YAZAN: MÜGE SEYHAN ÖZTÜRK

Ken Honda adını daha önce hiç duydunuz mu bilmiyorum. Hemen söyleyeyim, kendisi Japonya’nın kişisel gelişim alanında en çok satan yazarı. Eserleri bugüne kadar milyonlara ulaşmış. Aslında sahip olduğu başarılı danışmanlık şirketinden dolayı erken yaşta çok para kazanmış Ken Honda. Fakat sonrasında yazdığı kişisel gelişim kitapları dünya çapında ses getirmiş. Eserlerinde finans konularını kişisel refahla bütünleştiren Honda, yazın kariyerini başkalarının da bolluk ve bereket dolu hayatlar yaşamaları konusuna adamış.


Aslında bunun ardında bir hikaye de var. Honda, kızıyla parkta vakit geçirdiği bir gün, işe gitmesi gerektiği için çocuğunu parktan çıkarmaya çalışan bir anne görmüş. Bir ebeveynin sırf ekonomik kaygılardan dolayı çocuğuyla geçireceği vakti işe feda etmesinden çok etkilenen Honda, kendisini para kazanmaya ve bolluk içinde bir hayat sürmeye dair yıllar içinde edindiği tecrübelerini yazarken bulmuş. Bu yazı, Ken Honda’nın dünya çapında ses getiren “Mutlu Para: Paranızla Barışma Japon Sanatı” adlı kitabına dönüşmüş.

Aslında burada Honda’yı ve Mutlu Para eserini zikretmemin sebebi, kitabında bahsettiği önemli bir kavramdan kaynaklı: Arigato para.

“Arigato para” ne demek?

Şimdi arigato para ne demek ve bundan bize ne diye düşünebilirsiniz. Ama okumaya devam edin, çünkü maddi sıkıntılar yaşamıyorsanız dahi “arigato para” tekniğini aslında ihtiyaç duyduğunuz her alana adapte etmeniz mümkün.

Önce Ken Honda’nın bu kavrama nasıl ulaştığından bahsedeyim. Para, bolluk ve bereket konularını düşünürken ve araştırırken, Japonya’nın Warren Buffet’i sayılan Wahei Tekada dahil olmak üzere, ülkenin 12.000 zenginiyle röportaj yapmış Ken Honda. Amacı tüm bu insanların parayı, bolluk ve bereketi hayatlarına çekme ve çoğaltma konusunda ortak bir yaklaşımları olup olmadığını anlamakmış. Ve aslında ortak zeminin Wahei Tekada’nın kendisine bahsettiği önemli bir yaklaşım olduğu sonucuna varmış.

Arigato Japonca teşekkür etmek anlamına geliyor. Yani aslında arigato para tekniği, gelen ve giden paraya teşekkür etmeyi, bir nevi şükretmeyi ifade ediyor. Wahei Tekada, Ken Honda’ya milyarlarca dolar kazanmasını sağlayan en önemli şeyin günde binlerce kez minnettar hissetmesi olduğunu ifade etmiş.

Arigato al, arigato ver

Ken Honda parayı su ve havaya benzetiyor. Para da hava ve su gibi hayatımızda gerekli bir dolaşım. Nasıl ki nefes alıp vermek için atmosferde yeteri kadar oksijen kalıp kalmadığı konusunda bir endişe duymuyorsak, para konusunda da benzer şekilde endişe duymamamız gerektiğini vurguluyor. Dolayısıyla kıtlık ya da yokluk zihniyetinden çıkarak bolluk zihniyetine geçmemiz gerektiğinin altını çiziyor.

Arigato para tekniği de bu dolaşımı takdir etmeye dayanıyor aslında. Yani ister para alırken ister para verirken olsun, bunu sevgi ve minnettarlıkla yapmayı ifade ediyor.

Tüm nakit işlemlerini içinizden bir “teşekkürler” takdir etmenin önemini vurguluyor bu teknik. Parayı şükranla kabul et ve parayı şükranla harca; işte arigato al, arigato ver

Neden şükranla veriyorum?

Şimdi alırken iyi de neden şükranla veriyorum diye düşünebilirsiniz. Yerinde bir soru. Aslında cevabı da oldukça basit. Çünkü özünde, almak da vermek de aynı şey. Nasıl ki sahip olmakla yokluğunu hissetmek aynı enerji ise, paraya dair almak da vermek de yine aynı enerji. İkisi de akışın bir parçası. Ve alırken kadar verirken de şükretmek, aslında bu dolaşımın kendisini takdir etmek anlamına geliyor. Kişide bütünsel bir minnettarlık tavrı oluşmasını sağlıyor. Gidenin çoğalarak dönmesine yol açıyor.

Örneklemek gerekirse; diyelim ki evinize ihtiyaç duyduğunuz bir ev aleti aldınız. Bu ürünü alırken onu karşılayabildiğiniz için minnet duyarak aldığınızda ve parasını da bu duyguyla ödediğinizde, işte arigato vermiş yani o parayı şükranla, minnetle, teşekkürle vermiş oluyorsunuz.

Aynı örnek tabii ki bize tatsız gelen şeyler için de geçerli. Hadi soruyorum, kaçınız fatura gördüğünüzde “Üfff… yine mi!” demiyor?

Halbuki bu tekniğe göre, o faturaların sağladığı hizmet için de şükrettiğimizde, işte bolluk ve bereket enerjisinin içimizden tıpkı hava gibi geçtiğini, o enerjinin parçamız olduğunu, o enerjinin akışında olduğumuzu hissetmeye başlıyoruz. Bolluğun ta kendisi oluyoruz.

İşte tam bu noktada Honda’nın altını çizdiği önemli bir mevzu var. Paranın mutlu mu yoksa mutsuz mu olduğu…

Mutsuz para nasıl olur?

Honda, hayatımızdaki nakit akışını mutlu ve mutsuz para olmak üzere ikiye ayırıyor.

Mutlu para bize keyif veren, hayatımıza katkı sağlayan şeylerden gelen, ya da verirken takdir ettiğimiz para. Mutsuz para ise, olumsuz enerji akışına sahip olay ve durumlardan gelen ya da giden para. Mesela hiç sevmediğiniz işinizden aldığınız maaş ya da durduk yere arabanızın çıkardığı masraf yüzünden ödediğiniz para, hatta olumsuz enerji akışında, mesela zoraki, ya da mecburiyetten size geri ödenen ya da belki de sizin gönül rızası olmadan aldığınız bir borç.

Yani “mutsuz para mı olur?” demeyin. Çünkü önemli olan onu nasıl bir enerjide aldığınız ya da verdiğiniz.

Değerini takdir ederek bir şey ya da hizmet aldığınızda mutlu paralar, değerini takdir etmeden bir şey ya da hizmet aldığınızda ise dolaşıma mutsuz paralar gönderiyorsunuz. Ve size geri dönen de en başta sizin yaydığınız enerjiden başka bir şey değil aslında.

Başka bir örnek daha vereyim. Hiç hayatınızda hediye alırken ya da verirken, bir sebeple olumlu bir enerji hissetmediğiniz oldu mu? Cevabınız evet ise şimdi tekrar düşünün. Peki bu hediyenin hayrını gördünüz mü ya da görüldü mü?

Anlamaya başladık mı? Mesele objenin (hediye, para ya da başka bir şey) kendisi değil, alma-verme denkleminde bizim sahip olduğumuz enerji.

“Para da bir enerjidir” ifadesini özellikle kişisel gelişim alanında sıklıkla duymuşsunuzdur. Bu, yanlış demesem bile, eksik bir cümle. Aslına bakılırsa evrende her şey enerjinin ifadesi. Dolayısıyla burada önemli olan objenin kendisinin değil, o alışverişin yaratıcısının enerjisi. Bu alışverişi sadece para mahiyetinde söylemiyorum, insana dair her türlü alışverişten bahsediyorum. Bu bazen hediye de olabilir, bazen sohbet de bazen bir yemek de…

Bu enerjiyi en çok etkileyen ise yazının başından bu yana altını çizdiğim ve Tekada’nın Honda’ya bahsettiği şükür ve minnet duygusu.

Şükretmek neden önemli?

Şükretmenin önemine dair yurt dışında sayısız araştırma yapıldığını biliyor muydunuz? Bunlardan en kapsamlıları California Üniversitesi’nden Dr. Robert A. Emmons ve Miami Üniversitesi’nden Dr. Michael E. McCullough’ın çalışmaları.

Yaptıkları bir araştırmada Emmons ve McCullough katılımcılardan belirli konulara odaklanarak her hafta birkaç cümle yazmalarını istemişler. Bir grup hafta boyunca minnet duydukları şeyleri, ikinci grup kendilerini rahatsız eden şeyleri ve üçüncü bir grup da olumlu veya olumsuz bir vurgu olmadan genel olarak etkilendikleri olaylar hakkında yazmışlar.

10 haftanın sonunda, minnet duydukları şeyler hakkında yazan katılımcıların daha iyimser hissettikleri, daha fazla spora yöneldiği ve bu süre boyunca daha az doktora gittikleri sonucu ortaya çıkmış.

Bu alandaki bir diğer önde gelen araştırmacı da Pennsylvania Üniversitesi’nden psikolog Dr. Martin E.P. Seligman. Seligman ve ekibi 411 kişi üzerinde yaptıkları bir araştırmada, katılımcılardan, gerçekleştirdikleri bir iyilik için bir sebeple doğru düzgün teşekkür edemedikleri birine, minnettarlıklarını paylaştıkları bir teşekkür mektubu yazmalarını ve bunu şahsen teslim etmelerini istemişler. Araştırma, mektup sonrası katılımcıların mutluluk puanlarında büyük bir artış not etmiş.

Bir diğer etkileyici araştırma da Pennsylvania Üniversitesi’ndeki Wharton Okulu’nda gerçekleşmiş. Üniversite fonuna yardım toplamak için telefon açan mezunlar grubunu ikiye ayıran araştırmada, gruplardan birine bağış toplama öncesi direktörden moral konuşması verilmiş. Direktörün çalışmalarından dolayı duyduğu minneti paylaştığı konuşmayı dinleyen grup, diğer gruba nazaran yüzde 50 daha fazla telefon görüşmesi gerçekleştirmiş.

Tüm bu araştırmaların gösterdiği bir şey var aslında. O da şükür, minnet ve teşekkür enerjisinin bizi olumlu yönde etkiliyor olması. Minnettarlık ifade edildiğinde olumlu duygular hissediyoruz, bu da hem daha iyi bir duygu durumda, hem de daha sağlıklı ilişkiler içinde olmamızı sağlıyor.

Hayatımızda para dahil her nimet için teşekkür etiğimizde, ona şükrettiğimizde, değerini takdir ettiğimizde bolluğunu da hayatımıza çekiyoruz. Öte yandan, söylendiğimizde, hakir gördüğümüzde, memnun kalmadığımızda, dolayısıyla değerini takdir etmediğimizde ise sahip olduklarımızın hayrını görmüyor, kıtlık enerjisini besliyoruz.

Şükranla, minnetle ve teşekkürle alıp verdiğimizde, hayatımızdaki bolluğu nasıl çoğaltacağımızı denemeye hazır mısınız?



Müge Seyhan Öztürk

Rennes II/Upper Brittany Üniversitesi İletişim Bilimleri bölümü sonrası Galatasaray Üniversitesi'nde aynı dalda yüksek lisansını tamamlayan Müge Seyhan Öztürk, uzun yıllar özel sektörde yazar, editör, senarist olarak çalıştı. 2015 yılında ilk romanı yayınlandı. Yazın hayatının yanı sıra kendi şifa süreciyle başlayan enerji psikolojisi ve şifacılığına olan ilgisi, aldığı birçok eğitim sonrası...



BLOOM SHOP