İnsan mutlu olmak ve mutlu etmek ister, fakat genellikle kimse bunu nasıl gerçekleştirebileceğini bilmez. Mutluluk kavramının evrensel bir tanıma henüz sahip olmaması beni her zaman şaşırtmıştır. Örneğin, Google’da “Mutluluk nedir?” sorusunu arattığımızda; “Bütün özlemlere, bütün isteklere eksiksiz bir biçimde ve sürekli erişilmekten duyulan kıvanç durumu.” olarak açıklanmaktadır. Bunun yanı sıra sokakta gördüğümüz insanlara aynı soruyu sorduğumuzda genelde hep benzer cevapları alırız, fakat birçok insan mutluluğu nasıl elde edebileceğini bilmez. Peki, isteklerimize ve özlemlerimize sürekli olarak erişebilmemiz mümkün müdür? Böyle bir şeyin mümkün olduğunu hiç zannetmiyorum zira hepimizin hayatı statik değil, dinamik şekilde süregelmektedir. Yani, mutluluk gibi kavramları anlamlandırma şeklimizin de değişime maruz kaldığını varsayarsak, sürekli mutluluk diye bir kavramın varlığından bahsetmemiz güçtür. İlişkisel ve gelişimsel süreçleri de göz önünde bulundurarak “Neden herkesi mutlu etmek istiyoruz?” sorusunu çift ve aile terapisi perspektifinden açıklamaya çalışalım.
Bu konuda yazılanları incelediğimde insanoğlunun sosyal norm ve kurallar çerçevesinde etkileşimsel olarak var olduğunu bilmenin önemli bir yer kapladığını düşünüyorum. Bir başka deyişle insanın etkileşimsel olarak; etki-tepki farkındalığının, karşılıklılık ve empati, sempati gibi özelliklerin geliştiği çocukluk döneminden itibaren, süregelen bir mekanizma olarak geliştiğini söyleyebiliriz. Bu sebeple, mutlu etmek kavramını ilişkisel olarak incelemenin daha doğru olduğu söyleyebiliriz. Bunu incelerken özellikle aile içerisinde öğrenilen algıların, inanışların, tepkilerin ve davranışların, dış dünyayla ve çevreyle kurduğumuz etkileşimin yöntemi ve stratejilerini oluşturduğu da gözlemlenmektedir.
Peki o zaman insan neden herkesi mutlu etme çabasındadır?
Bu soruyu cevaplayabilmek için 1960’lı yıllarda Çift ve Aile Terapisine imzasını atmış Virginia Satir’ in öğretilerinden esinlenebiliriz. Virginia Satir 1964 yılında yayınladığı “Conjoint Family Therapy” adlı kitabında insanların evrensel ihtiyaç ve özlemlerinden bahsetmektedir. Satir, ilişkilerimizde aradığımız ve karşılanmasını istediğimiz çeşitli kural ve çerçevelerin varlığından bahseder.
Bunların bazıları kısaca;
- Bağlantıda kalmak
- Duyulmak
- Sevilmek
- Özgür olmak
- Kabul görmek
- Yaratıcı olmak
- Ait olmak
Yukarıda paylaşılan özlemler insanların ilişki bazında temel ihtiyaçları olarak belirlenmiştir. Satir, çatışma veya problem yaşayan aile ve çiftlerde, dönüşümsel değişimi engelleyen en önemli unsurlardan bir tanesinin yukarıda paylaşılan özlemler olduğunu paylaşmaktadır. Bu sebeple terapi seanslarında dönüşümsel değişim gerçekleşmesi için hedeflerin özlemlere temas etmesi önemli bir yer taşır. Kişi karşılanmamış özlemlerini fark ettiğinde içsel sisteminde değişim yaşayabilir. O sebeple karşı tarafı sürekli mutlu etme çabasında olan bireylerin, aslında karşılanmamış özlemleri ve bunların karşılanması için gerekli olan ihtiyaçlarını fark etmeleri gerektiğini söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra etrafı mutlu etmenin bizlere ne tür bir getirisi olduğunu da araştırmanın ve gözlemlemenin faydalı olabilir.
İhtiyaçlarımızı ve ilişkilerimizden beklentilerimizi daha derinden fark ettiğimiz zaman; uyumlu olmak, kabul görmek, sevilmek ve duyulmak gibi temel ihtiyaçlarımızı fark edebiliriz. Fakat, bunu yaparken dikkat edilmesi gereken bir nokta müziğin sesini ne kadar açtığımızdır. Yani, aşırı kabul görmek ve duyulmak istediğimizde zarar gördüğümüzü de fark etmemiz gerekir. İhtiyaçlarımızı kendi aşırılık spektrumumuz içerisinde değerlendirmeyi öğrenmek hepimizi zihinsel ve fiziksel sağlıkla buluşturabilir.
Başkalarını mutlu etmeye mi çalışıyorsunuz?
Aşağıdaki soruları kendinize sorarak başkalarını mutlu etmeye çalışıp çalışmadığınızı anlayabilirsiniz.
- Kendim ile kurduğum ilişki kabul ettiğim, sevdiğim, duyulduğum ve uyumlu olduğum bir ilişki mi?
- Kendi ihtiyacımın farkında olmak için ne gibi dönüşümlere ihtiyacım var?
- Başkasının mutluluğunu kendi mutluluğumun önüne koymak bana ne vaat ediyor?
- Başkasını mutlu ederken ne tür varsayım ve inanışlar ışığında hareket ediyorum?
- Başkalarının mutluluğunu kendi mutluluğum sandığımda ne tür bir bedel ödüyorum?
- Bu şekilde davranmamın altında yatan varsayımım ne?