
Psikiyatrist Satya Doyle Byock, genç yetişkinlik dönemine dair düşüncelerimizde köklü bir dönüşüm başlatıyor. Özellikle 20’li yaşların ortalarından 30’ların başına kadar uzanan bu dönemi “quarterlife” olarak tanımlıyor ve onun sıradan bir geçiş evresi değil, başlı başına bir gelişim alanı olduğuna inanıyor. Genç yetişkinlik, sadece ergenliğin geride kalmasıyla başlayan bir dönem değil. Aynı zamanda kimlik, yön ve aidiyet gibi temel konularla yüzleştiğimiz, duygusal dalgalanmaların ve zihinsel sorgulamaların merkezinde yer alan bir evre. Byock’a göre bu dalgalanmalar bir bozukluk ya da patoloji değil. Aksine, yetişkinliğe geçişin doğal ve gerekli bir ritmi.
Quarterlife dönemi nedir? Genç yetişkinlikte kök salma ve içsel denge arayışı
Hepimiz bir noktada yaşamımızda ayaklarımızın tam anlamıyla yere bastığını hissetmek isteriz. Quarterlife döneminde de benzer bir dürtüyle hareket ederiz. Uzun süreli belirsizliklerden, işlerden ve karmaşık ilişkilerden sonra artık hayatımızda bir denge kurma ihtiyacı hissederiz. Günlük ritmin içinde tutunacak alanlar yaratmak, yalnızca konfor arayışı değil, aynı zamanda yaşama karşı dayanıklı durmamıza yardımcı olacak bir iç omurganın inşasıdır.
Bu süreçte zaman zaman kontrolü tamamen elimize alma isteği uyanabilir. Hatalı kararlar verme korkusu, zamanı boşa harcamama çabası, toplumun başarı kriterlerine ulaşma baskısı gibi duygular iç dünyamızı hızla karıştırır. Özellikle sosyal medyada sürekli olarak başkalarının hayatlarıyla kendi yaşamımızı kıyasladığımızda bu duygular daha da derinleşir.
Ancak düzen kurma çabamız yalnızca dışsal yapıları kontrol etme girişimi değildir. Aynı zamanda kendi değerlerimizle yüzleştiğimiz ve sınırlarımızı keşfettiğimiz bir içsel deneyimdir. Bu arayışta biz, kendimize ait bir ritmi keşfetmeye çalışırız. Bedensel, duygusal ve zihinsel dengemizi yeniden kurarız. Bu da bizi sorumluluk almaya, daha bilinçli ve amaçlı kararlar vermeye yönlendirir.
Quarterlife döneminde kendi pusulanı bulmak
Quarterlife döneminin belki de en belirgin özelliği, yaşamımızda anlam ve yön bulma çabasıdır. Hepimiz bir noktada, bize sunulan hayat yollarıyla kendi değerlerimiz arasında bir fark olduğunu görürüz. Bu fark büyüdükçe içimizdeki sorular çoğalır. Gerçekten istediğimiz hayat bu mu? Ne uğruna zaman harcıyoruz? Hangi alışkanlıklar bize iyi geliyor, hangilerinden özgürleşmeliyiz?
Bu sorularla baş başa kalmak kolay değil. Bazen net bir karar veremeyiz. Kariyerimizi şekillendirmek, ilişkilerimizde yön çizmek, nasıl bir yaşam tarzı kurmak istediğimize karar vermek sancılı olabilir. Ancak bu sancı, içsel pusulamızı şekillendirdiğimiz bir eşiktir. İçsel pusulamız gelişmeye başladıkça, dış dünyayla daha uyumlu ilişkiler kurarız. Seçimlerimiz, geçmiş deneyimlerimizle, sosyal çevremizle ve geleceğe dair umutlarımızla daha tutarlı hale gelir. Özgünlük, sadece aykırı olmak değil. Hayatımızın her alanında bize ait kararlar verebilme gücüdür.
Arada kalma duygusunun dönüştürücü gücü
Byock’un teorisindeki en ilginç ve dönüştürücü fikirlerden biri, quarterlife döneminde sıkça hissedilen “arada kalmışlık” duygusuna yüklediği anlam. Genç yetişkin bir yandan sağlam bir yapı kurmak, diğer yandan da kendi özünden kopmadan yaşamak istiyor. Bu iki durum, zaman zaman birbirine zıt gibi görünse de aslında bir arada var olabiliyor.
Evet, bu belirsizlik ve kaygı doğurabiliyor ama Byock, bu belirsizliklerin aynı zamanda bir tür üretkenlik alanı sunduğunu savunuyor. İçsel çelişkiler, tehdit değil gelişim fırsatı haline gelebiliyor. Psikolojideki “belirsizlikle başa çıkabilme” becerisi de bu noktada devreye giriyor. Kendi içsel karmaşasını bir düşman gibi görmek yerine, ondan bir harita çıkarmaya çalışmak mümkün olabiliyor. Bu bakış açısı, genç yetişkinlerin yaşadığı stresi azaltıyor ve kendi iç seslerini daha rahat duymalarına yardımcı oluyor.
Modern yaşamda ritüellerin gücü
Günümüzün hızlı temposu, genç yetişkinlik dönemini daha da zorlayıcı kılıyor. Dijital dünyadaki görünmez rekabet, ekonomik belirsizlikler ve toplumsal beklentilerle uyumlu yaşama zorunluluğu bizi yıpratabiliyor. Bu koşullarda içsel yönümüzü kaybetmek neredeyse kaçınılmaz hale geliyor.
Tam da bu noktada ritüeller yani günlük yaşamın içine yerleşmiş küçük ama anlamlı alışkanlıklar devreye giriyor: sabah kahvemizi içerken düşüncelerimizi toparlamak, haftanın belli günlerinde kendimize sessizlik alanı yaratmak, doğayla temasta kalmak gibi. Bu küçük tekrarlar, zihnimizi sakinleştirip bizi anda tutabiliyor. Ritüellerin gücü eylemin kendisinden değil, o eyleme yüklediğimiz anlamdan doğuyor. Bu tekrarlar sayesinde iç dünyamızla daha net temas kurarak kendi değerlerimizi hatırlıyoruz. Bu da dış dünyanın karmaşası karşısında bize içsel bir dayanıklılık sağlıyor.
Aynı zamanda ritüeller, yaşamımızı kendi ölçütlerimizle şekillendirmemize de yardımcı oluyor. Neye öncelik verdiğimizi görünür kılabildiği için içsel pusulamızı güçlendiriyor. Böylece ritüeller yalnızca alışkanlık olmaktan çıkıp psikolojik dayanıklılığı artıran, benlik algısını besleyen bir yaşam pratiğine dönüşüyor.
Quarterlife dönemine bütüncül bir bakış
Byock’un quarterlife yaklaşımı, bu dönemi bir kriz olarak görmek yerine doğal bir gelişim basamağı olarak kabul eder. Gerçekçiliği, bu sürecin aceleyle geçiştirilecek bir dönem olmadığını vurgulamasından gelir. Aynı zamanda bireyin hem düzen kurma ihtiyacını hem de özgünlük arzusunu birlikte taşıyabileceğini göstererek kapsayıcı bir çerçeve sunar.
Modern yaşamın baskıları bu süreci elbette zorlaştırıyor. Ekonomik kaygılar, başarıya duyulan ihtiyaç ve toplumsal onay beklentisi genç yetişkinlerin omuzlarına görünmeyen yükler bırakıyor. Ancak Byock’un önerdiği farkındalık temelli pratikler, bu yükleri taşımak yerine dönüştürmeye alan açıyor. Sürdürülebilir bir yolculuk için bireyin kendi yaşam koşullarına uygun bir denge kurması gerekiyor. Kendi ritmimize sadık kaldığımızda, quarterlife döneminin dönüşüm gücü kendini göstermeye başlıyor.
Quarterlife bir arayış değil, bir inşa sürecidir
Genç yetişkinlik, geçici bir durak değil. Kendi iç dünyamızla tanıştığımız, değerlerimizi yeniden tanımladığımız ve yaşamımıza bilinçli yönler verdiğimiz bir dönemdir. Satya Doyle Byock, quarterlife kavramıyla bu süreci sadece akademik bir çerçevede değil, aynı zamanda duygusal bir boyutta da ele alır.
Hayatın hızla aktığı ve yönümüzü kaybetmenin kolay olduğu bu çağda, küçük ritüeller ve içsel farkındalık anları bize kendi yolumuzu hatırlatabilir. Doğru yönlendirmeyle bu dönem, yalnızca kaygıların değil, aynı zamanda içsel gücümüzün de keşfedildiği bir yolculuğa dönüşebilir.
