RÖPORTAJ: ALEYNA TEPE
FOTOĞRAF: GIA COPPOLA

Toplumların yapı taşı olan kadının rolü, zamanla değişim göstermiş olsa da, kadınların kutsallığı ve özgünlüğü her daim korunmuş bir gerçektir. Geçmiş zamanlarda bereket ve kutsallık olarak görülen kadın figürü, bugün erkekle eşitliği kanıtlanmaya çalışılan bir figür olarak kendisini gösteriyor. Oysa belki de eşitlik çabasından ziyade, kadının erkekle rekabet etmeden, biricikliğini ortaya koyabileceği bir toplum için çaba sarf etmek gerekiyordur. Toplumda yer etmesi gereken eşitlik, kadın ve erkek arasındaki farklılıkları yok saymak ya da bir cinsi diğerine üstün kılmak değil, her bireyin eşit değer ve saygı görmesini sağlamaktır. Yıllardır birçok kadın ataerkil toplum düzeninde içsel gücünü ve potansiyelini keşfetme yolculuğuna devam ediyor. Bu yolculuk, geleneksel olarak gizli kalmış ya da göz ardı edilmiş kadın üstünlüklerini gün yüzüne çıkarırken, dişil enerjinin birey ve toplum üzerindeki potansiyel etkilerinin de sorgulanmasını sağlıyor. Kadının içsel gücünü tanıma ve ortaya çıkarma yolculuğuna ışık tutması niyetiyle, sorularımızı The Goddess Wellbeing uygulamasının kurucusu Dr. Nil Keskin’e sorduk.


Kadınların içsel güçlerini ve potansiyellerini keşfetme süreçlerinde geleneksel olarak gizli kalmış ya da göz ardı edilmiş üstünlüklerinden bahsedebilir miyiz?

İnsanlık evrimleşmesinde geriye dönüp bakıldığında ANAYANLI diye ifade edebileceğimiz toplumsal yapılardan başlayan bir hikaye vardır. Bu bakış açısında kadının ve erkeğin rollerinin ve erdemlerinin dengeyle hayatı paylaşımı söz konusudur. Dolayısıyla, her iki beden formu da, içlerinde enerji olarak var olan eril ve dişil güçlerini bedenleri, biyolojileri ve döngüleriyle uyum içinde harcar. Ancak ortalama 4000 yıllık ataerkil devrimleşme ve hakimiyet sonucu, kadınlarda daha yüksek olması beklenen, ancak erkeklerde de varlığının aynı şekilde kucaklanması ve yansıtılması beklenen dişil erdemler baskılanmıştır. Sanayi devrimi sonrası yükselen ve sonra tarihte feminizm hareketleri olarak bilinen kadınların eril hakimiyetten kurtulma savaşları, dişiliği yaşamak mücadelesi olmakla birlikte, ortam gereği yine eril çırpınışlara dönüşmüştür. “Savaşçı Tanrıça” söylemleri bu dönemde başlamış, oysa bu da kadını ataerkil ortamların içinde bir savaşta yorgun kılmıştır.

Dişil enerjinin, bireysel ve toplumsal açıdan eril enerjiye baskın bir etki yaratma potansiyeli var mıdır?

Bugün kadınların Dünya Sağlık Örgütü’ne göre oldukça artan sayılarda meme ve rahim sağlığı, doğurganlık, tiroid dengesizlikleri, pms, ve adet düzensizlikleri ile ilişkili sorunları; diğer taraftan %50 oranda erkeklerden daha fazla depresyon yatkınlıkları altında yatan temel sebebin, ekip olarak yaptığımız araştırmalar sonucu, eşitsizliğin yarattığı kök sebepler olduğunu ortaya koyuyoruz. Dengeli dişilin tüm niteliklerine, yani bütünselliğe, şefkate, empatiye, yaratıcılığa, ve süreç odaklılığa bugün bütün dünyanın ihtiyacı var. Bu özellikleri tüm beden formlarında ve cinsiyetlerde, eşit olarak her ortamda görebilmeyi arzu ediyoruz. Ancak burada, dişilin eril üzerindeki hakimiyetinden çok DENGEYLE, yani hem dişil hem de eril niteliklerin her bir bireyin içinde kucaklandığı ve çevreye, topluma, ilişkilere aktarıldığı bir dünyaya niyet etmeliyiz. Eril ve dişil niteliklerin bir bütünlük oluşturabildiğinin idrakı ile rekabeti bırakmalıyız.

Bahsettiğiniz gibi dişil ve erilin dengede olması, kadının iyi oluş hali üzerinde nasıl bir etki yaratır?

“Yeni Dişil” isimli kitabımda bu ahenk ve uyumunun kadın beden formundaki ruhsal ve fiziksel sağlığa, güçlenmeye olan etkilerini aktarmıştım. Goddess aplikasyonundaki global niyetimiz de aslında kadınlarda özellikle baskılanmış bu yönün dengeye geri gelmesi ve bu sayede ataerkil yanılgılardan arınarak gerçek potansiyellerini yaşayabilmeleri yönünde. Çok yakında çıkacak olan “Yeni Eril” kitabımda da bunun erkek beden formunda nasıl dengeye getirilebileceğinin yollarını aktarıyor olacağım. Özetle, eril ve dişilin önce iç dünyalarımızda dengeye gelmesi ve sonra dış dünyaya yansıması, kadının dişil enerjisinin yükselişi ve erkek formunda erilin onurlandırılması ile pek çok psikosomatik hastalıkların önlenebileceğini söyleyebiliyoruz.

Nil Keskin’in cevaplarından da yola çıkarak söyleyebiliriz ki, eril ve dişilin uyum içinde olduğu bir dünyada, rekabet ve üstünlük arayışının yerini bütünlük ve denge alır. Kadınların içsel güçlerini keşfetme süreci, sadece kadınların değil, tüm toplumun iyi oluşunu artırma potansiyeline sahiptir. Dişil ve eril enerjilerin dengeli bir şekilde birleşimi, daha adil, sağlıklı ve uyumlu bir dünyanın kapılarını aralar. Bu dönüşüm, kadınların da farklılıklarını ve üstünlüklerini kutlayarak oluşturulabilir.



Aleyna Tepe

1997 yılında İstanbul’da doğan Aleyna, lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde tamamladı. Yüksek lisans eğitimine Bahçeşehir Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji alanında devam ediyor. Çocukluğundan beri duygu ve düşüncelerini yazarak ifade eden Aleyna, iyi yaşam konseptine duyduğu ilgiyi yazma tutkusuyla birleştirerek Live to Bloom’da editör olarak çalışıyor. Akademik ve deneyimsel olarak kendini...



BLOOM SHOP