemesine yanıtlandığında özlemlere, bastırılmış arzulara ve içsel çelişkilere dair büyük farkındalıklar yaratabilir. Öte yandan, isteklerin yalnızca zihinde netleşmesi yeterli değildir. İsteklerin gerçekleşeceğine gönülden inanmak, nasıl hissedeceğimizi hayal etmek ve bu hissi bugünden yaşamak rezonansın gücünü artırır. Çünkü hayatımıza çekmek istediğimiz frekansı bugünden yaymaya başlarız.
İsteklerin ardındaki duygular neler?
İsteklerimizin ardındaki duygusal enerji de onların ne kadar net ya da tutarlı olduğu kadar etkilidir. Pierre Franckh’ın Rezonans Kanunu kitabında da sıkça vurguladığı gibi, evren yalnızca düşüncelerimize değil, o düşünceleri besleyen duygulara da yanıt verir. Çoğu zaman arzuların ardında derin bir ihtiyaç, eski bir yara ya da köklü bir arayış yatar. Örneğin daha fazla para istemek, aslında güvenlik ihtiyacından; bir ilişki istemek, sevgiye ve kabul görmeye duyulan özlemden; başarıya ulaşmak, onaylanma ihtiyacından kaynaklanıyor olabilir.
Bu duygusal ihtiyaçların farkında olamadığımızda, yalnızca dışsal arzulara odaklanır ve bu arzuların neden bir türlü gerçekleşmediğini anlayamayız. Çünkü biz insanlar çoğu zaman her şeyi bildiğimiz yanılgısına düşeriz ama aslında evrendeki sonsuz olasılık içinde bizim için “en iyisinin” ne olduğunu bilmemiz pek mümkün değildir. Kısıtlı bilincimizle bir hayale tutunur, o hayal gerçekleşsin diye uğraşırız. Ancak derinlerde gerçekten hissetmek istediğimiz şeyin hayalimizle uyumlu olup olmadığını sorgulamayız. Arzumuzun daha çok para kazanmak olduğuna inandığımızda sürekli para dileriz, oysa derinlerde bir yerde asıl ihtiyacımız olanın güvende hissetmek olduğunu keşfedebilirsek “para” ile kısıtlı kalmadan “güven hissini” arzulamaya başlarız. Evren de bu hissimize en uygun yanıtla karşılık verir.
Bu sebeple kendimize sık sık sormamız gerekir:
- Bu isteğimin arkasında hangi duygusal ihtiyaç yatıyor?
- Bu arzunun gerçekleşmesi beni hangi duygusal boşluktan kurtaracak?
- İsteğime ulaştığımda içimdeki güvensizlik kalkacak mı?
Bu tür sorularla içsel bir diyaloğa girmek, yüzeydeki arzuların altındaki duygusal enerjiyi keşfetmemizi sağlar. Franckh’a göre, rezonansımızı netleştirmek istiyorsak önce bu duygusal katmanları tanımamız gerekir. Böylece duyguların fark edilmesi ve kabullenilmesi, titreşimsel etkiyi artırarak arzularımızın gerçekleşmesini sağlar.
Engelleri aşabilir misin?
Bilinçli zihnimizin kolayca fark edemeyeceği derin kök inançlar, geçmiş deneyimlerin bıraktığı duygusal izler ve içsel çelişkiler, hayatımıza çekmek istediğimiz şeylerin önündeki görünmez engellerdir. Rezonans kanunu bağlamında bu engeller, frekansımızı bozan ve evrene tutarsız sinyaller göndermemize neden olan titreşimsel düzensizliklerdir. Kimi zaman bolluk isteriz ama içten içe “para kazanmak zor” inancına tutunuruz; sevgi dolu bir ilişki dileriz fakat bir yandan da “yakınlık acı getirir” gibi bir deneyimsel korku taşırız. Bu tür bilinç dışı kalıplar, rezonans alanımızı etkileyerek isteklerimizin önünde görünmeyen duvarlar oluşturabilir.
Pierre Franckh’a göre isteklerimizi gerçekleştirmek istiyorsak önce bu inanç kalıplarını fark etmemiz gerekir. Bu kalıpların büyük bir kısmı çocuklukta şekillenir ve “Ben yeterince iyi değilim”, “İnsanlar güvenilmezdir”, “Mutlu olmak lüks”, “İsteklerim benim için fazla” gibi cümleler bilinçaltımızda yer edinir. Zamanla ise bu inançlar, davranışlarımızı ve hayatımıza çektiklerimizi şekillendiren güçlü enerjiler haline gelir. Bu engellerin üstesinden gelmenin ilk adımı, farkındalıktır.
- Hangi düşünce ya da duygu tekrar tekrar karşımıza çıkıyor?
- Hangi konularda kendimizi sabote ediyoruz?
- Hangi arzularımızda ilerleyemiyor, sürekli aynı döngüde kalıyoruz?
Bu sorulara verilen dürüst yanıtlar, içsel rezonansımızı gözlemlememizi sağlar. Ardından, psikoterapi, spiritüel öğretiler, olumlamalar gibi pratiklerle bu inançlar dönüşür. Engeller kalktıkça, daha net ve güçlü bir frekansla evrene sinyal göndermeye başlarız. Bu da enerjimizle uyumlu deneyimleri hayatımıza çeker.
Evren, içsel netliğe ve duygusal açıklığa yanıt verir. İsteklerin gerçekleşmesi, ancak onları gerçekten almaya hazır olduğumuzda mümkündür.