Karmaşık yaşamlarımızda hepimiz zaman zaman boyun eğebiliyoruz. Bazen duygularımıza, bazen haksızlıklara bazen de kişilere boyun eğebiliyoruz. En çok da otoriteye boyun eğiyoruz!

Her şeyden önce özgür düşünme yetisine sahip olan beyin yapımıza rağmen neden otoriteye boyun eğme eğiliminde oluyoruz sizce? Muhtemelen bunun cevabı, doğumumuzla birlikte başlayan karmaşık ve etkileşimsel süreç ile ilgili.

Küçük yaşlardan itibaren bir takım kurallar ile birlikte büyüyoruz; “masaya dokunma!”, “kitabı çizme!”, “koridorda koşma!” ve daha niceleri…. Ardından, bu kuralların bozulmasını takip eden sonuçlar ile karşılaşıyoruz. Odaya gönderilmeler, dışarı çıkma/oyun oynama yasakları, fazladan verilen ödevler… Yaşantımız boyunca çiğnediğimiz ya da sorguladığımız her kural bize bir cezaya mal oluyor… Büyümeye başladıkça davranışlarımızın motivasyonu ve sonuçları da değişiyor doğal olarak. Yani aslında otoriteye boyun eğmeye alıştırılıyoruz.

Diğerleri tarafından etkilenmek: “Asch Deneyi”

Sosyal psikolog Solomon Asch tarafından 1950’li yıllarda yapılan bu deney, insanın karar verme süreçlerinde çevresinin ne denli önemli olduğunu göstermeye çalışıyor. Deney basit; katılımcılar içerisinde masa ve sandalye olan sıradan bir odaya geliyor. Katılımcılara şekildeki gibi iki kart gösteriliyor. Soru ise basit; “Soldaki çubuk A, B ve C çubuklarından hangisi ile aynı boydadır?”

“Eee, ne var bunda?” diyebilirsiniz. Ancak burada asıl önemli olan konu katılımcıların sadece birinin gerçek denek olması, diğerlerinin hepsi deneyden haberdar olan asistanlar! Olay burada eğlenceli hale geliyor zaten

Doğru cevap bariz bir şekilde C değil mi? Ancak deney ekibindekiler, kasıtlı olarak yanlış cevap veriyorlar. Çoğu B diyor, bir tanesi önce A diyor ancak sonra gruba uyum göstererek(!) o da B diyor.

Sonuç mu? Tabi ki tahmin ettiğiniz gibi… Gerçek denekler ilk bir kaç soruya doğru cevap veriyor ve olması gerektiği gibi cevaplarında da ısrarcı oluyorlar. Hatta diğerleri ile tartışıyorlar. Ancak daha sonra grup ne diyorsa onlarda aynı cevapları veriyorlar. Cevabın yanlış olduğunu bile bile gruba uyuyorlar. Sosyal varlıklar olduğumuzu biliyoruz, fakat bu deney bizlere ne kadar fazla sosyal olduğumuzu ve bu sosyalliğin etkisinin de ne kadar büyük olduğunu göstermiyor mu?

Dilerseniz deneyin orijinal görüntülerini aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.

Tek bir deney sosyal baskı hakkında bu kadar çok şey söyleyebilir mi?

Tabi ki tek bir çalışmayı bu kadar genellemek çok doğru değil! Bu yüzden daha sonraları deneyin farklı versiyonları geliştirilmiş. Soru sayıları arttırılmış, soru tipleri değiştirilmiş, cinsiyet farklılıklarına bakılmış, yalancı deneklerin sayısı değiştirilmiş….vb. Asch, sosyal etki için en az üç kişinin yeterli olacağını bulmuş, ancak gelişen dünya ile bu sosyal baskı azalmış ve insanlar fikirlerini daha rahat dile getirmeye başlamışlar. Dikkat edilmesi gereken noktalardan biri de kültürel farklılıklar, yani içine doğduğumuz sosyal çevre. Paylaşımcı toplumlarda (bizim gibi) sosyal uyumun çok daha hızlı olduğu araştırmalar ile desteklenen bir gerçek.

Bu deneye bakınca siz ne düşündünüz? Benim kafamda bir kaç tane soru dolanmaya başladı…

Sosyal konumumuz doğru ve yanlışlardan daha mı önemli? Belki de ait olmadığımız bir yere uyum sağlamak için göre göre yanlış tercihler yapıyoruz. Sosyalliğin içinde bireyselliğimizi (biricikliğimizi) kaybetmeden var olamaz mıyız? Düşüncelerimiz bize mi ait gerçekten? Yoksa biz hiç anlamadan onları düşünmeye mi programlanmışız?

Konu ile ilgili “daha fazla” bilgiye aşağıdaki yazılardan da ulaşabilirsiniz:



Selen Kelecek

1988 yılında doğan Selen, Başkent Üniversitesi Spor Bilimleri Bölümü'nden mezun oldu ve Başkent Üniversitesi Spor Bilimleri Egzersiz ve Sportif Performans Ana Bilim Dalı'nda yüksek lisansını tamamladı. Hacettepe Üniversitesi, Sporda Psiko-Sosyal Alanlar üzerine doktorasını bitiren Selen, Başkent Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmakta. Yarışmacı olarak yer aldığı aktif spor hayatının ardından, farklı...



BLOOM SHOP