YAZAN: EZGİ DEMİRCAN ÖZELÇAĞLAYAN

“Dünyada kaç çeşit canlı var?” sorusu henüz kesin olarak yanıtlanmamış bir soru. Son yapılan araştırmalar, toplam tür sayısını on milyonlarla ifade ediliyor. Aslında dışarıdan baktığımızda Dünya Nuh’un gemisinin ta kendisi. Yolculuğuna uzayda devam eden, zamanda sadece ileri gidebilen ve ardında bıraktıklarına tekrar sahip olmayacak bir gemi. Şimdiye dek 1,9 milyon türün yok olduğu söyleniyor. WWF tarafından yapılan açıklamada, son 50 yılda toplam vahşi yaşam nüfusunun üçte ikisinin yok olduğu raporlanmış. Yani şimdilik hayatta olan türleri de arkamızda bırakmaya doğru hızla ilerliyoruz. Peki sürdürülebilirlik için biyoçeşitliliğin önemi nedir?


Arıların sürdürülebilir üretimdeki yeri

Hemen hemen hepimiz Einstein’ın meşhur “Eğer arılar ölürse, insanların yaşayacak 4 yılı kalır” cümlesini bir yerlerden duymuşuzdur. Buna inanmak ya da kanıt aramak hayli zor ama ben 5 duyunuza hitap edecek bilindik bir örnekle açıklayayım bu durumu.

Arıların domates üretimindeki en verimli tozlayıcı (dölleyici) olduğunu biliyor musunuz? Bombus arısı adındaki bu özel arı türünün Antalya’da üretilip dünyaya ihraç edildiğini duymuş muydunuz? Peki Kuzey Amerika’da domates ihtiyacını karşılayabilmek için domates üreticileri tarafından arıcılardan arı kiralandığını, arıların tırlarla Kaliforniya’ya getirildiğini sonra da geri memleketlerine yollandıklarını söylesem?

Arılar olmadan belki hayatta kalacağız ama o dalından koparıp kokladığınızda sizi çocukluğunuza götüren, elinizde bile kalan muhteşem kokusuyla hakiki domatese veda edeceğiz.

Arı nüfusundaki azalma

Sürdürülebilir tarım için arı popülasyonu çok büyük önem taşıyor. Hızla artan nüfus ve yanlış tarım uygulamaları nedeniyle domates talebine var olan arı popülasyonu yetişemediği gibi, üretilen domateslerin büyük bir kısmı da her yıl gıda israfı nedeniyle çöpe gidiyor.

Bu konuda bizden daha fazla emek harcayan arıların popülasyonu ise sadece geçtiğimiz yıl pestisitler, hastalık, aşırı sıcaklar ve taşınma gibi çeşitli sebeplerden dolayı Avrupa’da yüzde 17, Amerika’da ise yüzde 40 oranında azalma göstermiş.

Eğer arılara yardımcı olmak isterseniz, onlara şehirde küçük mola tesisleri oluşturabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey bahçenize ya da balkonunuza onları cezbedecek aynısefa, lavanta, biberiye ve kasımpatı çiçeklerinden birini ekmek!

Doğal felaketleri engelleyen kunduzlar

İklim değişikliğinin sebep olduğu aşırı hava olayları nedeniyle her yıl onlarca sel felaketi yaşanıyor. Peki kim bu felaketlerin etkisini azaltmak için canla başla adeta bir mühendis gibi çalışıyor bilin bakalım? Kunduzlar! Kendilerine ev yapmak için gerekli göletleri oluştururken yaptıkları ufak barajlarla olası su baskını riskini azaltıyorlar ve bunu ücretsiz yapıyorlar!

Doğal felaketlere karşı Mangrove ormanları

Yalnızca hayvanların farkında olmadan sürdürülebilirlik için katkıda bulunduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Mangrove ormanları da kökleri sayesinde, kunduzlara benzer şekilde, sellerin yıkıcı etkilerini ve erozyonu engelliyor. Bu nedenle tropik bölgelerde, denizlerle şehirler arasında set olarak kullanılması hedefleniyor. Bu ormanlar bir yandan bilimsel araştırmalarla incelenmeye devam ederken bir yandan da odun üretimi ve karides çiftlikleri için katledilmeye devam ediliyor.

İklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasında sürdürülebilir bir çözüm kunduzlara, Mangrove ormanlarına ve onların yaşam alanlarına dokunmamak kadar basit olabilir mi?

Sürdürülebilirlik için biyoçeşitliliğin önemi

Karıncalar ve solucanlar toprağı havalandırır, fitoplanktonlar oksijen üretir, yarasalar ekinleri zararlı böceklerden korur, mantarlar dünyadaki geri dönüşümü sağlar, kauçuk ağacı havayı temizler ve bu zincir uzar gider.

Türler arasında henüz anlayamadığımız bambaşka ilişkiler mevcut. Dünyadaki çoğu döngü (örneğin oksijen döngüsü) birçok türün, bilinçli ya da bilinçsiz olarak varlıklarını sürdürme çabası ile çalışmaya devam ediyor. Bizim için hayat anlamına gelen bu döngülerin sürdürülebilirliği ise bu türlerin varlığına bağlı.

Ne zamanki bu türlerin varlığı tehlikeye girer o zaman döngüler bozulmaya baslar. “Sürdürülebilirlik” olgusu da aslında bu döngülerin veya doğal kaynakların insan etkisiyle sürdürülemez hala geldiğini farkına vardığımız anda ortaya çıkar.

Halbuki sürdürülebilir çözümler yüzlerce yıldır burada, toprakta, suda, havada ve canlılar ile dünya arasındaki dengede saklı. Etrafınıza bakarsanız yalnızca insanların bu uyumun dışında olduğunu görebilirsiniz. Sağlık, ekonomi, gıda güvenirliği, enerji gibi alanlarda sürdürülebilirliğin hayat kalitemize olan etkisi yadsınamaz. Biz de sürdürülebilirlik ve biyoçeşitlilik ilişkisini baz alan yeni bir yaşam tarzıyla sorumluluk alarak bu zincirin bir parçası olabiliriz.




Ezgi Demircan Özelçağlayan

ODTÜ Kimya bölümünden 2011 yılında mezun oldu. Organik Kimya dalında yüksek lisans ve bu süre zarfında araştırma görevliliği yaptı. 2018 yılında Kanada’da University of Waterloo, Çevre Mühendisliği bölümünde doktoraya başladı. Aynı zamanda University of Waterloo, Water Institue, Collabrative Water Programı’nı tamamladı. Disiplinlerarası olan bu programda suyun ekonomiden psikolojiye, toplum sağlığından...



BLOOM SHOP