YAZAN: UZMAN KLİNİK PSK. İREM EZİCİ

“Dünyadan çekilmek aslında kısa bir zaman alıyor. Gezdim, kendi yaşamıma varana dek. Bizi neyin yaptığını anlamak algının çok ötesinde kalıyor. Bilmenin çok ötesinde. Aşık oluruz çünkü aşk bize bilinmezi bilmeye dair hissiyat sunuyor. Başka hiçbir şeyin önemi yok, sona gelince.” Bu cümleler, Ölesiye (Damage) adlı 1992 yapımı filmden bir alıntı.


İlişkilerde çatışmalar neden çıkar?

Aşk… Hepimizde tezahürü farklı ama aynı çatı altında toplanmış gibi. Aşk ve aşık olmak, başkasına duyulan yoğun, katmanlı duygular bilinmezi bilmeye dair ipuçları verebiliyor bize. İçine daldıkça hem ötekiyle hem de kendimizle karşılaşmaya başlıyoruz. Bu hem korkutucu hem de heyecan verici. Bu yüzden de aşk doğası gereği gerilime sahip ve bu karmaşa huzurdan çok huzursuzluk yaratabiliyor.

Bazen başkasını ve başkasında kendimizi görmeyi öyle bir deneyimliyoruz ki korkutuyor bizi. “Bu kadar kendimi bırakırsam ne olur?” korkusu beliriyor zihnimizde. Yüzeye çıkan soruların yanıtlarını bilmediğimiz için korkuyoruz belki de. Bunun sonucunda da doğan gerilimden kaçmak isteyebiliyoruz.

Tüm bunların yanı sıra varoluşçu bir filozof olan Martin Buber “Başlangıç, ilişkidir.” der. Ona göre bir insan ancak başkasıyla ben-sen ilişkisi kurduğunda o ilişki var olabilir. Yani insan karşısındakini gerçekten, -farkında olarak- tüm hatlarıyla gördüğünde ve onu kale aldığında “ben” olarak bir başkasıyla “sen” ilişkisi kurabiliyor, der. “İnsan bir başkasını nesneleştirdiğinde, onu bir kalıba sokup kendi istediği şekli vermeye çalıştığında aslında kendini de nesneleştirmiş oluyor” diye anlatır. Bu içten ve gerçek bir karşılaşmanın önünde engeller yaratır. Örneğin, partnerlerden biri diğerinin yeterince özverili olmadığını düşünüyor. Bununla ilgili sayısız sitem ediyor. Kişi sitem ettikçe partneri daha çok kabuğuna çekiliyor. Özverili davranacaksa bile zaten bunun karşı tarafa yetmeyeceği bilincinde olduğu için hiç davranmamayı tercih ediyor. Bu döngü devam ediyor. Bazen insan tam anlamıyla ne olduğuna bakmaktan kaçıp başkasının oluşan boşlukları doldurması için kendiyle bir yarışa girebiliyor. Asıl korkutanı görmemek için hızlıca ötekinin pürüzlerine tutunabiliyor.


“İnsan kendini sevemeyince ötekini de sevemiyor. Kendinin sevilip sevilmediğine bakmaktan diğerine bakamıyor.”


Psikiyatrist ve psikoterapist Cem Mumcu da diyor ki “İnsan kendini sevemeyince ötekini de sevemiyor. Kendinin sevilip sevilmediğine bakmaktan diğerine bakamıyor.” Başkasının bizi nasıl hissettirdiği ile o kadar meşgul oluyoruz ki başka bir şey gözümüz görmez oluyor. Sadece şuna odaklanıyoruz: Beni sevsin ve pamuklara sarsın, her zaman ve her halimle.

Elbette bunu kim istemez ki? Fakat bunun pahasına karşımızdakini bir özne olarak görmektense onu nesneleştirdiğimizde bu beraberinde olur olmadık çatışmaları da getirmez mi? Tıpkı verdiğim örnekte bazen karşı tarafın gerçekliğini hiç görmemekten doğan durum gibi. Peki karşı tarafın gerçekliğini görmeyen kendininkini nasıl görür? Kendini sevmeyen birini sevildiğine inandırmak ne kadar mümkün?

Bu yüzden de çiftler anlaşılmadıklarını hissettiklerinde çatışmaya başlayabiliyorlar. Bu çiftlerin kendilerinde tam olarak ne olduğunu anlamlandıramadan çözümü diğerinin yaratmasını beklemesinden kaynaklanabiliyor. İki taraf da durup, kendine dönüp bakmadığında ve ardından hucüma geçtiğinde gündemdeki konular başka konuları da beraberinde getirerek çatışma yaratabiliyor. Çatışmalar çığ haline gelebiliyor ve her iki taraf da gittikçe anlaşıldığından çok anlaşılmadığını hissedebiliyor. Hatta belki de sevildiğinden çok sevilmediğini…

Çatışmaları nasıl çözebiliriz?

İlişkileri her an kopmasından korkarak yaşamak ya da kişinin kendi isteklerinin sürekli beslenmesini beklemek yerine ilişkilerin her zaman karşılıklı olduğunun üzerine düşünmek iyi bir başlangıç olabilir. “Ben ve bir başkasının gerçekliği karşılaşıyor.” Bu gerçeklikler belki de bazen hiç örtüşmüyormuş gibi gözükebilir. Bu illa sonsuz çatışmaları doğurmak zorunda değil. İlla çift olarak oldukça uyumlu olmak gerekmiyor ve bunun tek kanıtı tatmin hissinin varlığı olmuyor. Çatışmaların varlığı çiftlere, eğer dinlemek ve bakmak isterlerse, ilişkileriyle ilgili sağlam ve iyileşmeye açık veriler verebilir.

Bazen de partnerler kendilerini düşünmekten aslında birbirlerini kapsayan bir bütün olduklarını göremeyebiliyor. Aşkı, kendilerini ve karşılarındakini tüketebiliyorlar. Bunun yerine biraz yavaşlayıp adım adım düşünmekte fayda var. Hatta bunu partnerler birlikte yapabilir, gerekirse tartışabilir ve bunu maskelerini indirerek yapmayı deneyebilir. Genellikle maskemizin ardında bambaşka biri olabiliyoruz ve bunu karşı tarafa göstermek en kırılgan yerlerimizi açmak gibi gelebiliyor fakat araştırmalar mutlu ve sağlıklı romantik ilişkiler için kişilerin çözülmesi gereken konuyu net bir şekilde belirleyip bu konudan sapmadan gerekirse direkt gerekirse daha yumuşak fakat her iki durumda da yapıcı ve açık bir dille iletişim kurmanın gerekliliğini gösteriyor. Hangi yöntemle ve nasıl bir hızda yaklaşılacağı konunun içeriğine ve çiftin iletişimine göre şekillenecektir. Bunun için şu gibi soruların cevaplarını düşünmek, bunlardan yola çıkarak yenilerini üretmek ve üzerine konuşmak yardımcı olabilir: (School of Life’ın ilişkiler üzerine yayımlanan Youtube videolarından esinlenilmiştir.)

  • Bu tartışmanın benim tarafımda nasıl bir yeri var? Onun tarafında nasıl bir yeri var?
  • Duygularım ötekine neler diyor/anlatmak istiyor?
  • Şu anki anlaşmazlığımız düzelebilir mi yoksa üstüne gittikçe daha mutsuz olur muyuz?
  • Biraz zaman geçtikten sonra bu meseleyi değerlendirmek diyaloğumuzu değiştirebilir mi?
  • Başka bir çift bu meseleyi yaşıyor olsaydı onlara ne derdik?
  • Deneyim yerine umut etmek, ilişkiye bir şans daha vermek ikimiz için de mümkün mü?

Çatışma olmayan yerde romantik ilişkiden söz edebilmek mümkün olmaz çünkü aşkın pür pak bir tezahürü onu gerçek dışı yapar fakat çiftler sorunların üstesinden gelmekte zorlanıyor ve yukarıda belirttiğim soruların cevaplarını tartışamıyorlarsa üçüncü bir göze ihtiyaç olabilir. Bu noktada çift terapisi desteği almak oldukça yardımcı olabilir. Hem profesyonel deneyimimde hem de bilimsel araştırmalarda çift psikoterapisinin kişilerdeki ve ilişki dinamiklerindeki olumlu etkilerini görebiliyorum.

Şu da bir gerçek ki aşkın hep biraz pürüzlü hep biraz soru işaretleri olan engebeli bir yolu olacak. Eğer görmek istersek ve emek gösterirsek bu yolda gerçek bir karşılaşma bizi bekliyor. Yıkıcı Eros ile yapıcı Agape birbirini dengeleyecek ve bu aşkın özgür halini doğuracak. Biricik ve tamamıyla birbirimize has.




Uzman Klinik Psk. İrem Ezici

1994 yılında İstanbul’da doğdu. İlk-orta-lise eğitimini Koç Okulunda aldı. 2016’da Bilgi Üniversitesi’nde Psikoloji dalı üzerine lisans eğitimini tamamladı. Daha sonra İngiltere’de Goldsmiths Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji üzerine yüksek lisans eğitimini tamamladı. İngiltere’de bulunduğu süre boyunca Türk ve yabancı uyruklu bireylere psikoterapi hizmeti ve seminerler verdi. 2017’den beri İngiltere’de vermeye başladığı psikoterapi...



BLOOM SHOP