2019’un sonunda başlayan ve eşi görülmemiş bir şiddetle büyüyerek 240 gün devam eden Avustralya orman yangınları yaklaşık 18 milyon hektar ormanın yanmasına ve 3 milyardan fazla hayvanın ölmesine veya yerinden edilmesine neden oldu. Dünya genelinde artan sıcaklıkların ve uzun süren kuraklığın neden olduğu düşünülen Avustralya orman yangınlarının ardından doğa canlanmak için mücadele veriyor. Planet Earth ve Our Planet gibi yayınları ile tanınan doğa bilimci David Attenborough ise dünyanın iklim değişikliğiyle mücadele noktasında “kriz anına geldiğini” belirtiyor.
Ağustos 2019’da başlayan ve Mart 2020’ye kadar devam ederek subtropiklerden ılıman bölgelere kadar yayılan Avustralya orman yangınları, küresel iklim krizinin tam da ortasında olduğumuzu bizlere bir kez daha hatırlatmıştı. Ancak bireysel ve toplumsal bazda alınması gereken tedbirlerin ertelenmesi, şu günlerde Türkiye’de 150’yi aşkın bölgede ve Orta Afrika ve Orta Amerika başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde bizler dahil birçok canlının yaşam alanlarının yok olmasına, akciğerlerin temiz hava ile dolamamasına neden oluyor.
Avustralya orman yangınlarının küresel iklim krizi döngüsüne etkisi
Güney yarım küreyi etkisi altına alan Avustralya orman yangınlarının ardından hava kalitesinin düşmesi, Yeni Zelanda’daki buzulların erimesi, meteorolojik sürecin değişmesi, canlı türlerinin ölümleri ve habitatlarının tahrip olması, mikro çerçevede bakıldığında yangınların en belirgin etkileri arasında.
Yangın Bilimi Profesörü David M.J.S Bowman’a göre bu belirgin doğa manzaralarına rağmen küresel anlamda yangınları etkileyen unsurlara ve yangın krizine hızlı bir çözüm bulunmuş değil. Bu durum ise ormanları kritik karbon depolarından uçucu karbon kaynaklarına dönüştürme konusunda güçlü bir potansiyele sahip olan iklim değişikliği tarafından yönlendiriliyor.
Ekolojik ve biyoçeşitlilik açısından bakıldığında da endişe verici bir tablo bizleri karşılıyor. Dünyadaki karasal biyoçeşitlilik ormanlarda yaygınlaşırken, ormanlar tüm karasal hayvan ve bitki türlerinin %80’inden fazlasına ev sahipliği yapıyor. Küresel iklim krizi ile tetiklenen orman yangınları böylelikle insanlığın da hayatta kalmak için bağımlı olduğu biyolojik çeşitliliğin yok olmasına neden oluyor. Bununla birlikte yangınlardan kaynaklanan yoğun duman, hava kalitesinin düşmesine ve atmosferin zarar görmesine sebep oluyor.
Tüm canlıların solunum sistemlerine zarar veren bu ince parçacıklı gaz ise sadece lokal halkın sağlığını tehdit etmediği gibi sürüklenerek başka kıtalara da taşınıyor. Örneğin, Dünya Meteoroloji Örgütü’nün raporlarına göre Avustralya orman yangınlarından çıkan duman Pasifik boyunca ilerleyerek Yeni Zelanda’yı ve Arjantin ve Şili gibi birçok Güney Amerika şehirlerini etkisi altına aldı. Bu da birçok kişinin ve canlının yaşamını doğrudan etkiledi.
Atmosfere 400 megaton karbondioksit salınmasına neden olan Avustralya orman yangınları ile birlikte yıllık sera gazı emisyonları artarken, bu durum küresel ısınmaya katkıda bulunarak yangınların olasılığını artırıyor. Bu döngü ve bütün bu etkiler göz önüne alındığında ise David Attenborough küresel iklim krizi ile mücadele konusunda kriz anında olduğumuz noktasında önemli uyarılarda bulunuyor.
Yıllarca erteledik. Hedefleri büyüttük.
Gezegenimizin giderek daha da ısınıyor olmasının bir oyun olmadığını ve apaçık bir gerçek olduğunu dile getiren ünlü doğa bilimci, bunun çözülmesi gereken acil bir ihtiyaç olduğunu söylerken paradoksal olan şeyin atılması gereken adımları bildiğimiz halde, adımları atmayı reddetmemiz olduğunu söylüyor. İklim değişikliğine yönelik hızlı bir yanıt ihtiyacı giderek artarken, bu konudaki yavaş uluslararası müzakereye ise dikkat çekiyor.
David Attenborough’nun küresel iklim krizine yönelik dört önemli önerisi
Netflix’te yayınlanan Life On Our Planet belgeselinde gezegeni kurtarmanın dört yolu olduğundan bahseden Attenborough öncelikle herkesi sürdürülebilir bir topluma katkıda bulunmaya davet ediyor.
Biz doğaya sahip çıkarsak doğa da bize sahip çıkacaktır.
1. Nüfusu küçültmek
Attenborough dünyanın birçok yerinde doğum oranlarının yavaşlamasına dikkat çekiyor. Bu durumun iyiye bir işaret olduğunu belirten ünlü doğa bilimci, dünya nüfusunun bu yüzyılın başında yukarıya doğru olan grafiğinin değişebileceğini vurguluyor. Toplumlar geliştikçe doğum oranlarının azaldığını belirten Attenborough, küresel olarak 2000 yılından bu yana 16 yaşındaki insan sayısının çok fazla değişmediğini söylüyor. Nüfusun artmasının sebebini ise yaşam süresinin uzamasına bağlanıyor.
2. Daha az et tüketmek
Verimli gıda üretimine geçmenin ve daha az et yemenin doğanın geleceği için önemli olduğu belirten Attenborough, böylelikle otlaklara daha fazla yer sağlayabileceğimizi söylüyor. Bunun sonucunda ise tatlı su talebinin azalacağını ve ormansızlaşma ile daha kolay bir şekilde mücadele edilebileceğini dile getiriyor.
3. Yenilenebilir enerjiye geçiş yapmak
Fosil yakıtların kademeli olarak bırakılması gerektiğini söyleyen doğa bilimci, bunlar yerine doğanın bizlere sunduğu rüzgar, su ve güneş ışığı gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş yapılması gerektiğini vurguluyor. Bu geçişin ise gezegenin ısınmasını ve okyanusun asitlenmesini yavaşlatmak için önemli olduğunu sözlerine ekliyor.
4. Okyanusları korumak
Okyanusları temiz tutmak için birlikte hareket etmemiz gerektiğini vurgulayan David Attenborough, böylelikle küresel bir balık olmayan bölgeler ağı kurulabileceğini belirtiyor. Okyanuslarımızın hepimizin yemesi için daha fazla balık üretmelerini sağlamanın onların sağlığını koruyarak mümkün olduğunu belirten Attenborough, uluslararası suların kullanımına ilişkin bir anlaşma çağrısında bulunuyor.
Avustralya orman yangınlarının ardından kıtadaki son durum neye işaret ediyor?
Türkiye’nin eşsiz turkuaz bölgesinde ve dünya genelinde çıkan orman yangınları, Attenborough’un bu önemli ve acil dört önerisini hala daha ertelediğimizi gösteriyor.
Peki, Avustralya’da çıkan yıkıcı orman yangınlarının ardından geçen bir yılda ormanlar ve vahşi yaşam nasıl bir hayat mücadelesi veriyor?
Avustralya orman yangınlarının sebep olduğu yıkıma rağmen uzmanlar yangınlardan sadece 6 ay sonra, Avustralya ormanlarının iyimser bir tablo çizmeye sebep olacak kadar umut verici iyileşme belirtileri gösterdiğini söylüyor. Yangınlar sebebiyle zarar gören ağaçların yeniden büyüdüğünü, dalların yeniden yeşillendiğini ve çiçeklerin filizlenmeye başladığını belirten uzmanlar, özellikle Avustralya’nın okaliptüs orman ekosistemlerinin orman yangınlarına dayanabilecek güçte olduğunu sözlerine ekliyor.
Çevre tarihçisi Stephen Pyne, okaliptüs ağaçlarının kararmış gövdelerinden epikormik yaprak adı verilen acil durum yaprakları yetiştiğini ve bu yaprakların tekrar büyüyene kadar fotosentez artışını sağladığını ifade ediyor. Ekolojist Michael Doherty ise “İklim değişikliğine rağmen, ekosistemlerin beklediğimiz gibi toparlandığını görüyoruz” diyor. Yanmış kabuklardan yeşeren filizler, ağaçların yaşama tutunduğunu gösterse de ekolojistler onların verdiği bu güçlü mücadeleye rağmen bir molaya da ihtiyaç duyduklarını belirtiyor.
Her ne kadar okaliptüs ağaçları umudun ve yaşamın Avustralya’da yeşermesine neden olsa da ekolojistler, genç ağaçlarla çevrili olan ormanların yaşama tutunmak için ciddi bir mücadele içerisinde olduğunu söylüyorlar. Tohum üretemeyecek kadar genç olan bu ağaçların kendilerini yenileyemiyor olduğunun altını çizen bilim insanları, uzun vadeli daha birçok iş olduğunu belirtiyorlar.
Avustralya’nın vahşi yaşamını da tehdit eden orman yangınları hakkında açıklamalarda bulunan Dünya Doğayı Koruma Vakfı (“WWF”), yangınlardan en fazla etkilenen canlılarının koalalar olduğunu söylüyor. Vahşi yaşamı kurtarmak ve rehabilite etmek için uluslararası ve yerel bağışlar her ne kadar habitatları tahrip olan canlılara yaşam alanları sağlamak adına önemli olsa da vahşi yaşamı iyileştirmek için acil ihtiyaç hala daha devam ediyor.
WWF’nin 5 yılı kapsayan Avustralya’yı Yeniden Oluştur Projesi ise ekosistemlerin iyileşmesine yardımcı olmayı hedefliyor.