Renksiz, kokusuz, ağırlıksız, görünmez bir fiziksel madde nasıl Dünya Sağlık Örgütü tarafından bir çevre kirletici olarak kabul edilebiliyor? Bir pestisit veya zararlı bir kimyasal ile aynı sınıflandırmaya giren ses kirliliği insan ve çevre sağlığına zarar veriyor. Çünkü ses hem bizim bedenlerimizde hem de diğer tüm canlılar üzerinde bir stres kaynağını tetikleyebiliyor. Sağlıklı bir gezegenin yolu sessizlikten geçiyorsa ses kirliliği karşında ne yapmamız gerekiyor?
Ses kirliliği nedir?
Sesin bir sürü tanımı olsa da neyin rahatsız edici neyin ise tolere edilebilir olduğu aslında şu şekilde ayrıştırılabiliyor: Kendi açtığınız yüksek sesli müzik hoş bir ses iken komşunuzun açtığı müzik gürültü oluyor. Aynı şekilde sizin kendi bahçenizi biçme sesiniz sadece bir ses iken, komşunuzun aynısını yapması sizin kulağınıza gürültü olarak geliyor. Tüm bu sübjektiflik bir tarafa istenmeyen, rahatsız edici bir ses uzun süreler boyunca, kronik olarak duyulduğunda tüm canlılara zarar veriyor.
Ses kirliliği hem karada hem de denizin dibinde yaşanan, gözle görülemeyen fakat her canlı tarafından hissedilen ciddi bir tehlike olarak sınıflandırılıyor. İstenmeyen ve/veya rahatsız edici her tür sesin canlıların sağlığını ve iyi olma halini negatif yönde etkileyecek boyuta gelmesiyle kirlilik başlıyor.
Sesin kulaklarımız tarafından duyulan yüksekliği yani şiddeti desibel ile ölçülüyor. Yaprak hışırtısının sesi 20-30 desibel arasındayken bir polis sireni 120-140 desibel olarak duyuluyor. Ses şiddeti 85 desibelin üstüne çıktığı zaman insan kulağına zarar verebilecek bir düzeye erişiyor. Nitekim günlük yaşamımızda sürekli olarak duyduğumuz birçok ses; metro, inşaat, yüksek sesli müzik, motor sesleri 85 desibelin üzerinde seyrediyor. Bu da özellikle şehirlerde yaşayan milyonlarca insanın ses kirliliğinden negatif yönde etkilendiği anlamına geliyor.
Ses kirliliğinin gezegen sağlığı üzerine etkileri
Doğa, insanları bir yana koyarsak, kendi içinde yüksek sesli bir ekosistem olarak görülüyor. Örneğin kuşların göç hareketleri veya bir gök gürültüsü çok yüksek desibellerde ses çıkaran doğa olayları olabiliyor. Bununla beraber doğada yaşayan tüm canlılar çevrelerinden gelen bu doğal seslerden rahatsız olmamak ve zarar görmemek için adapte olmuş halde yaşıyorlar. Zaten gezegen sağlığını tehdit eden sesler de bu doğal sesler değil, insan yapımı yapay seslerin gürültü boyutuna ulaşması ile yaşanıyor. Hem deniz hem de karasal ekosistemi etkileyen insan yapımı gürültü hayvanların; yön bulma, iletişim kurma, üreme, gıda kaynaklarını tespit etme yetilerini negatif etkiliyor. Daha büyük bir perspektiften baktığımızda da yapılan çalışmalar hayvanların davranışlarında kalıcı değişimler yaşandığını gösteriyor. Bu da gürültünün sadece maruz kalan hayvanları değil tüm popülasyonu hatta bulundukları ekosistemi etkileyebildiği anlamına geliyor.
Deniz ekosisteminde yaşanan ciddi boyutlardaki gürültü ise insan gözü ve kulağından çok uzakta (!) yaşandığı için göz ardı edilebiliyor. Bir zamanlar en sessiz ve sakin ekosistemlerden biri olan denizlerde şu anda gemiler, denizaltılar, sonarlar, sismik testler, petrol sondajları ve trol balıkçılığı yüzünden inanılmaz derecede gürültü yaşanıyor. Neredeyse tüm yaşamları ekolokasyon iletişimi üzerine kurulu olan deniz memelileri; yunuslar, balinalar ve köpek balıkları bu gürültüden ilk ve en çok etkilenen hayvanların başında geliyor. Davranış biçimleri en çok değişim gösteren bu hayvanların “yeni alışkanlıkları” yönlerini ve sürülerini kaybetmelerine ve kıyılara vurmalarına neden oluyor.
Ses kirliliğinin insan sağlığı üzerine etkileri
Uzun süre boyunca kronik olarak ses kirliliğine maruz kalmak sadece kulak sağlığını değil, bütünsel iyi olma halini negatif etkiliyor. Yüksek ses, dolaşım sağlığını etkileyerek yüksek tansiyona, kalp problemlerine yol açıyor. Uyku kalitesini ve süresini düşürüyor. Genel stres seviyelerinin artmasına, kortizol hormonunun yükselmesine, hormonal dengenin bozulmasına yol açabiliyor. Bu da metabolik ve kardiyovasküler hastalıklara davetiye çıkarıyor. Ciddi boyutlara eriştiğinde ise duyma yetisi geri döndürülemez şekilde zarar görebiliyor.
Her yaşta kişi ses kirliliğinin negatif implikasyonlarından etkileniyor fakat çocuklarda ek olarak bilişsel gelişim problemleri de görülüyor. Sesin verdiği stres altında büyüyen çocuklarda hafıza, dikkat, okuma ve anlama zorlukları görülmeye başlıyor. 70’lerde yapılan bir araştırmada yanından tren geçen sınıflarda öğretim gören çocukların sessiz sınıflara oranla okuma seviyelerinin 1 sene geride olduğu görülüyor. Gürültü önlendiği anda ise bu gerilik hızla kapatılabiliyor.
Sağlıklı bir gezegenin yolu sessizlik mi?
Sesin insan sağlığı üzerine etkileri de en çok sosyo-ekonomik açıdan zorlayıcı şartlarda yaşayan topluluklar üzerinde görülüyor. Günümüzün modern dünyasında sessizlik satın alınması gereken bir ayrıcılığa dönüşüyor. Günlerimiz gürültünün ortasında geçerken bizlerin aldığı önlemler, camları ses geçirmez yapmak dışında, diğer sesler ile duymak istemediklerimizi bastırmak oluyor. Bir başka deyişle kulaklarımıza takıyor, yüksek sesli müzik, podcast, dizi veya film izleyerek dış sesi bastırmaya çalışıyoruz. Nitekim bu durum insan yapımı ses kirliliğinin azaltmaktan çok uzakta; ya problemi kısa süreli olarak maskeliyor ya da şiddetlendiriyor. Peki gezegen ve insan sağlığı için nasıl sessizliği yeniden elde edebiliriz?
Bu zorlayıcı sorunun cevabı dünya çapında bilim insanları, girişimciler, politikacılar ve vatandaşlar tarafından çözüme ulaştırılmaya çalışıyor. Şu ana kadar bulduğumuz en yenilikçi çözümlerse;
- Toplumsal ses kontrol kurallarına uymak,
- Yaşam alanlarını ağaçlandırmak,
- Yüksek ses çıkaran makineleri yalıtmak ve daha iyi materyaller kullanmak oluyor.
Denizleri tehdit eden gürültüler konusunda da yapılması gerekenler;
- Çevre dostu bir teknolojiye geçmek yani daha sessiz gemiler ve denizaltıları üretmek,
- Diğer çevresel krizleri de körükleyen sondaj ve trol işlemlerini durdurmak,
- Sismik testleri ve sonarları deniz canlılarının yaşam alanlarından uzak yerlerde uygulamak oluyor.