Beden algısı, kişinin kendi bedenine karşı olumlu ve olumsuz duygularının kendisi tarafından değerlendirilmesidir. Beden imajı kavramı herkeste olan bir kavramdır ve yaşam boyu gelişerek değişir. Ayrıca bu kavramı etkileyen birçok faktör bulunur. Bu etkenlerden bazıları; cinsiyet, yaş, vücut yapısı, kişinin kilogram olarak ağırlığı, bedenine olan duyarlılığı ve yüklediği anlam, anne-baba tutumu, medya baskısı, kendi çevresinde bulunan akran grupları ve toplumun dış görünüşe verdiği değer ve önem olarak sıralanabilir.
İlginizi çekebilir: Beden Algısı Nasıl Gelişir? Mutlu Bedenlere Özgürlük!
Vücut algısı, bireyin kendi vücudu ve onun çevresindeki farklı etkileşimlerin sonucunda meydana gelir.
Eğer kişinin kendi vücudu ile arzuladığı, sahip olmak istediği vücut şekli arasında fark varsa bu durum beden memnuniyetsizliğini doğurur. Özellikle ergenlik döneminde, vücut algısı ve beslenme problemleri önemli bir boyuta ulaşır.
Ergenlik döneminde bireyler bedensel değişimi çok yoğun bir şekilde yaşarlar. Adölesan döneminde özellikle kız çocukları beden memnuniyetsizliğiyle karşı karşıyadır. Bu geçiş döneminde birçok kişinin, normal vücut ağırlığında olmasına ve obez olarak kabul edilmemesine karşın, kilo vermek için birtakım diyetler uyguladığı görülmektedir.
Hatta ülkemizde yapılan bir çalışmada, istemli yetersiz beslenmenin yaşının 12 yaşa kadar düştüğü görülmüştür. Burada asıl niyet toplumun belirlediği ideal vücut ölçülerine ulaşma arzusudur. Çoğu insanın kullandığı kozmetikler, yaptığı diyetler, başvurduğu estetik cerrahi ve ortodonti müdahaleleri, kişilerin bedenlerini “güzel” olarak algılama konusunda yönlendikleri yollar arasındadır. Bu yollar sayesinde ideal vücut ölçülerine sahip olabileceklerine inanırlar.
Ayrıca bu isteklerin sonucunda yapılan hatalı rejimler kişilerin dengesiz ve yetersiz beslenmesine neden olarak sağlığını tehdit eder. Beden algısı bozulmuş kişilerde beden ile ilişkili memnuniyetsizlik düzeyi arttıkça, kullanılan yöntemler de bir o kadar sağlıksız ve tehlikeli olmaktadır. Yapılan araştırmalarda, beden algısı ile yeme bozukluklarının birbiriyle ilişkisi olduğu tespit edilmiştir.
Batı toplumlarında zayıflık kavramı güzelliğin, sağlığın ve cinsel olarak çekiciliğin bir göstergesi olarak yorumlanır.
Bu konu hakkında yapılan bir çalışmaya göre, incelik kavramı kişisel bakımı ve irade gücünü temsil etmektedir. Şişmanlık ise utanç verici ve irade olarak güçsüzlük olarak görülür. Ayrıca günümüz toplumlarında çekicilik, zayıflık kavramıyla özdeşmiş durumdadır. Ancak geçmişte bu durumun tam tersi olduğu ve 1950’li yılların başında Marilyn Monroe gibi çok da zayıf olmayan kadınların ilgi çektiği bilinmektedir.
Zaman içerisinde beden algısına dair trendler değişse de aslında herkesin ideal beden ölçüsünde olması fikri gerçek dışıdır. Bu nedenle kişiler dış görünüşleriyle ilişkili birtakım olumsuz düşünceler geliştirmeye başlar. Bu gibi durumların sonucunda da kişi toplumdan kendini soyutlayabilir, depresyona girebilir, lüzumsuz estetik ameliyatlarına başvurabilir.
İlginizi çekebilir: 4 Soruda Utanç Duygusundan Kurtulun
Beden algısı bozukluğu kadınların yanı sıra erkek popülasyonunda da gitgide artmaktadır.
Günümüzde erkekler için de bir “ideal erkek vücudu” algısı yaratılmıştır. Özellikle kaslı vücutlar, erkeklerde ideal olarak gösterilmiştir. Yapılan çalışmalara göre, kilosu düşük olan erkekler tıpkı kilolu kadınlar gibi düşük özgüvene sahiptir. Fakat erkeklerde bu durum kadınlarda olduğu kadar ciddi sonuçlar yaratmamaktadır. Erkeklerin kadınlara göre daha az yıkıcı tavırlar gösterdiği tespit edilmektedir. Bu durumla erkekler genellikle spora giderek, protein ve stereoid gibi ürünler kullanarak başa çıkmaktadır.
Dış görünümümüzle barışmanın yolları
Bireyin beden imgesi ile kendi bedeninin gerçek durumu arasındaki tutarlılık, kişinin vücuduyla barışık olduğunu ve durumundan memnun olduğunu gösterir. Beden algısı kişinin ruh sağlığını büyük ölçüde etkileyebilir. Dolayısıyla olumlu beden imajı, kişinin ruh sağlığına da olumlu olarak yansıyacaktır.
Eğer kişinin özgüveni ve benlik saygısı düşükse kendisi hakkında negatif düşünceler besler. Bu negatif düşünceler de zamanla birikir ve daha sonraki adımda da kişinin sürekli kendisiyle uğraş içerisine girmesine neden olur. Bu bir kısır döngü gibidir ve sonu yoktur. Düşük özgüven sahibi olmak, beden algısının bozulmasındaki en önemli faktördür. Sağlıklı bir beden algısına sahip olabilmek için öncelikle kişinin özgüveninin ve kendine olan saygısının yüksek olması gerekir.
Her ne kadar ailemiz, çevremiz, kültürümüz beden algımız için çok önemli bir etken olsa da kişi beden imgesinin tamamını kendi belirlemelidir. İçinde var olduğunuz bedeni nasılsa öyle kabul edin. Değiştirmeye çalışmak sizin için zaman kaybı olabilir. Çünkü ne kadar değiştirseniz de siz yine sizsiniz. Kendini suçlamak ve güncel olan estetik kaygılara ayak uydurmaya çalışmak sonu gelmeyecek bir uğraştır. Siz çatlaklarınızla, size göre fazla görünen karnınızla, selülitlerinizle, yara izlerinizle, burnunuzdaki kemerle çok güzelsiniz.
‘‘Gerçek olan tek şey ruhtur. Beden; göz yanılgısı ve görüntüde kalan bir şey.’’ Jack London
İlginizi çekebilir: Jessamyn Stanley’ın İlham Veren Beden Olumlama Yolculuğu
Psikolog Dilan Kardelen Cenk
1994 yılında Üsküdar’da doğan Dilan, Maltepe Üniversitesi’nde İngilizce Psikoloji eğitimi gördü. Daha sonra Üsküdar Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji eğitimini tamamlayıp uzmanlığını aldı. Bu süreçlerde birçok seminer, workshop ve eğitim programlarına katılıp terapi ekollerini inceledi ve NP İstanbul Beyin Hastanesi ve Metin Sabancı Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı’nda stajlarını tamamladı. Şu anda Bilişsel Davranışçı Terapi ekolünde mesleğine devam ediyor.