“Mindfulness sizi şair yapabilir.” Bu sözü sevgili hocam Philip’ten ilk duyduğum günden beri düşünürdüm. Birkaç gün üst üste hayata ve onun dansına, insan olmaya dair şiirler dökülünce “evet” dedim, Philip haklıymış. Çok doğru bir ifade. Yumuşak bir dikkatle yaşama, kendimize, bedene, duyguya, düşünceye bakmak, dış dünyayla iç dünyanın bağını anlamak ve bunların hepsini yargılamadan bir çocuk merakıyla yapmak, insanda değişik bir etki bırakıyor. Artık bir manzarayı tüm duyularınızla sadece orada, o anda mevcut olarak izliyorsunuz. Bir elmayı yemeden önce sağına soluna, desenine rengine, kokusuna bakıyorsunuz. Mevsim değişirken, aynı 3 yaşında çocuklar gibi ağaçları, yaprakları inceliyor “Ne kadar enteresan!” diyorsunuz. Yaşamın bütün canlılığıyla, hem bedende hem de dış dünyada nasıl kendini ifade ettiğini anlamaya ve en güzeli içeriden hissetmeye başlıyorsunuz. Bunların hepsine merakla, nazikçe, yargılamadan baktığınızda, şu soru geliyor akıllara: Bunca rengin, tonun, canlılığın olduğu bir yerde sıkılmak mümkün mü?
Bunlar tatlı şeyler. Bir de acı biberler var!
Ama korkmayın onların acısı öyle ürkütecek cinsten değil. Mindfulness çalıştıkça anların içindeki güzellikleri daha fazla fark ederken anların içinde acı veren şeyleri de fark ediyorsunuz. Zamanla bu fark ettiklerinizden yani hem duygusal hem de bedensel acıdan ve ağrıdan kaçmamayı öğreniyorsunuz. Zaten bugüne kadar kaçtık, onları yok saydık, bastırdık, onlar hakkında içimizden ve dışımızdan söylendik de ne oldu. Evet Mindfulness çalıştıkça: “Hmm! Acı varmış gerçekten, ben onun varlığını istemesem de onu itip çeksem de acı önüme düşebiliyormuş.” diyorsunuz. “Acı var” demek bile onun etkisinin yarısını alıp götürüyor.
Herkes aynı tür duyguları paylaşıyor
Evet acı, dert, sıkıntı ve nahoş duygular var. Ve bunların hepsi, sende de bende de, onda da var. “Yok onda hiç yoktur. Hayatta inanmam.” dediğin insanda bile var. Bu gerçeği kabul edince içimiz biraz ferahlıyor. Derin bir Ohhh! diyoruz. Mindfulness literatüründe “Shared Humanity” diyoruz bu duruma. Yani herkes bizim yaşadıklarımızı yaşıyor. İnsan olmanın ortak paydası olan duygu ve durumlar sadece bizim başımıza gelen, bizim yaşadığımız şeyler değil.
Ve acı biberleriyle, tatlı anlarıyla hayatı itip çekmeden yaşamak da insanı, aynı elmayı koklarken, yaprakları incelerkenki gibi şair yapabiliyor. Yakından baktığında dış dünyada görünen olsun, elle tutulmayan duygu, düşünce, hisler olsun hepsinin binbir tonu var, hepsinin sesi, söyleyecekleri var.
Sonra şunu diyorsun kendine: Sen onları görür, duyar da nasıl şair olmazsın sevgili insan?