Günümüzde hangimiz yorgun değiliz ki? Neredeyse bir pandemiye dönüşmüş olan kronik yorgunluk modern zamanların en belirleyici sağlık durumlarından birini oluşturuyor. Yorgunluğu ne kadar gündelik yaşamın bir parçası olarak görmeye başlasak da sağlık perspektifinden bakınca yorgunluk hiç de normal görülmüyor. Normal şartlar altında hiçbirimizin gününü geçirmek için 4 fincan kahve içmeye gerek duymaması gerekiyor. O halde bedenimizde ne yolunda gitmiyor ki ne kadar uyursak uyuyalım, iyi beslenirsek beslenelim bir türlü enerjik hissedemiyoruz? Ünlü Fonksiyonel Tıp Doktoru Mark Hyman’ın The Doctor’s Pharmacy podcastine katılan kalp damar cerrahı, fonksiyonel tıp doktoru ve yazar Dr. Steven Gundry yorgunluğun kök nedenlerini aydınlatıyor ve hepimizin yaşamını değiştirecek nitelikte enerji toplama önerileri veriyor.
Steven Gundry kimdir?
Dünyanın en iyi kalp ve damar cerrahları arasında gösterilen Steven Gundry, aynı zamanda doğru beslenmeyi danışanlarının tedavi planlarına dahil eden ilk doktorlar arasında yer alıyor. Bağırsak mikrobiyomu, beslenme ve bütünsel sağlık üzerine 20 senenin üzerinde araştırma yapan Dr. Gundry, bulgularını birçok kez çok satanlar listesine giren Besin Paradoksu, The Longevity Paradox, The Energy Paradox gibi kitapları ve The Dr. Gundry podcast’i ile bizlerle paylaşıyor.
Neden yorgunluk hissediyoruz?
Neden yorgun olduğumuzu konuşmadan önce bedenin nasıl enerji ürettiğinden bahsetmekte fayda var. Bedenimizdeki tüm hücreler fonksiyonlarını gerçekleştirebilmek için mitokondri organellerinde kendi enerjilerini üretiyor. Bu metabolik enerjinin kaynağını da ATP’ler sağlıyor. ATP ise hücresel solunum yani besin yıkımı sonucu ortaya çıkıyor. Biz beslendikçe ve nefes alıp verdikçe hücrelerimizde enerji üretmeye devam ediyor. Peki ne yemek yemeyi ne de nefes almayı bırakmadığımız halde neden yorgun ve enerjisiz hissedebiliyoruz?
1. Kronik enflamasyon ve geçirgen bağırsak
Dr. Gundry için ilk cevap kronik enflamasyon oluyor. Tüm bedensel hastalıkların tetikleyicisi gözü ile bakılan kronik enflamasyonsa geçirgen bağırsak sonucu ortaya çıkıyor. Bağırsaklar normal şartlar altında dolaşıma almaması gereken toksinleri geçirmeye başlamışsa buna leaky gut yani geçirgen bağırsak sendromu deniyor.
Bağışıklık sistemimizin yüzde 70-80’i bağırsak duvarlarında bulunuyor. Bedenimizin en büyük enerji tüketen sistemini de beynimizden sonra bağışıklık sistemimiz oluşturuyor. Bağışıklık sistemimiz kendini her tehdit altında hissettiğinde tüm enerjileri kendine çekerek, beynimiz dahil diğer tüm işleyişleri yavaşlatarak, bizi yorgun ve sersem gibi bırakıyor. Örneğin grip olunca virüs değil, kendi bağışıklık sistemimiz bizi yorgun hissettiriyor, beyin sisi yaşatıyor ki aldığı enerji ile virüse karşı savaşabilsin! Eğer bir kişinin geçirgen bağırsağı varsa bu durum -o kişi grip olsun olmasın- her an gerçekleşmeye devam ediyor. Çünkü bağışıklık sistemi sürekli dolaşıma giren toksinler yüzünden alarma geçiyor. Beden hep yorgun, zihinse hep puslu bir halde kalıyor.
2. Enerji bozucular
Geçirgen bağırsağın yanı sıra enerji üretimimizi kısıtlayan başka sinsi enerji bozucular da gündelik yaşamımızı dolduruyor. Bunların ilki ise gereksiz yere kullanılan antibiyotikler oluyor. Antibiyotikler doğaları gereği kötü bakteriler kadar iyi bakterileri de öldürüyor ve bağırsaklardaki mikrobiyom dengesini bozabiliyor. Bu antibiyotikler sadece bizim hasta olduğumuz antibiyotikleri değil aynı zamanda hayvansal gıda tüketirken aldığımız, kontrolsüz hayvancılık sonucu bedenimize giren antibiyotikleri de kapsıyor.
Dr. Gundry’e göre diğer enerji bozucular da aşağıdaki gibi sıralanıyor:
- Glifosat: En yaygın şekilde kullanılan tarım ilacı glifosat beslenme ile bedenimize giriyor; bağırsak geçirgenliğini azaltıyor ve mitokondri fonksiyonlarını bozabiliyor. Aynı zamanda toprağın mikrobiyom zenginliğini azaltan tarım ilaçları yediğimiz besinlerin de besin değeri açısından çok daha düşük olmasına neden oluyor. Doğru beslensek bile çeşitli besin değeri eksiklikleri yaşıyor ve kendimizi yorgun hissediyoruz.
- BPS: Bir endokrin bozucu olan BPS aynı BPA gibi plastiklerin içerisinde bulunuyor ve yasaklanan BPA kadar hormonal denge üzerinde negatif bir etki bırakabiliyor. Özellikle kadınlarda östrojen dengesini bozarak baskınlaşmasına neden olan BPA bedeni yağ depolamaya itiyor.
- Ftalat: Plastik paketlemeler içerisinde bulunan ftalat da aralarında enerji sentezinin bulunduğu birçok bedensel fonksiyonu kötü etkiliyor.
- Ağır metaller: Beslenme yoluyla -özellikle sushi ve deniz ürünleri ile- bedende civa, kurşun ve kadmiyum birikmesi anlamına gelen ağır metal zehirlenmesi, bedenin doğal detoksifikasyon yolları tarafından yeterince temizlenmediği için uzun seneler içimizde kalarak kronik sağlık problemlerine yol açabiliyor. Yağ hücrelerinde gizlenen ağır metaller özellikle büyük miktarlarda kilo verildiği zaman açılarak kişiye zarar vermeye başlıyor. Böylesi diyetlerden geçen kişiler için Dr. Gundry detoksifikasyona yardımcı klorella ve karbon takviyesi almalarını öneriyor.
- İlaçlar: Özellikle nonsteroid antienflamatuar ilaçlar yani çoğu ağrı kesiciler ve PPP içeren Nexium, Prilosec gibi mide ilaçları bağırsak geçirgenliğini azaltarak bedensel enflamasyona yol açıyor. Bu da hücresel seviyede mitokondrinin işleyişine zarar veriyor.
Enerjimizi nasıl toplarız?
Dr. Gundry’e göre hücresel seviyede enerjimizi toplamanın ilk yolu mikrobiyom sağlığımızı düzeltmekten geçiyor çünkü mikrobiyomumuz ve mitokondrilerimiz birbirleri ile konuşabiliyor. Biyotikler; pre/pro/postbiyotikler olarak bilinen bileşenler bu iletişimin gasotransmitterleri yani gaz molekülünden oluşan mesajcılar olarak kabul ediliyor!
- Enerjimizi toplamak için yapabileceğimiz en iyi değişimse mikrobiyomumuzu besleyen bir diyet izlemek oluyor. Örneğin prebiyotik olarak da bilinen lifler açısından zengin beslenmek bağırsaklarımızdaki iyi huylu bakterilere bir yeme kaynağı oluşturuyor.
- Mitokondriye -alınan tüm besinleri sırasıyla enerjiye dönüştürebilmesi için- bir miktar süre tanımak yani yemek yeme periyodunu kısaltarak bir süre aç kalmak da enerji sentezini iyileştirmeye yardımcı olabiliyor. Dr. Gundry bunun için minimum 12 saatlik açlık ve 12 saatlik yemek yeme periyotları edinmemizi öneriyor.
- İşlenmiş, paketli hiçbir gıdayı tüketmemek beslenmeyi gerçek, işlenmemiş gıdalardan oluşturmak gerekiyor.
- Lektin içeren gıdaları; baklagilleri dikkatli tüketmek, mümkün olduğunca lektinlerinden ayırmak önem taşıyor çünkü lektinler biriktiğinde bağırsak duvarına hasar verebiliyor.
- Sürekli olarak akıllı ekranlarımızdan mavi ışığa maruz kalmak da mitokondrilerimize zarar veriyor. Bunun etkisini azaltmak içinde Dr. Gundry herkesi kendini güneşin doğuşu ve batışında doğal ışığa maruz bırakmaya çağırıyor. Bunun mümkün olmadığı durumlar içinse bir güneş ışığı lambası almamızı öneriyor.
- Köpek sahiplenin! Gundry’e göre köpeği olan kişiler hem günlük fiziksel aktivitelerini arttırıyor hem de köpeklerin eve taşıdıkları mikrobiyomlar sayesinde daha zengin bir mikrobiyotaya sahip oluyor.
İşlevi düzelen bir mitokondri, sadece enerji seviyeleri üzerinde değil ruh halinden iştaha hormonal salgıdan bilişsel yetilere kadar birçok farklı alanda iyileşme getiriyor.