YAZAN: EZGİ DEMİRCAN ÖZELÇAĞLAYAN
FOTOĞRAF: ATMOS

Yer altı suları birçok tatlı su kaynağını (ırmak, gol, dere) besliyor, içme suyu olarak evlerimize kadar ulaşıyor ya da tarımda sulama amaçlı kullanılarak gıdaya erişimimizi sağlıyor. İklim değişikliğinin etkisiyle artan kuraklık bu kaynakların su döngüsü ile tekrar oluşmasına engel oluyor. Bunun yanı sıra olası endüstriyel kontaminasyon (fabrika atığı) durumunda temizlenmesi ve geri kazanımı en zor olan su kaynağı olarak ekstra koruma gerektiriyor. Bu kaynakların sürdürülebilir yöntemlerle kullanılmaması ise yalnızca su değil gıda krizini de tetikleyebilecek problemlere yol açabilir. Geçtiğimiz hafta Waterloo Üniversitesinde gerçeklesen yer altı su kaynakları ile ilgili bir panelde bu başlık altında öne çıkan noktaları ve çözüm olarak sunulan yeni nesil tarım uygulamalarını sizler için derledim. 


Yer altı sularımız bitiyor mu?

Panelde üzerinde durulan en önemli nokta dünyada yer altı suyu kullanımının olabilecek maksimum seviyede olduğu ve nüfus artışına bağlı artan talebi yakın gelecekte (2060’a kadar) karşılayamayacağıydı. Bunun yanı sıra, uzun sureli kuraklık (üst üste 5-10 yıl) olması halinde ana su kaynağımızın yer altı suyu olacağının ve aslında global olarak böyle bir kaynağımızın olmadığıydı. Örneğin yer altı sularının tarımda kaynak olarak kullanıldığı görece kurak ülkelerin (Örnek: Suudi Arabistan, Afrika ve Hindistan) yakın gelecekte bu şekilde tarım yapamayacağına yani yer altı suyu kullanımının sürdürülebilir olmadığına vurgu yapıldı. Bu bağlamda yakın gelecekte yaşanılabilecek gıda probleminin de olası olduğu üzerinde duruldu.

Yer altı su kaynaklarını son damlasına nasıl getirdik?

Yer altı su kaynaklarının giderek azalmasının temel sebebinin yanlış tarım uygulamaları olduğu biliniyor. Bu duruma genellikle yer altı su kaynaklarının yasal olarak takip edilmesinin zorluğu sebep oluyor (bilinmeyen ya da yanlış kullanılan kaynaklar). Fakat göz ardı edilen bir sorun ise ithal edilen tarım ürünleri nedeniyle bir bölgenin yer altı suyu kaynaklarının sömürülmesi. Eğer bir bölge tamamıyla yer altı suyuna dayalı tarım yapıyor ve ürettiği ürünü ithal ediyorsa bu durumda o bölgenin kaynakları bölge insani için kullanılmamış oluyor ve onların su kaynağı açısından zor durumda kalmasına sebep oluyor. 

Su kaynaklarımızın geleceğimizin şekillenmesindeki rolünü her geçen gün daha iyi anlıyoruz. Ancak gıda güvenliği için atılan keskin adımların ne tur sonuçlar doğuracağı öngörülemiyor. Birkaç yıl önce bir yasayla aniden organik tarıma geçme kararı alan Sri Lanka bu tür bir uygulamaya adapte olabilecek kaynaklara sahip olmadığı için daha büyük bir gıda krizine sürüklenmiş. Dolayısıyla ani ve uzun vadeli düşünülmeden verilen kararlar çözüme katkıdan çok soruna yol açabiliyor.

Su ve gıda krizini önlemek için ne yapabiliriz?

Son zamanlarda özellikle yeni nesil restoran işletmeciliğinde “tarladan sofraya” uygulamalarının arttığını görüyoruz. Bu uygulamalar restoranların sezona ve o coğrafyaya ait tarım ürünlerine uygun menü hazırlamasını sağlıyor, gıda israfının önüne geçilmesine yardımcı oluyor ve taşımadan kaynaklı metan emisyonunu azaltıyor. Tekil ürün yerine çoğul ve birbirilerini destekleyen ürünler ekiliyor ve böylece toprağın verimliliği korunmuş oluyor. Basit gibi görünse de yerelde uygulanabilecek ve kısa zamanda gerçekleştirilebilecek bir uygulama olarak yeni nesil mikro-tarım uygulamalarında öne çıkıyor.

Bu konuya fayda sağlayacağı düşünülen bir başka alan da biyoteknoloji. Yapılan araştırmalarda kuraklık durumunda bitkilerin verdiği tepki mekanizmaları açığa kavuşturulmuş ve kuraklığa karşı dirençli genler oluşturularak üretilen yeni bitkilerle bu probleme çözüm üretilmesi amaçlanmış.

Biyoteknoloji kuraklık bazlı yaşanabilecek gıda sorunları için her ne kadar umut verici olsa da panelde çözümün gelişen teknolojide değil aksine geçmişte yapılan değerli toprak işleme biçiminde olduğunun üzerinde duruldu. Bu nedenle yerli halkların binlerce yıllık bilgi birikiminin ve uygulamalarının bu konuya öncülük etmesinin hem tarımda sürdürülebilirliği hem de yer altı su kaynaklarının sürdürülebilirliği için en birincil adım olduğu mesajı verildi. 



Ezgi Demircan Özelçağlayan

ODTÜ Kimya bölümünden 2011 yılında mezun oldu. Organik Kimya dalında yüksek lisans ve bu süre zarfında araştırma görevliliği yaptı. 2018 yılında Kanada’da University of Waterloo, Çevre Mühendisliği bölümünde doktoraya başladı. Aynı zamanda University of Waterloo, Water Institue, Collabrative Water Programı’nı tamamladı. Disiplinlerarası olan bu programda suyun ekonomiden psikolojiye, toplum sağlığından...



BLOOM SHOP