RÖPORTAJ: BURCU ERBAŞ

Sınırsız tüketim konseptleri ile özdeşleşen otelcilik anlayışı değişen ve farkındalığı artan günümüz dünyasında artık az, öz ama kaliteli deneyimleri birleştiren, çevreyle bir bütün halinde çalışan bir sisteme dönüşüyor. Ön planda kişiyi doğa ile yakınlaştıran yeni nesil oteller, arka planda çevresel ayak izlerini azaltmak için birçok altyapı çalışmasına gidiyor. Dışarıdan görülen iyileştirmelerin yanı sıra operasyonlarının da doğaya saygılı bir hale getirilmesi sürdürülebilirlik departmanları sayesinde yapılabiliyor. İstanbul’un içerisinde yeni nesil otelciliğin en güzel örneklerinden birisi olarak karşımıza çıkan Six Senses Kocataş Mansions‘ın Sürdürülebilirlik Müdürlüğü bünyesinde çalışan Ata Özmen ile doğaya saygılı lüks otel deneyiminin şimdisi ve geleceği üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.


Sürdürülebilirlik şefi nedir?

Günümüzde çoğu büyük firmada ciddi bir ivme ile artan bir pozisyon Sürdürülebilirlik Müdürlüğü. Six Senses markasında bu pozisyonu farklı kılan şey ise kendini yöneten, direkt olarak Genel Müdür’e ve Six Senses’in global ofisine rapor veren bir departman olması. Bu pozisyondaki kişinin bütün otel operasyonunu gözetlemesi, alınan ürünlerin denetimini yapıp, plastik içeren ürünlerin envanterini çıkarması ve otelin yapısal verimliliğini arttırmak için protokoller üretmesi gerekiyor. Bu yapılan çalışmaların sonunda bu kişi oluşturulan verileri belli aralıklarla kendi geçmiş performansı ve aynı sınıfta yer alan diğer müesseseler ile karşılaştırıyor. Bunun yanı sıra birincil kapsam karbon salımı, mümkün ise ikincil ve üçüncül kapsamlar dahil edilerek ölçülüp, sıfır karbon ayak izine ulaşmak için çalışmalar yapılıyor. Günün sonunda Akademik sürdürülebilirliğin 3 P’si olarak anılan People, Planet, and Profit trilojisinin “Profit” kısmının muhasebesini karbon, su, plastik ayak izi gibi ölçütler ile tutan ve performans hedeflerini koyan kişidir.

Bir otelin sürdürülebilir olması ne anlama geliyor? Six Senses’ı diğer otellerden ayıran uygulamalar nedir?

Finansal olarak bir otelin sürdürülebilir olması; otelin kendi yağında kavruluyor olması ve yatırımcılarının memnun olması demektir. Bizim yaklaşımımız bundan biraz daha farklı, ütopik bir ideal. Farz edin ki Pasifik Okyanusu üzerinde uçarken uçağınız düşüyor ve ıssız bir adada mahsur kalıyorsunuz. Dışarısıyla hiç bağlantınız yok ve siz en mantıklı hareketi yapıp burada bir otel açıyorsunuz. Adanın yerlileri burada harika zaman geçiriyor ve otelinizin operasyonu sonsuza kadar aynı seviyede, aynı ürünleri kullanarak devam ediyor. Bu otel sürdürülebilir bir oteldir. Örneğin absürtlüğünden de anlayacağınız üzere bir şehirde yüzde 100 verimli sürdürülebilir bir otel olamaz fakat karbon, plastik, su ve diğer alanlarda oluşturduğumuz ayak izimiz bertaraf edilebilinir. Bu iş otelde çalışan kişilerin niyeti ile başlayıp, atık oluşumunda biter.

Six Senses markası 95 senesinde kurulduğunda aslında size verdiğim ada örneğine çok benzer bir şekilde kendini konumlandırıyor. Yani sürdürülebilirlik bizim için sonradan kazandığımız bir özellik değil otel zincirinin merkezi panteonudur. Biz burada son çare geri dönüşüm felsefesini izliyoruz. Örnek olarak ürettiğimiz Kombuchalar, tamamen mutfaktan çıkan çay ve meyve atıklarının, hijyenik, geri dönüşümü ile yarattığımız bir üründür. Kendi sabunlarımız otele fazladan girecek olan ambalaj atığını engelliyor. Kendi ürettiğimiz mumlarda misafirlerimizin yemeklerden çıkan atık yağlarını kullanarak misafirimize kendi atıklarını hiç düşünmedikleri şekilde tekrardan kullanma imkanı veriyoruz. Bunun gibi pek çok örneğimiz var. En büyük arzumuz ise bu çalışmalarımız ile misafirlerimize ve İstanbul’da yaşayan herkese bir ilham olmak.

Lüks otel anlayışını sürdürülebilirlik ile aynı paydada buluştururken karşılaştığınız en büyük sorunlar neler oluyor?

Genelleme yaparsak Six Senses’i lüks otel olarak sınıflandırabiliriz. Fakat bize göre markamız bu anlayışın ötesinde kalarak misafirlerimize kişiselleştirilmiş deneyimler sunuyor. Bu Six Senses’i diğer sürdürülebilirliği benimsemiş otellerden ayıran en büyük faktörlerden birisi. Emotional Hospitality ismini verdiğimiz bu değeri kullanarak misafirlerimizi anlıyoruz ve tanıyoruz. Durumların bir adım önünde olup istek ve talepler için aksiyonlar alıyoruz. Bu sistem sağlıklı işlediği zaman sürdürülebilirlik ve lüks anlayış aynı paydada buluşturabiliyoruz. ‘’Bespoke’’ olarak tanımlayabileceğim durum odaklı yaklaşımlarımız sayesinde misafire negatif bir deneyim yaşatmadan hem onlara bizi tercih ederek destekledikleri düşünce ve atılımları, hem de genel olarak lüks bir otelde bulabilecekleri bütün imkanları sağlamış oluyoruz. 

Six Senses Kocataş Mansions Sürdürülebilirlik Şefi Ata Özmen

Earth Lab’de neler yapıyorsunuz? Hangi atölyeler var?

Earth Lab bir çalışma alanı ve otelimizin bütün değerlerini sergilediğimiz bir yer. Burası çok özgür ve postmodern olarak nitelendirebileceğim bir atölye. Örnek olarak, mesela Rusya’dan Kombucha çalışmamız için misafir ağırlıyoruz, bizimle fermente içecekler ile ilgili deneyimlerini ve tariflerini paylaşıyorlar, biz onlara şalgam suyundan bahsediyoruz. Birlikte yaptığımız füzyon çalışmalar buranın hafızasında bizim tariflerimiz aracılığı ile saklanıyor ve yeni gelen misafirlerimiz ile paylaşılıyor.

Burada herkes öğretmen ve öğrenci olabilir. Ben sadece bütün bunlar olurken orada olan şanslı bir kişiyim. Burada yaptığımız bazı ürünler şu şekilde; nemlendirici ve çeşitli balmlar, fermente içecekler, sabun, mum, diş macunu ve daha pek çok şey. Misafirlerden gelecek bütün fikirlere de açığız. Bu atölye her zaman sürdürülebilir kaynaklı ürünler ve misafirlerimize ilham verecek yeni atölye çalışmalarının arayışı halinde.

Otellerin “çevre dostu”, “yeşil” gibi kelimeleri pazarlama aracı olarak kullanıp kullanmadığını biz müşteriler daha rezervasyon aşamasında tespit edebilir miyiz?

Bilinçli tüketicinin bu tip konularda içgüdüsel olarak iyi analiz yaptığını düşünüyorum. Fakat burada bu jargonu kullanan otelleri ikiye ayırmamız gerektiği fikrindeyim. Bunu tembel bir pazarlama aracı olarak kullanan oteller ve bu konuda aksiyon almak isteyen fakat nasıl olması gerektiğini bilemeyenler. Sürdürülebilirliğe giden yol çoğu zaman yalnız, yokuşlu ve öncü olmayı gerektiriyor. Haritası çizilmemiş bu yolda ilerleme kaydetmeye çalışan bu işletmeleri destekleyip korumamız gerekiyor.

Yeşil yıkamaçok sıkıcı bulan bir kişi olmama rağmen bunun aynı zamanda yapılmasını normal bazen de yararlı buluyorum, içinde bulunduğumuz sosyo-kültürel seviyede ‘’gerekli bir şeytan’’ olduğunu düşünüyorum. Bu yola istekli bir şekilde çıkmış işletmeleri caydırmak alınmaması gereken bir risk. Bu otelleri birbirinden ayırmak için otelde bulunan aktiviteleri sormak her zaman tespit için iyi bir yol. Sebze bahçeleri olan oteller genelde permakültür ideallerini benimserler, bu da iyi bir indikatör olur. Restaurant menüleri sezonluk ve yöresel olan oteller genel olarak sürdürülebilirlik konusunda aktif ve pozitiftirler.

Otelcilik anlayışında sürdürülebilirliğin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Neredeyse bir “trend” olarak ortaya çıkan çevre dostu turizm uzun soluklu, kalıcı bir konsepte dönüşebilecek mi?

Bu soruyu cevaplamak için öncelikle sürdürülebilirlik konseptini küresel ısınma, çevreci ve antroplojik perspektiflerden ayırmam gerekiyor.

Sürdürülebilirlik aslında ekonomik bir terim ve en basit tanımı; bugün kullandığımız kaynakların değer ve varlığını gelecek kullanımımız için korunması. Bu şekilde düşünüldüğü zaman, bu yaklaşımın sistemli ve uzun vadeli planlanması gerektiğini görebilirsiniz. Sürdürülebilirliği geçici bir trend olarak uygulamak maalesef çok ironik ve bir oksimorondur.

Kısa vadede elde edilebilecek bir yarar olmadığı gibi, belli bir yatırım gerektiren bu yaklaşım işletmenin zarar etmesine sebep olur ve sürdürülebilirliğin tam tersi olarak tanımlayacağım linear bir sistem oluşturur. Bu sebep ile sorunuzun tonuna şüphesiz katılıyorum. İşletmeler uzun soluklu bir yolculuğa çıkmalı ve yatırımcıların kemerlerini bir süre bağlaması gerekiyor. Aslında yeşil yıkamanın tam bu noktada denklemin içine girdiğini düşünüyorum.

Sürdürülebilirliği pazarlamak çok çekici çünkü bu bir trend. Bunu yapmanın en tembel yolu ise yeşil yıkama. Six Senses’de biz her zaman konsepti değil deneyimi misafirlerimiz ile paylaşıyoruz. Belki bu yaklaşım kısa vadede sürdürülebilirlik yatırımlarından bir geri dönüş bekleyen işletmeler için kalıcılığa gitmek için doğru bir yol olabilir.

Gelecekte sürdürülebilir turizmi neler bekliyor?

Öncelikle belirtmeliyim, Six Senses ailesinin Sürdürülebilirlik bölümünde olduğum için çok şanslıyım. Arkamda çok bilgili bir destek ekibi var. İnanılmaz bir global ağ, dünyanın her yerinden yeni gelişmeleri takip edip hangilerini sistemimize eklememiz gerektiğini değerlendiriyoruz.

2020’li yıllarda artık bütün büyük otel şirketleri sürdürülebilirlik konseptinin toplanmış veriler sayesinde akıllı yatırım olduğunu benimsemiş durumda. Bir kaç tane ilginç anekdot paylaşmak istiyorum. Geçtiğimiz yıllarda popülerleşen kağıt pipetler aslında karbon ayak izi bakımında plastiklere göre daha tüketici ve daha kısa ömürlü. Aynı problem kağıt poşetler için de geçerli. İşte bu tip örneklerin gelecekte düzeltileceğini ve daha akılcılaştırılacağını düşünüyorum.

Benim görevimin bir parçası otelimize yakın gelecekte gerçekleşecek yeniliklerin entegrasyonunu sağlamak olacak. Benim kişisel fikrim gelecekte atılması gereken ilk adımlarımız kişisel ve toplumsal tüketimimizin tekrardan gözden geçirilmesi olmalıdır. Bu alanda çok hızlı ve çok büyük yol alabiliriz. İhtiyacımız olmayan ürünleri kullanmadığımız bir dünya yaratmak bizim elimizde.



Burcu Erbaş

1997 yılında Antalya’da doğan Burcu, İstanbul Saint Joseph lisesinde eğitim gördü. 2020 yılında Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Erasmus programı ile bir sene boyunca eğitim aldığı Sciences Po Paris’te çevre politikaları, sürdürülebilirlik ve ekoloji üzerine dersler aldı. Öğrendiklerinden çok etkilenen Burcu yaşam tarzını çevreye duyarlı olacak şekilde...



BLOOM SHOP