YAZAN: BURCU ERBAŞ

Türkiye’de her yıl yüzlerce kadın, erkekler tarafından öldürülüyor ve bu sayı her geçen gün artıyor. Yürürlüğe konduğunda kendini kadın olarak tanımlayan her bireyin can güvenliğini korumayı amaçlayan Avrupa Konseyi imzalı İstanbul Sözleşmesi’nden 1 Ağustos 2021 tarihi itibariyle tamamen ayrılan Türkiye, kadın ölümlerinin giderek artacağı karanlık bir gelecek ile karşı karşıya. Kurumların kadınları korumayı başaramadığı her ülkede, kadınların farkındalığını ve dayanışmasının arttırılması hayati önem taşıyor. Kaynağını insanlık tarihinden alan Femicide yani “Cinskırım”ın ne demek olduğunu kadın cinayetlerinin politik çerçevesinden inceledik.


Femicide yani cinskırım ne anlama geliyor?

İngilizce Femicide, Fransızca Feminicide olarak tanımlanan bu kelime iki farklı kökün birleşimden oluşuyor: Kadın soyundan gelen anlamı taşıyan Feminine’in fem- eki ile ölüm anlamına gelen -cide eki. Beraber “kadın ölümü” anlamı taşıyan femicide, ilk defa 1992 yılında bir Russell ve Radford‘un yürüttüğü bir araştırmanın içerisinde kullanılıyor. Fakat, köklerini en eski feminist çalışmalardan günümüze kadar uzanmış acı bir gerçeklikten alıyor: Kadın düşmanlığı.

Kadınların sadece kadın cinsiyetinden olma sebebiyle öldürmesi anlamına gelen Femicide, Türkçe’ye Cinskırım olarak çevriliyor. Bu aslında birçok dilde aynı köke sahip soykırım/genocide” kelimelerine atıf yaparak açıklanıyor. Bir etnik kökenin istemli, planlı ve toplu şekilde ortadan kaldırılması anlamına gelen soykırımın, insan tarihi boyunca kadınlara yönelik de yürütüldüğü öne sürülüyor.

Feminizm akımı içinde de cinskırım; kadına karşı yürütülen şiddetin en ekstrem ucunda değerlendiriliyor. Aynı çizginin bir ucunda kadın cinayetleri bulunurken diğer ucunda fiziksel veya sözlü olmayan tacizler, psikolojik şiddet bulunuyor.

Henüz bir yasal karşılığı bulunmayan Femicide kelimesi, dünya çapında giderek artan kadın cinayetleri ile politik konuşmalarda sıklıkla yerini alıyor. Araştırmacılar, fiziksel şiddetin erkek egemenliği içerisinde bir baskı aracı olarak kullanıldığını, bu nedenle kadına karşı şiddetin arka yüzünde, geniş çaplı bir baskı isteğinin olduğunu söylüyor. Hatta, Femicide’ın soykırım gibi yasal düzlemde kabul edilmiş uluslararası bir insanlık suçu olarak görülmemesinin en büyük sebeplerinden birinin ataerkil düzende bulunan erkekleri korumak ve kadınları susturmaya devam etmek olabileceği düşünülüyor.

Kadın cinayetleri politiktir ne demek?

Femicide’ın geniş çaplı tanımı bir erkeğin tek başına bir kadını öldürmesinden bir topluluğun ve/veya bir devletin kolektif biçimde birçok kadının ölümüne yol açmasına kadar uzanıyor. Bu nedenle cinskırımda, yapan kişiden çok kadınların “neden” öldüğü önemli oluyor.

Bir kadın sadece kadın olması nedeniyle şiddet görmüş ve öldürülmüş ise bu sadece bir cinayetle sınırlı kalmıyor, bir cinskırıma dönüşüyor. Kadın cinayetlerinin tarih boyunca süregelmiş olması, bir başka deyişle sistemik doğası, cinskırımın planlı ve istemli olmasına işaret ediyor.

Tarihte özellikle Orta Çağ’da yaşanan “cadı avları” ve kadınların sadece kadın oldukları için toplu halde yakılıp öldürülmesi örnek olarak gösterilen cinskırım günümüzde birçok farklı formda görülüyor. Araştırmacılar aşağıdaki doğrudan veya dolaylı kadın ölümlerini cinskırım içerisinde değerlendiriyor:

  • Töre, onur cinayetleri,
  • Evlilik kurumu içerisinde kadının boşanma, terk etme, hak arama durumu sonucu yaşanan cinayetler,
  • Kadınlara tanınan üreme haklarının yetersizliği nedeniyle doğum, gebelik sonlandırma operasyonu sırasında yaşanan ölümler,
  • Kadınların sağlık ve tokluk durumlarının düzeltilmemesi, iyileştirilmemesi ve göz ardı edilmesi sonucu yaşanan ölümler,
  • Trans-kadın cinayetleri,
  • Kadına karşı şiddetin her boyutu ve türünün yasal, sosyal, politik ve eğitim sistemleri içerisinde normalleştirilmesi, cezanlandırılmaması.

Araştırmacılar cinskırımın kültürden kültüre değişen; bulunduğu bölgenin yasaları, kuralları, adetleri ve sosyal dinamiğine bağlı bir yapısı olduğunu belirtiyor. Genel anlamda küresel yargı sistemlerinin kadın ölümlerine erkek ölümü ile aynı perspektiften bakması, bir başka deyişle cinayet adı altında yargılaması cinskırım teorisinin eleştirdiği en büyük olgulardan birini oluşturuyor.

Ne yapabiliriz?

  • Kadın cinayetlerinin neden yaşandığını tüm boyutları ile sorgulayabiliriz.
  • Yasalara, kültürlere, kurumlara derinden işlenmiş ataerkil düzene ve kadın eşitsizliğine karşı olan farkındalığımızı geliştirebiliriz.
  • Kadın ve erkeklerin her anlamda eşit olmasını savunan feminizm akımı üzerine okuyabilir, araştırabilir, öğrendiklerimizi çevremizle paylaşabiliriz.
  • Kadın cinayetlerini durdurmak için ulusal olarak çalışan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gibi nice sivil toplum örgütü ve platformu takip edebilir, destekleyebiliriz.
  • Çevremizdeki her kadınının fiziksel, zihinsel ve ruhsal iyi olma haline daha büyük bir dikkat gösterebilir, şüpheli bulduğumuz durumlarda önce kişi ve gerekirse yetkililer ile iletişime geçebiliriz.
  • Kadın ölümlerinin önüne geçmek uğruna organize edilen toplantı, panel, yürüyüşlere katılabilir, desteğimizi fiziksel olarak gösterebiliriz.


Burcu Erbaş

1997 yılında Antalya’da doğan Burcu, İstanbul Saint Joseph lisesinde eğitim gördü. 2020 yılında Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Erasmus programı ile bir sene boyunca eğitim aldığı Sciences Po Paris’te çevre politikaları, sürdürülebilirlik ve ekoloji üzerine dersler aldı. Öğrendiklerinden çok etkilenen Burcu yaşam tarzını çevreye duyarlı olacak şekilde...



BLOOM SHOP